16 Ekim 2019 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat
SANCAR
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7'nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, yürütmenin
Barış Pınarı Harekâtı ve uluslararası gelişmeler
konusunda İç Tüzük'ün 59'uncu maddesinin (2)'nci
fıkrası gereğince gündem dışı konuşma istemi
vardır. Bu istemi yerine getireceğim.
Şimdi, yürütme adına
bilgilendirme yapmak üzere Dışişleri Bakanı
Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nu Genel Kurula davet
ediyorum.
Sayın Bakan, konuşma süreniz
yirmi dakikadır.
Daha sonra istemleri hâlinde
siyasi parti gruplarına onar dakika ve grubu
bulunmayan milletvekillerinden birine beş dakika
süreyle söz vereceğim.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 9 Ekim 2019 tarihinde
başlattığımız Barış Pınarı Harekâtı'na ilişkin
olarak Hükûmetimiz adına yüce Meclisimizi
bilgilendirme imkânı verdiğiniz için
şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sözlerime başlamadan evvel, barış
harekâtında şehit düşen Mehmetçik'lerimize ve
sivil kardeşlerimize Allah'tan rahmet,
yakınlarına sabır, yaralanan kardeşlerimize de
acil şifalar diliyorum. Şehitlerimizin kanları
yerde kalmamıştır ve kalmayacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Suriye'de dokuz yıldır devam eden ve yüz
binlerce Suriyelinin hayatını kaybetmesine,
milyonlarcasının yerinden edilmesine yol açan
ihtilafın menfi etkilerini en ön saflarda
göğüsleyen ülke Türkiye'dir. Suriye halkının
meşru beklentileri ve Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı Kararı temelinde
muteber bir siyasi çözüme bir an evvel
ulaşılması için ilk günden beri yoğun çaba sarf
ediyoruz.
Suriye ithilafının askerî
yollarla çözümünü külliyen reddettik ve tıkanmış
durumdaki siyasi sürecin ilerletilmesi, Sayın
Cumhurbaşkanımızın önderliğinde izlediğimiz
dirayetli ve kararlı girişimlerimizle mümkün
kılınabilmiştir. BM ve garantörü olduğumuz
Suriye muhalefetiyle istişarelerle, yine Astana
Platformu'nun içinde bir buçuk yılı aşkın bir
süredir sarf ettiğimiz yoğun çabalar meyvesini
geçen eylül ayında nihayet verdi ve 16 Eylül
2019 tarihinde Ankara'da Sayın
Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde
gerçekleştirdiğimiz üçlü zirvede Suriye'de
serbest ve adil seçimlerin önünü açacak uygun
ortamın yaratılmasında kritik bir eşik aşıldı ve
Anayasa Komitesinin üyeleri üzerinde mutabakat
sağlandı ve Anayasa Komisyonu kuruldu. Türkiye,
komşusu Suriye'deki siyasi çözüm sürecine olan
desteğini önümüzdeki dönemde de artırarak
sürdürecektir ve Anayasa Komitesi 30 Ekimde
Cenevre'de ilk toplantısını gerçekleştirecektir.
Buna mukabil, Suriye'de siyasi
çözüme yönelik arayışlarımız, terörle
mücadelemizin alternatifi ya da karşıtı
değildir. Türkiye, ulusal güvenliğine tehdit
oluşturan tüm terör örgütleriyle tehdidin
kaynağında ve ön alıcı bir vizyonla mücadelede
kararlıdır. Ülkemiz, Fırat Kalkanı ve Zeytin
Dalı Harekâtlarıyla 4 bin kilometrekareyi aşan
bir alanda DEAŞ ve PKK/YPG-PYD terörüyle
mücadele etmiş ve bu bölgeleri terör
örgütlerinden arındırmıştır. Şanlı Türk ordusu,
Suriye'de 3 binden fazla, Irak dâhil toplamda 4
bin DEAŞ teröristini göğüs göğüse çarpışarak
etkisizleştirmiştir, elimine etmiştir. Tüm dünya
DEAŞ'le mücadeleyi terörist-sivil ayrımı
gözetmeden Suriye ve Irak şehirlerinde havadan
bomba yağdırma olarak algılarken, biz, tek bir
sivilin burnunun kanamaması anlayışıyla, arazide
adım adım, hatta santim santim ilerleyerek
mücadelemizi sürdürdük.
Bakınız, bir örnek vermek
istiyorum: DEAŞ'le mücadele uluslararası
koalisyonun bugün havadan attığı bombalar
neticesinde en az 1.335 sivil ölmüştür, bu kendi
raporlarında var. Müttefiklerimiz terörle
mücadeleyi başka terör örgütlerine ihale ederken
Türkiye olarak kararlı tutumumuzdan taviz
vermedik. Biz terör örgütleri arasında seçmece
yaklaşımları, terör örgütlerini taşeron olarak
kullanmayı asla kabul etmedik, her türlü zorluğa
rağmen Suriye'de meşru, adil, ahlaki değerler
temelinde ve sürdürülebilir bir terörle mücadele
stratejisini bugüne kadar uyguladık. Fırat'ın
batısından sınırlarımıza yönelik DAEŞ ve PKK/PYD-YPG
tehdidini kendi imkânlarımızla önemli ölçüde
bertaraf ettik. Bu bölgelerde altyapı, üstyapı
ve insani hizmetlerin sağlanmasında ilgili
kuruluşlarımız büyük gayret gösterdiler ve bunun
neticesinde bugüne kadar 360 binden fazla
Türkiye'deki Suriyeli kardeşlerimiz bu bölgelere
güvenli bir şekilde geri döndü ve orada da
onlara gereken desteği
1
|
veriyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Fırat'ın batısında millî güvenliğimize yönelen
terörün beli kırılırken hem DAEŞ hem YPG/PKK,
Fırat'ın doğusunda PYD/YPG terör örgütü
müttefiklerimizin desteğiyle giderek güçlenmekte
hatta bir terör devleti oluşturmaktaydı. Bugün
bazı ülke ve çevrelerin Barış Pınarı
Operasyonu'ndan çok rahatsız olmasının nedenini
biz gayet iyi biliyoruz ve bu rahatsızlığın
sebebi biz bu oyunu bozduk yani burada bir terör
devleti kurmak istiyorlardı, çok açık ve net.
Bugün, başta Fransa olmak üzere en çok tepki
gösteren ülkelere bakın amaçları burada bir
terör örgütü kurmaktı ve bunun için sahada ve
komşu bölgelerde de çok ciddi çalışmalar
yaptılar. Dolayısıyla bize bu kadar
saldırmalarının sebebi de bu oyunu bozmamızla
beraber yaşadıkları hayal kırıklığıdır, onun
neticesidir. Son iki yılda gerek Fırat'ın
doğusunda ülkemiz topraklarına gerek Menbic
üzerinden Fırat'ın batısındaki unsurlarımıza
yönelik yüzlerce taciz, saldırı ve hasmane
eyleme maruz kaldık devlet olarak ve millet
olarak. Sınır boylarımızda uzanan YPG, PYD
tünelleriyle topraklarımıza sadece patlayıcı ve
mühimmat değil, teröristler de kaçırıldı.
Fırat'ın doğusundaki kamplarda eğitilen
teröristler topraklarımızda eylem arayışına
girdi. Güvenlik güçlerimizin üstün ve takdire
şayan çabaları sayesinde bu terör eylemlerinin
çoğunu önleyebildik. PYD, YPG Suriye'deki
saldırılarını da sürdürdü. Gerek Afrin'de,
Cerablus'ta, Çobanbey'de, Tel Rıfat'ta sivilleri
katlettiler, aynı şekilde, burada tüm sivilleri
sürgüne gönderdiler ve PYD, YPG, DAEŞ'le
doğrudan anlaşmaktan da hiçbir zaman çekinmedi.
Rakka'da DAEŞ'le vardığı mutabakat çerçevesinde
yüzlerce DAEŞ militanı elini, kolunu sallayarak
otobüslerle tahliye edildi ve YPG'liler bu
otobüslerin temin edilmesini de sağlamıştır ve
yine, elinde tuttuğu DAEŞ'lileri Türkiye'de
terör eylemi yapmaları karşılığında serbest
bırakmakla kalmadı, onların cebine harçlık da
verdi. Bunların hepsinin istihbari bilgileri
bizim elimizde. Yani DAEŞ'lilerin bize
saldırması için YPG, PKK terör örgütü para
verdi. Yani YPG'yi, PKK'yı şimdi bazı ülkeler
yine burada vekâlet olarak kullanıyor ama bu
terör örgütü de, DAEŞ'liler, aynı şekilde bize
karşı para vererek ve serbest bırakarak, silah
vererek kullanıyor. Bu terör örgütü, YPG, PYD
palazlandıkça terör ve baskının boyutunu
artırdı, sadece Arap, Kürt, Hristiyan ve Türkmen
gençleri değil, çocukları da zorla silah altına
aldı. İşte, Aramilerin Dünya Kongresinin Başkanı
söylüyor, Hristiyan bir azınlık, bas bas
bağırıyor, Hollanda'nın göbeğinde bağırıyor "Bu
terör örgütü bizim çocuklarımızı zorla bünyesine
katıyor." diye ama kimse maalesef duymuyor.
Dolayısıyla kendine muhalefet eden Suriyeli Kürt
aydın ve siyasetçiler başta yerel şahsiyetleri
de maalesef öldürdü, katletti, işkenceden
geçirdi, sindirdi, sürgüne gönderdi. Hep
söylüyoruz: Bugün Türkiye'de 350 binden fazla
Suriyeli Kürt kardeşimiz var. Madem oralarda YPG
var, madem YPG Kürtlerin haklarını savunuyor, bu
350 binden fazla Suriyeli Kürt kardeşimiz
buralara neden dönemiyor? Bütçe görüşmemde de
bunu açıkça sordum, şimdi de soruyoruz ve bugün
YPG'ye destek veren ülkelere de "Hiç bunlarla
gidip konuştunuz mu?" diyoruz, "Hayır,
konuşmadık." diyorlar çünkü, biraz önce de
söylediğim gibi, maalesef onların derdi başka.
Ve onlarca Arap köyü ve şehri,
PYD-YPG'nin etnik temizlik operasyonları
neticesinde, bin yıllık tarihsel dokularını ve
demografik yapıları kaybetti. Üçte 2'sinde
bugüne kadar Arapların çoğunlukla bulunduğu,
yaşadığı bu bölgeler bir avuç teröristin
demografik mühendislik oyunlarına ve yine
bunların, maalesef, inisiyatifine terk edildi.
En az 1 milyon insan yerinden edildi ve Arap
kökenli çocukların, ana dillerinde eğitim
almaları engellendi; biraz önce söylediğim
Aramilerin de okulları bu YPG/PKK terör örgütü
tarafından kapatıldı. Yerel halk Rakka'da,
Deyrizor'da, Tel Abyad'da, Haseke'de, maalesef,
bu terör örgütünün zulmüne karşı ayaklandığı
zaman da bu terör örgütü otomatik silahlarla o
insanları taradı. Kısacası, PYD-YPG terör örgütü
"insanlığa karşı suç" tanımında ne varsa hepsini
hayata geçirdi. İşledikleri bu suçlar, bizim
Türkiye olarak söylediklerimiz ya da
iddialarımız değil; Birleşmiş Milletlerin
raporlarında var, aynı şekilde Amnesty ve Human
Rights Watch gibi uluslararası insan hakları
kuruluşları tarafından da kayda geçirildi ve
bunların raporları da var.
Saygıdeğer milletvekilleri, biz,
PKK ve türevlerini çok iyi tanıyoruz; Batı'nın
bu terör örgütlerine karşı ikircikli tavrını da
gayet iyi biliyoruz ve görüyoruz. Türkiye
Cumhuriyeti, terör örgütleriyle mücadelede ilk
tercihini müttefikleriyle birlikte çalışmaktan
yana kullandı. PYD-YPG tehdidine yönelik
beklentimizi başta ABD olmak üzere tüm
müttefiklerimiz nezdinde, her düzeyde, defaatle
dikkate getirdik ve anlatmaya çalıştık; ne var
ki PYD-YPG'ye karşı ortak hareket etme
çabalarımızın tamamı ABD askerî güvenlik
bürokrasisinin engeline takıldı. Burada, ABD'yle
Menbiç'teki YPG-PYD mevcudiyeti sorununu çözmek
için bir yol haritası kabul ettik. Doksan günde
bu YPG'liler Menbiç'ten çıkarılacaktı; on altı
ay oldu, YPG'liler hâlen Menbiç'te. Yine, Sayın
Cumhurbaşkanımız Başkan Trump'la 2018 Aralık
ayındaki telefon görüşmelerinde vaatlerin yerine
getirilmediğini aktardığında Trump bu sefer
Suriye'den tamamen çekileceklerini söyledi. On
ay geçti, ABD askerleri hâlen orada. Şimdi,
yavaş yavaş kuzeyden çekiliyorlar ama Suriye'den
çekilmiyorlar. Trump, 14 Ocak 2019'da bu defa
güvenli bölge tesis edilmesi konusunda Sayın
Cumhurbaşkanımızın talebine olumlu karşılık
veren sosyal medya mesajları yayınladı hatta 20
mil yani 32 kilometre derinliği
2
|
bizzat kendisi zikretti. Aradan
dokuz ay geçti, ABD askerî güvenlik bürokrasisi
Başkanlarının emirlerini yerine getirmedi ve
getirmemekte de hâlen direndiğini görüyoruz.
Yine, 2018 Aralık ayında Trump'ın
ilan ettiği çekilme kararını takiben ABD'yle
birlikte bir güvenli bölge kurulması için
gayretlerimizi sabırla sürdürdük. Teklifimiz
üzerine teşkil edilen güvenli bölge görev gücü 3
defa toplandı. Beklentilerimizi ısrarla
ABD'lilere bu toplantılarda da aktardık.
Son olarak 5-7 Ağustos'ta
Ankara'ya gelen ABD askerî heyetiyle askerî
makamlarımız arasında bir ön mutabakat sağlandı.
Ne var bu ön mutabakatta, onları sizlere arz
etmek isterim. ABD makamları ne vaat etti? Bir,
PYD ve YPG'nin ağır silahlarının toplanacağını;
iki, teröristlerin bölgeden tamamen
çekileceğini; üç, tahkimatların yıkılacağını
-hani hep söylüyoruz ya, terör örgütü orada
neler yaptı, tahkimatlar- ve Suriye
topraklarında birlikte devriye üsleri tesis
edebileceğimizi ABD bu ön mutabakatta bizzat
taahhüt etti ama bu vaatlerin hiçbiri maalesef
yerine getirilmedi. Sonuçta güvenli bir bölgenin
oluşturulması konusunda ABD'yle görüşmelerimizi
maalesef akim kaldı. Tüm temaslarımızda
uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa
hakkımızı gerektiğinde kullanmakta tereddüt
etmeyeceğimizi vurguladık. Yine, sınırlarımızın
yanı başındaki teröristlerin varlığına müsamaha
göstermeyeceğimizi de her defa yineledik.
Ayrılıkçı gündemlere sahip terörist grupların
varlığının Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit
ettiği mesajlarını verdik ama biraz önce de
söylediğim sebeplerden dolayı zaten Suriye'nin
sınır bütünlüğünün, toprak bütünlüğünün o terör
örgütlerini destekleyenlerin umurunda bile
olmadığını da yine gördük. Nihayetinde,
saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizin ve
milletimizin güvenliğinin sağlanması ve
bölgemizde barış ve istikrarın tesisi için
Türkiye olarak harekete geçtik. Bu çerçevede,
Sayın Cumhurbaşkanımız Başkomutan sıfatıyla 9
Ekim tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri
tarafından Barış Pınarı Harekâtı'nın
başlatılmasının emrini bizzat verdi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve bu emri vermeden önce
Sayın Cumhurbaşkanımız, biraz önce söylediğimiz
tüm çabaların maalesef akamete uğradığını ve
hiçbir netice almadığımızı, dolayısıyla
Türkiye'nin tek başına hareket edeceğini ve
harekâtı başlatacağını bizzat telefon açarak ABD
Başkanı Trump'a da iletmiştir ve harekâttan
hemen önce ve harekât başlarken önceden
hazırlığımızı yaptık. Önce Astana garantörlerine
bilgi verdik ve aynı anda BM Genel Sekreterini
bilgilendirdik, BM Güvenlik Konseyinin Dönem
Başkanına mektup gönderdik ki Güvenlik Konseyini
bilgilendirsin diye. Ayrıca, aynı şekilde daimi
üyeleri bilgilendirdik. Yine, NATO Genel
Sekterini ve NATO Konseyini bilgilendirdik -NATO
Genel Sekreteri de ülkemize geldi biliyorsunuz,
daha önce belirlenmişti ama- enine boyuna
bunları da değerlendirme fırsatı bulduk. Geçen
harekâtımızda yani Zeytin Dalı Harekâtı'mızda
olduğu gibi yine Suriye rejimini de
bilgilendiren bir nota verdik, İstanbul'daki
Başkonsolosluklarına bir nota verdik. Bu notada
ve diğer bilgilendirmelerde, mektuplarda ne
olduğunu, bugüne kadar nasıl geliştiğini, biraz
önce anlatmaya çalıştığım gelişmeleri
sıraladıktan sonra uluslararası hukuktan doğan
-biraz sonra onlara da geleceğim- haklarımıza ve
uluslararası hukuka referansta bulanarak tüm
bilgilendirmelerde bulunduk ve de Suriye'nin
sınır bütünlüğüne ve toprak bütünlüğüne bağlı
olduğumuzu da tüm bu bildirimlerde yine
vurguladık.
Bizler gerek Ankara'da gerekse
yine yurt dışındaki diplomatlarımızla tüm
dünyada faal bir şekilde bu harekâtımızın
önemini, amacını anlatırken Türkiye'ye yönelik
karalama politikaları ya da propagandalarına
karşı da en güzel cevabı veriyoruz.
Cumhurbaşkanımız çok sayıda liderle görüştü,
keza ben de Dışişleri Bakanı olarak sadece Rusya
ve İran dışişleri bakanlarıyla değil birçok
ülkenin dışişleri bakanlarıyla ve uluslararası
örgütlerin temsilcileriyle görüştüm ve
arkadaşlarımızla beraber yani Türk hariciyesi
olarak da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türk
hariciyesi beka meselesi addettiğimiz bu davada
da uluslararası toplum nezdindeki girişimlerini
sebatla, dirayetle ve milletimizden aldığımız
güçle sürdürmektedir. Huzurlarınızda tüm çalışma
arkadaşlarıma bu gayretlerinden dolayı da çok
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Dün de yine Bakü'de Sayın
Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Türk
Konseyi'nden hareketlerimizi destekleyen bir
karar çıkarttık.
Çok kıymetli milletvekilleri,
Saygıdeğer Başkan; Barış Pınarı Harekâtı'nın
amacı nedir? Barış Pınarı Harekâtı'nın amacı,
bölgedeki teröristleri etkisiz hâle getirmek ve
sınır güvenliğimizi sağlamaktır; aynı şekilde
ikincisi, Türkiye'nin halkını teröristlerin
zulmünden kurtarmak ve biraz önce de vurgu
yaptığım Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi
birliğini muhafaza etmektir ve yine terörden
arındıracağımız topraklara, daha önceki
bölgelerde olduğu gibi, güvenli ve altını
çizerek söylüyorum, gönüllü geri dönüşlerin
önünü açmaktır ve dönenlere yardım etmektir.
Harekât, uluslararası hukuk temelinde -biraz
önce söylediğim vurgulayacağım diye- ve
Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51'inci
maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkımız
ve bugüne kadar terörle mücadele konusunda BM
Güvenlik Konseyinin aldığı kararlar
çerçevesinde; 1373 -taa 2001'den bahsediyorum-
1624, 2170, 2178, 2249 ve en son 2254 sayılı
kararlar uyarınca Suriye'nin toprak bütünlüğüne
ve birliğine saygı temelinde yürütülmektedir.
Buna ilaveten 20 Ekim 1998 yılında imzaladığımız
Adana Mutabakatı da Suriye topraklarından
kaynaklanan terörün her türlüsüyle bu ülkede
vakitlice
3
|
ve etkin şekilde mücadele
edebilmemiz için ülkemize gerekli hukuki temeli
sağlamaktadır. Daha önceki harekâtlarda olduğu
gibi bu harekâtın planlama ve icrasında da
sadece terör unsurları hedef alınmakta olup
sivil halkın zarar görmemesi için gereken her
türlü tedbir alınmaktadır. Biz bu hassasiyeti
gösterirken terör örgütü sivillere
saldırmaktadır. Bakın, ülkemizde şu anda 20'den
fazla sivilimiz bu terör örgütünün 700'den fazla
roket ve havan topu saldırılarıyla hayatını
kaybetmiştir, şehit olmuştur. Aynı şekilde çok
sayıda da yaralımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin Sayın Bakan,
üç dakika süre daha ekliyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Ne acı ki terörle mücadelemize bugüne kadar
demediğini bırakmayanlar terör örgütünün
vatandaşlarımızı katletmesine sessiz kalmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanımızın da belirttiği üzere
Menbiç'ten Irak sınırına kadar oluşturacağımız
batıdan doğuya 444 kilometre ve kuzeyden güneye
32 kilometrelik güvenli bölgede en az 2 milyon
Suriyelinin de evlerine kendi evlerine dönmesini
inşallah sağlamış olacağız. Türkiye'nin harekât
alanının demografisini özellikle değiştirmek
gibi bir amacı yoktur, bu konuda kara propaganda
olduğu için söylüyorum. Tersine harekâtımız
biraz önce de söylediğim gibi PYD-YPG tarafından
yerlerinden edilen Arap, Kürt, Türkmen ve
Hristiyan Suriyelilerin geri dönmesinin önünü
açacaktır, demografik dengeyi tam bu şekilde de
sağlamış olacağız.
Çok kıymetli milletvekili
arkadaşlarım, DEAŞ terörüne karşı bir başka
terör örgütüyle mücadele etme hatasını ısrarla
sürdüren, PYD-YPG'nin DEAŞ'lı tutukluları
çıkarları doğrultusunda serbest bırakmasına göz
yuman ve kendi vatandaşı olan yabancı terörist
savaşçıları dahi ülkelerine geri almaktan
kaçınan ülkelerin DEAŞ'a karşı mücadele
konusunda ülkemize ders verme hakkı yoktur. DEAŞ
tutuklularının durumu elbette büyük önem arz
etmektedir. Çok sayıda vatandaşımızı kurban
verdiğimiz DEAŞ terör örgütünün tekrar
hortlamasına kesinlikle müsaade edemeyiz, izin
veremeyiz. Tüm yabancı terörist savaşçıları
vatandaşı oldukları ülkelerin geri alması, geri
gönderilmeleri esasen en köklü çözümdür ama
almazlarsa biz gerekli tedbirleri alacağız.
Burada bizim sorumluluğumuz elbette harekât
alanındaki DEAŞ'lılarla sınırlıdır, Suriye'nin
güneyinde veya başka yerlerdeki DEAŞ'lıları ya
da YPG'nin serbest bıraktığı, kullandığı
DEAŞ'lılardan da elbette sorumlu olamayız. Bu
işin insani boyutu da var, özellikle
DEAŞ'lıların geri bıraktığı kadın ve çocuklar ne
olacak? Onların ülkelerine gitmesi hatta
rehabilite edilmesi konusunda şimdi uluslararası
örgütlerle ve ülkelerle de bir çalışma
sürdürüyoruz.
Değerli milletvekilleri, sahadaki
mücadelemizi kararlılıkla sürdürürken ABD'yle
ilişkilerimizde de kritik bir aşamaya gelmiş
bulunuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ile ABD
Başkanı Donald Trump arasında Suriye bağlamında
varılan ortak anlayışa rağmen, aralarında Kongre
üyelerinin de bulunduğu ABD'li bazı yetkililerin
zamanın sınavından geçmiş ittifak ilişkimizi
âdeta yok sayarak geçici ve taktiksel dedikleri
gayrimeşru ortaklıktan bir türlü kopmadıklarını,
kopamadıklarını üzüntüyle müşahede ediyoruz. ABD
Başkanı Trump'ın harekâtımızla ilgili yoğun
dezenformasyon kampanyasının etkisinde kaldığını
ve artan iç siyasi baskı karşısında ülkemize
karşı bazı adımlar attığını görüyoruz,
"tweet"lerinde bu gidişlerin gelişlerin olduğunu
sizler de görüyorsunuzdur. ABD yönetiminin ve
Kongresinin bu talihsiz tutumundan bir an evvel
dönmelerini bekliyoruz ve bu yöndeki
çabalarımızı sürdüreceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi
bağlamanız için iki dakika daha süre veriyorum.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Hemen bağlıyorum Sayın Başkan.
Çok teşekkür ediyorum.
Türkiye-ABD ilişkilerinin
korunması ve ilişkilerimize daha fazla zarar
verebilecek adımlardan kaçınılması gerektiğini
ABD yönetimine ve Kongreye izah etmeye elbette
devam edeceğiz ve biraz önce dediğim gibi, Sayın
Cumhurbaşkanımız Trump'la telefonda sürekli
görüşüyor. Pompeo'yla 9 Ekim ve 15 Ekimde dün
yine telefonda görüştük. Bugün biliyorsunuz,
ulusal güvenlik danışmanı O'Brien'la beraber bir
heyet geliyor. Aynı şekilde Başkan Yardımcısı
Pence ve Pompeo'nun da ülkemize ziyaret
planladığını görüyoruz. Tabii, bu
görüşmelerimizde tüm görüşlerimizi, milletimizin
düşüncelerini ve kararlılığımızı elbette
ileteceğiz fakat şunu da söylemek isterim:
ABD'nin tek taraflı politikaları ve kararlarıyla
ilgili bizim duruşumuz nettir. Varoluşsal millî
güvenlik menfaatlerimizin korunması söz konusu
iken diğer bütün mülahazalar teferruattır. Böyle
bir zamanda nereden gelirse gelsin hiçbir
yaptırım ve tehdit kabul edilemez ve bizim
kararlılığımızı etkileyemez. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar) Ve söz konusu
yaptırımlara da elbette karşılıklılık
çerçevesinde gerekli cevabı da vereceğiz,
gerekli adımları da atacağız.
Sonuçta, gerçekten teröre karşı
bir harekât başlattık ve bu harekâta destek
veren tüm siyasi partilerimize, gruplara çok
teşekkür ediyoruz. Ama karşımızda neyle mücadele
4
|
etmemiz gerektiğini de ayrıca
görüyoruz. Bunun için yüce Meclisin de çaba sarf
ettiğini biliyoruz. Şunu söylemek isterim: Biz
Dışişleri Bakanlığı olarak yüce Meclisimize her
türlü desteği verme konusunda hazırız ve bugüne
kadar bu konuda çaba sarf eden TOBB, TÜSİAD,
MÜSİAD, DEİK ve sendikalar gibi tüm sivil toplum
örgütlerine de her türlü desteği verdik. Biz de
bu sahadaki kazanımlarımızı kaybetmemek için
masada sizlerle beraber bu mücadelemizi sürdürme
arzusundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Açalım, selamlamak için.
Sayın Bakan, buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Bu düşüncelerle tekrar söz verdiğiniz için, bu
fırsatı verdiğiniz için Hükûmetimiz adına
şükranlarımızı sunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri, şimdi,
siyasi parti grupları adına konuşmalara
geçeceğim.
İç Tüzük'ün 59'uncu maddesine
göre, sadece siyasi parti gruplarına ve grubu
bulunmayan siyasi partilerden bir milletvekiline
söz verilebiliyor ama İç Tüzük'ün bu konuda bazı
boşlukları olduğunu düşünüyorum. Takdir yetkimi
şöyle kullanacağım: Grubu bulunmayan diğer
siyasi partilerin de milletvekillerine
yerlerinden ikişer ya da üçer dakika söz
vereceğim. Kendileri konuşmalar tamamlanınca
sisteme girerlerse söz taleplerini
karşılayacağım.
Evet, ilk konuşma İYİ PARTİ Grubu
adına Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan'a
ait.
Buyurun Sayın Erozan. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL
EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanım; öncelikle
kaybettiğimiz şehitlerimizin ruhları şad,
mekânları cennet olsun. Allah Mehmetçiğimizin
yâr ve yardımcısı olsun. Yaralanan asker
evlatlarımıza acil şifalar dileriz.
Üzüntülerimiz sadece
kaybettiğimiz veya yaralanan evlatlarımızla
sınırlı değil. Zira, ülkemizi yönetenlerin
aldatılmaktan yılmadıkları, hata yapmaktan
bıkmadıklarını gözlemlemenin de rahatsızlığını
duyuyoruz. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı
Operasyonlarında olduğu gibi, şimdi de Barış
Pınarı Operasyonu'nda Türk Silahlı Kuvvetleri
müdahalesinin gerekli hâle gelmiş olması, onun
öncesinde yapılmış olması gereken siyasi ve
diplomatik çabaların ya eksik ya geç ya yetersiz
ya da beceriksizlikle yapıldığının ifşa
edilmesinden başka bir şey değildir. Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bölgede başarılı
olmasından başka bir temennimiz yoktur. M4 Kara
Yolu'nun kuzey kaldırımına geldiğinizde
"Operasyon başarıyla tamamlandı." diyecek
olsanız bile, ben size "Kara yolunun güney
kaldırımındaki 65 bin kişilik PYD/YPG ordusu ne
olacak?" diye sorarım. Her harekâtın siyasi
sonuçlarının da düşünülmesi gerekir. Bugün
söyleyemiyor olsanız dahi sonunda maalesef
kabullenmek durumunda olacağınız başka siyasi
gerçekler de olacak, bunun da hesabını vatandaş
size sandıkta soracaktır. Keşke, ismi, Özerk
Suriye Ordusu veya Suriye Millî Ordusu olarak
adlandırılan birlikleri bu operasyonda hiç
kullanmasaydınız. Bu birliklerde yer alan
askerlerin zafer işareti olarak kullandıkları
sembolün ne olduğunu herhâlde benden daha iyi
biliyorsunuzdur. Medyaya yansıyan video ve
fotoğraflardaki sol işaret parmağı hareketini
maalesef biz Rusya Federasyonu Büyükelçisi
Karlov'u vuran poliste de gördük. Biz bunu
biliyorsak dünya âlem de biliyordur. "Bir gece
ansızın gelebiliriz." demek bir caydırma ifadesi
olsa da karşınızdakiler de bu şarkıyı
dinlemekten bıkmışlardır. Bekledikleriniz de
gelmemişler ama sizi 13 Kasımda ayaklarına davet
etmişlerdir. Keşke, Sayın Dışişleri Bakanı bugün
değil, Suriye meselesinin görüşüldüğü her
oturumda burada veya Dışişleri Komisyonunda
olabilseydi ve bizim söylediklerimize kulak
verilmiş olsaydı. Bize kulak vermiyorsanız dahi
bari tarihe kulak verin. Benim Dışişleri
Bakanlığına girdiğim yıllarda Bakan olan İhsan
Sabri Çağlayangil'i hatırlayan var mıdır bilmem.
Rahmetlinin bir devlet adamı olduğundan şüphe
yoktur, ondan bir cümle okuyacağım. "Orta
Doğu'da önemli bir yemeğe davetli olduğunuz
hâlde davetliler listesinde adınız yoksa bir de
menüye bakın. Adınız menüde olabilir!" Biz bu
durumu maalesef geçen hafta yaşadık. Bazı AB
ülkelerinin Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyine sundukları ve Türkiye'yi kınamayı
hedefleyen bir karar tasarısı Rusya ve ABD'nin
vetolarıyla akamete uğradı. Aslında o, Orta Doğu
konusunun ele alındığı bir yemekti, siz de
davetliler listesinde yoktunuz. Rusya ve ABD'nin
vetosundan memnuniyet duydunuz "Çok şükür
atlattık." dediniz, oysa okuyamadınız durumu.
"Suriye'deki ortak çıkarlarımız konusunda
istişarelerde bulunuyoruz." diye müteaddit
defalar açıklamalarda bulunmuş olan Rusya ve
ABD, AB ülkelerine şöyle bir mesaj vermişlerdi:
"Türkiye'yi size yedirmeyiz. Konuya müdahil
olmayın. Türkiye'yi biz halledeceğiz."
demişlerdi. Bugün o noktadadır.
5
|
Adını ne koyayım bilemiyorum ama
dış politikadaki hatalar serisini siz "değerli
yalnızlık" adlı bir politikaya dönüştürdünüz,
aslında buna "değersiz yalnızlık" demek lazım
bugün. İçinde bulunduğumuz izolasyonu da âdeta
bir başarı öyküsü olarak dillendirmektesiniz. Bu
söylemlerle kimseyi inandıramazsınız. Bu noktada
aslında Mussolini'den de bir satır okuyacaktım
ama kendimi yine tutuyorum.
Duyduğumuza göre bir de
IŞİD'çilere hapishane yapacakmışsınız. Yine
müteahhitlere fırsat doğdu. Niye yapıyorsunuz
hapishaneleri? Kimsenin onları geri almayacağını
bildiğiniz için mi? Biz bu hapishanelerin
yapılacağını şimdi değil, altı ay önce duyduk. O
zaman sormak gerekiyor: Trump'ın taleplerini
kabullendiniz mi?
Teröristlerle ateşkes olmayacağı
doğrudur. Esat rejimiyle de olmaz, zira onlarla
bir savaş hâlinde değiliz. O zaman sormak
durumundayız: Niye ateşkesi yarın ülkeye gelecek
ABD Başkan Yardımcısı Pence'le görüşeceksiniz?
Üstelik adamlar niye geldiklerini de açıklamış
durumdalar. Öyle ise ismini koyun ve kimin kim
olduğunu siz de bilin biz de. Döne döne başımız
döndüğü için bugün iktidardan duyduklarımızdan
da dönüleceğinden kendimiz gibi eminiz maalesef.
Öte yandan "Yaptırımları koyanlar
teröristler mi yoksa Suriye devleti mi?" diye de
soralım. Sayın Erdoğan'ın şahsı ve aile
fertlerinin mal varlıklarının miktarının ne
olduğu, nereden ve nasıl elde edildiklerinin yüz
yirmi gün içinde belirlenmesine yönelik bir
araştırmanın yürütülmesini isteyenler kimler?
PYD/YPG mi yoksa Esat mı?
Yapılmaması gereken ama
yaptıklarınızı özetledikten sonra asıl yapılması
gerekenlere geçmeden bir hususa daha değinmek
isterim. Dışişleri Bakanlığının bir dışişleri
bakanına değil bir içişleri bakanına ihtiyacı
vardır. Bu kurumun kariyerden gelen mensupları
vatanperverlikte rakip tanımazlar. Mesai kavramı
yoktur Dışişleri Bakanlığı memurlarının. Saat
kaçta işe başlayıp kaçta bitirdiklerini kimse
sormaz onlara, soramaz onlara. Dolayısıyla
hoyrat davranmayın bu kardeşlerime, şakaya
almayın söylediklerimi. "En başarılı
büyükelçiler Bakanlık dışından atananlar."
şeklindeki cümlenizin Bakanlık içinde yarattığı
tahribatı tahmin edemezsiniz. Bakanlık dışından
atadıklarınızın ise marifetleri maalesef
gazetelere başlık olmaktadır. Vazgeçin kırıcı
olmaktan. Bunu sizi korumak için değil,
meslekten olan kardeşlerime sabır dilemek için
söylüyorum.
Bu noktadan Suriye meselesinin
geleceği ve çözümüne bakacak olursak yapılması
gerekenleri kısaca "AK PARTİ'nin iktidarının
yaptıklarının tersini yapmak" olarak özetlemek
mümkündür.
Suriye'de ihtiyacımız olan hızlı,
kapsamlı ve kalıcı bir çözümün temel hususlarını
ise şu şekilde özetlemek isterim: Suriye'nin
egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve siyasal
birliğine saygı gösterilecek, Anayasa
Komisyonundan çıkacak sonuçlar ve ardından
yapılacak demokratik seçimler ve Suriye halkının
özgür iradesiyle iktidara gelecek yönetimle
samimi , yapıcı iyi komşuluk ilişkileri
geliştirilmelidir.
Sorunun uluslararası çözüm süreci
sadece yakından izlenmemeli, sürece aktif
şekilde katılmak suretiyle sonuçlarının sadece
Suriye için değil, bu ülkeyle olan ikili
ilişkilerimiz ve bölge açısından da olumlu
yansımaları olması için çalışılmalıdır.
Bu ara dönemde Suriye'deki
iktidar gücüyle, her türlü hamaseti bırakarak,
herhangi bir ön şart ileri sürülmeden diplomatik
ilişkiler yeniden tesis edilmeli, gündemdeki
acil konular için aracısız bir diyalog kurulması
imkânları yaratılmalıdır.
Hiçbir ülkenin içişlerine
karışılmayarak, Suriye'nin özelinde her türlü
terörist grupla mücadele konusunda hem Adana
Mutabakatı hem de 21 Aralık 2010 tarihinde
imzalanmış olan Terör ve Terör Örgütlerine Karşı
Ortak İşbirliği Anlaşması tahtında koşulsuz bir
iş birliği geliştirilmelidir. Zaten günün
birinde Esat'la masaya oturduğunuzda siz "Adana
Mutabakatı" derseniz, Esat size "21 Aralık 2010
tarihli Anlaşma" diyecektir. O anlaşmayı da
başka bir iktidar değil siz yaptınız. O metnin
altında selefinizin imzası var.
Üçüncü ülkelerin bölgeye ilişkin
millî menfaatlerimizle uyuşmayan proje ve
tasavvurlarının kuvveden fiile çıkmaması için
öngörülen politikalar uygulanmalı ve Suriye'yi
de içine alacak şekilde, örneğin Doğu Akdeniz'i
kapsayacak bölgesel iş birliği modelleri
üzerinde çalışılmalıdır.
Suriye'nin tüm vatandaşlarını,
terörizmle ilintili olmamaları kaydıyla, din,
mezhep veya etnik kimlik farkı gözetmeksizin
kardeşlerimiz olarak kabul etmeli, onlara karşı
hiçbir ayrıştırıcı tavır sergilememeliyiz. Hâl
böyle olmakla birlikte, özümüz olan Türkmen
kardeşlerimize göstereceğimiz pozitif
ayırımcılığın da anlayışla karşılanacağını
umarız.
Ülkemizdeki Suriyeli ve diğer
sığınmacıların beş yıl içinde ülkelerine
dönüşlerini kolaylaştıracak ve hatta teşvik
edecek ekonomik ve sosyal destek paketleri,
Suriye'yle ikili ve ayrıca uluslararası düzeyde
süratle uygulamaya konulmalıdır. AB'nin
sağladığı mali imkânların kullanıldığı alanlar
da bu anlayışla gözden geçirilmelidir.
Her türlü terör örgütü için
kuluçkalık durumdaki Suriye'ye dünyanın dört
bucağından ve çoğu Türkiye üzerinden gelmiş
terörist örgüt mensupları ve yakınlarının
geldikleri ülkelere dönüşleri sağlanamıyorsa
bunlar için üretilecek çözümler Suriye
toprakları içinde bulunmalıdır.
6
|
Bizden söylemesi. İnşallah,
sadece bugün değil, önümüzdeki dönemde de
söylemeye devam edeceğimiz hususlara kulak
verirsiniz.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Erozan.
Şimdi konuşma sırası, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Erkan Akçay'dadır.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım, muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Türkiye Büyük Millet
Meclisimizi bilgilendiren Dışişleri Bakanımız
Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'na teşekkür ediyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Suriye'nin kuzeyinde başlattığı, terörden
temizleme, huzur ve güvenliği tesis etmeye
yönelik Barış Pınarı Harekâtı 8'inci gününde de
başarıyla icra edilmektedir. Fırat'ın doğusunda
Tel Abyad ve Rasulayn arasında kalan yaklaşık
120 kilometre genişliğinde ve 30-35 kilometre
derinliğinde başlayan harekât önemli bir
güvenlik kuşağı tesisine imkân vermektedir.
Böylece Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı
Harekâtlarında terörden temizlenen alanlar Barış
Pınarı bölgesiyle sahada birleştirilmektedir. Bu
hatla birlikte ülkemize yönelik terör tehdidine
karşı önemli bir adım atılmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
harekâtın başladığı günden beri başta Batı
ülkeleri olmak üzere bazı ülkelerden ülkemize
yönelik yaptırım tehditleri ve bu harekâtı
durdurma çağrıları gelmektedir. Hedefimiz, bir
taraftan güvenliği tehdit eden terör unsurlarını
bertaraf ederken diğer taraftan da Suriye'nin
toprak bütünlüğünü korumak ve ülkemizdeki
Suriyelileri ülkelerine, vatanlarına
kavuşturmaktır. Batı'nın Barış Pınarı
Harekâtı'nı durduramayacağını bugünler
itibarıyla anladığını düşünüyoruz. Türkiye'nin
güney sınırları boyunca bir güvenlik kuşağı
oluşturmasını olabildiğince önleme gayreti
içerisindeler. Bunun için bize DEAŞ'la şantaj
yapıyorlar, terör örgütüyle Türkiye arasında ara
buluculuk teklif ediyorlar. Bu ahlaksız ve
yüzsüz bir tekliftir değerli milletvekilleri.
Amerika'nın ne hâllere düştüğünü açıkça
görüyoruz bugünlerde. Bu konuda Sayın
Cumhurbaşkanımızın 13 Ekim günü açıklamasında
kullandığı şu ifadeler önemlidir: "Tamamıyla,
âdeta teröre karşı verilen bir mücadeleyle
burada 32 kilometre derinlikte, bir de 444
kilometre batıdan doğuya bir alan… Bu alan
temizlendikten sonra bu işe nokta konulabilir."
O hâlde Sayın Genel Başkanımızın 6 Ağustos
2012'de Afrin'den Kandil'e çizdiği güvenlik
kuşağını bir kez daha hatırlatmakta fayda
görüyoruz.
Ülkemize yönelen tehditleri en
aza indirmek maksadıyla, batı ucu Afrin'i ve
doğu ucu da Kandil'i içine alacak biçimde tesis
edilecek hilal şeklindeki güvenlik kuşağı bir an
önce sağlanmalı ve icra edilmelidir. Küresel
çevrelerden icazet ve izinle vakit
kaybetmeksizin, millet ve devlet bekasına
yönelen melun ve alçak kumpası tesirsiz hâle
getirmek için millî bir seferberlik içinde tavır
ve inisiyatif alınmaktadır.
Bu vesileyle şu gerçeği tüm
dünyaya bir kez daha duyurmak istiyorum: Bu
operasyon terör örgütlerinin bertarafına yönelik
bir operasyondur. PKK/YPG ve DAEŞ insanlık
düşmanı iki terör örgütüdür ve Barış Pınarı
Harekâtı bu örgütlere karşı yapılmaktadır.
Böylelikle, bölgede yaşayan bütün insanları;
Türkmen'i, Arap'ı, Kürt'ü, Ezidi'yi, Müslüman'ı,
Hristiyan'ı terör örgütleri YPG ve DEAŞ'ın
tasallutundan, tahakkümünden ve zulmünden
kurtarmayı amaçlamaktadır. Türkiye haklıdır,
hukukidir ve meşru bir harekât yürütmektedir.
Özellikle vurguluyorum: PKK ve
YPG gazetecilere saldıran, vatandaşlarımızı
evlerinin önünde katleden, operasyonun başladığı
günden beri vatandaşlarımızı havan mermileriyle
hedef alan en büyük Kürt ve Türkiye düşmanı bir
harekettir. Sağda solda yalan söyleyerek
sivillerin öldürüldüğünü iddia edenler
PKK/YPG'nin katlettiği dokuz aylık Muhammed Omar
bebek için tek kelime dahi etmediler. Bunların
insanlığı da naylon.
Değerli milletvekilleri, bu
operasyon terör örgütlerine yönelik bir nefsi
müdafaadır. Biz vatanımızı savunuyoruz. Mesele
bundan ibarettir. Eğer Şam rejimi, ABD, Rusya,
Fransa, Almanya ve Suriye'de asker bulunduran
başkaca ülkeler işlerini doğru düzgün yapıp
Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alıp bu
terör örgütlerini bitirebilselerdi ne Fırat
Kalkanı ne Zeytin Dalı ne de Barış Pınarı'na
gerek duyulurdu. Bu saydığım ülkeler, bırakınız
terörle mücadele etmeyi, bu örgütleri kendi
projeleri için taşeron olarak kullanmışlardır ve
kullanmaya da devam etmektedirler. Bu gerçeği
yine de hâlâ görmek istemeyenler varsa gölge
etmesinler, başka ihsan istemeyiz. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
PKK/YPG terör örgütü harekâtın
başlangıcından itibaren alçakça bir saldırı
taktiği uygulamaktadır. Çocuk parklarından,
kiliselerden, ibadethanelerden sınır
kentlerimize havan saldırısı düzenliyorlar.
Amaçları, masum insanların ardına gizlenerek
ordumuzun bu noktalara karşı cevabını propaganda
aracı hâline getirmek. Çok şükür ki harekât
sahadaki kurmay kabiliyetin yanı sıra stratejik
bir akılla, müthiş bir özenle yürütülüyor.
YPG'nin tuzağına düşmediğimiz
gibi, harekâtın başlangıcından itibaren, Fırat
Kalkanı ve Zeytin Dalı'nda da olduğu gibi, kent
merkezlerinde yıkılan tek bir bina, sivillere
yönelik
7
|
tek bir zarar yoktur. Tam aksine,
Türkiye sivillere en insani ve medeni davranışı
göstermektedir. Oysa terör örgütü sivilleri,
vatandaşlarımızı katletmektedir. Mehmetçik
teröristleri sokak sokak, ev ev temizledi. Bu
hassasiyetin değerini ABD'nin Rakka, Şam
rejimimin Doğu Guta'da yaptıklarıyla
karşılaştırınca daha net anlayacaksınız.
Harekâtın başladığı günden beri
karşımıza DEAŞ tehdidiyle geliyorlar. Türkiye
karşıtı tezler DEAŞ'lıların akıbetine atıfla
diyorlar ki: "Barış Pınarı Harekâtı DEAŞ'la
mücadeleyi sekteye uğratır." Aslında bu
gerekçeler DEAŞ'ın da kendileri tarafından
yönetildiğinin itirafıdır ve ispatıdır. Sözüm
ona PKK/YPG'nin onlarla mücadele ettiği ve
onları zapt ettiği yalanı üzerine bir karşı tez
öne sürüyorlar. Diğer bir ifadeyle, bir terör
örgütü diğer bir terör örgütüyle
meşrulaştırılmak isteniyor.
Birincisi: Suriye'de bugüne kadar
DEAŞ'la mücadele eden en tutarlı ülke
Türkiye'dir. DEAŞ'tan en çok zarar gören ülke de
Türkiye'dir. Fırat Kalkanı'nda 3.500 DEAŞ'lıyı
etkisiz hâle getirerek DEAŞ'a en büyük darbeyi
vuran da Türkiye'dir. Türkiye'nin operasyonunu
DEAŞ kartıyla durdurmak isteyenler merak
buyurmasın; Fırat Kalkanı'nda DEAŞ'ın başını
ezdik, karşılaşırsak yine ezeriz. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İkinci olarak: PKK/YPG'nin sözüm
ona DEAŞ'la yürüttükleri mücadelenin boyası
artık döküldü. YPG kontrolündeki hapishanelerden
DEAŞ'lılar salıverilmektedir. Kamuoyuna yansıyan
785 DEAŞ'lı PKK/YPG kontrolündeki
hapishanelerden salındı ve kaçırıldı. Yani
"Tavşana kaç, tazıya tut." taktiği uyguluyorlar.
Hâl böyleyken, YPG'nin DEAŞ'la
mücadelesi emperyalist bir projenin makyajından
öte değildir. Nedir bu proje? Suriye'nin
kuzeyinde, ikinci İsrail çizgisinde bir PKK/YPG
terör devletçiği kurmak istiyorlar. DEAŞ'tan
temizlenen topraklara YPG'nin yerleştirilmesinin
sebebi budur. Barış Pınarı Harekâtı bu
emperyalist projeyi taşeron örgütlerle birlikte
tarihe ve Orta Doğu'ya gömmektedir. Türkiye,
Suriye'de oynanan terör tahterevallisini
yıkmaktadır. Zor, oyunu bozar beyler. Bu oyun
bozulmuştur, oyunu bozan Türkiye'dir. Türkiye'ye
yönelik tepkilerin nedeni de budur.
Değerli milletvekilleri, ABD'den
gelen tehdit ve yaptırımlara ayrı bir parantez
açmak gerekiyor. Okyanus ötesinden gelen
yaptırım tehditleri, 3 Bakanımız ve 2
Bakanlığımıza yaptırım uygulanacağı, ayrıca 100
milyar dolarlık ticaret anlaşması görüşmelerinin
de durdurulacağı açıklamasıyla somutlaştı.
Bundan sonra başka yaptırım kararları da
alacakları anlaşılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin
Sayın Akçay, iki dakika daha süre ekliyorum.
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Kimin
nesi varsa toplasın gelsin, Türkiye'yi haklı ve
meşru mücadelesinden hiçbir güç
döndüremeyecektir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yaptırımlardan, tehditlerden,
şantajlardan korkacak ve çekinecek değiliz.
Öte yandan, Twitter şövalyesi ABD
Başkanı Trump attığı Twitter mesajlarından
birinde çeşitli yaptırımları içeren 3 seçenekten
bahsediyor. Mister Trump'a ve tüm dünyaya
bildiriyoruz ki bizler için 3 seçenek yoktur, 2
seçenek vardır: Ya istiklal ya ölüm! (MHP ve AK
PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Suriye'nin kuzeyinde ne olursa olsun, karşımıza
kim gelirse gelsin kararlıyız, devlet-millet
omuz omuzayız; korkmuyoruz, sinmiyoruz,
meydandayız; dün yedi düvelle mücadele etmiştik,
yine öyleyiz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Barış
Pınarı Harekâtı'na ilişkin bir kısım kişilerin
ağzından çıkan hiçbir cümle kişisel görüş olarak
görülemez. Bugünlerde operasyonu savaş olarak,
üstelik haksız bir savaş olarak niteleyenler de
bu devlet ve millet karşıtlığına ortaktır.
Harekâtı desteklerken bile "Ayranım dökülmesin."
diliyle "İçim rahat değil. Ama, fakat, lakin…"
diyenlerin bu gelişmeler karşısında alacağı
pozisyonu dikkatle izliyoruz.
Konuşmama son verirken Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadeleriyle Barış
Pınarı Harekâtı'nı başarıyla sürdüren
kahramanlarımıza seslenmek istiyorum: "Dünyanın
hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz,
daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her
zaferin mayası sendedir, her zaferin en büyük
payı senindir. İnancınla, imanınla, emre uymanla
hiçbir korkunun yıldıramadığı temiz kalbinle…"
Saygılarımla. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akçay.
Şimdi de söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç'tadır.
Buyurun Sayın Oluç. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN
OLUÇ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, saygıyla
selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarı istikrarlı bir şekilde dış politikada
yanlışlar yapma istikrarına sahiptir. Dış
politikada son derece sorumsuz davranan bir
iktidardır. Diploması yerine kabadayılık yapan,
rasyonel devlet aklı yerine akılsızlığı koyan,
iç iktidar
8
|
hesaplarıyla dışarıda savaşa
giren bir zihniyetle karşı karşıyayız. Yani
âdeta "Yurtta sulh cihanda sulh" yerine, "Yurtta
savaş cihanda savaş" diyecek noktaya geldiniz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Terör
var, terör!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) -
2011 yılı itibarıyla bu iktidarın sıfır sorun
dönemi bitti ve herkesle sorun dönemi başladı.
Neoosmanlıcılık safsatasıyla bölge halklarını
hâkimiyet altına alma isteği ve hami olma hevesi
zuhur etti. Ama bölge halkları bu hâkimiyeti
benimsemeyince konunun mimarı büyük yanlışlara
imza atarak ülkeyi de kendisini de "değerli
yalnızlık" içine sürükledi. Sonrasında "dostları
çoğaltalım" politikası da çok sürmedi. Hani
diyorsunuz ya "Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer
vardır." diye, sizinki "Yenilgi yenilgi büyüyen
bir çöküştür." Bizlerin çabasıysa siz çökerken
ülkeyi ve toplumu da büyük acılara sürüklemeyin
diyedir.
Kuzey ve Doğu Suriye işgal
girişimiyle birlikte bugün bütün dünya Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarına karşı bir tutum
almıştır. Sadece tek tek devletler değil,
Türkiye'nin üyesi olduğu bütün uluslararası
kurum ve kuruluşlar da bu savaş politikasının
karşısında yer almışlardır. Bakınız, dün IPU
-Uluslararası Parlamentolar Birliği- daha dün
677'ye karşı 73 oyla karar aldı ve Türkiye'yi
kınadı. Âdeta otoyolda ters giden şoför
gibisiniz. Biz bu kürsüde "İşgal girişimine
hayır." dediğimizde hop oturup hop kalkanlar,
bakın dünya ülkeleri bu yaptığınızı İngilizcede
hangi deyimlerle anlatıyorlar: "İnvasion"
diyorlar, "occupation" diyorlar, "incursion"
diyorlar; kullandıkları kavramlar bunlar yani
"istila", "işgal" veya "zorla girme" seçin seçin
alın, hangisini istiyorsanız.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) -
Terörle mücadele.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) -
İlk önce Numan Kurtulmuş "Savaşa giriyoruz
nihâyet." dedi, ilk savaş sözünü siz
kullandınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Bu fetih
müyesser olur inşallah." dedi, "savaş" ve
"fetih" sözleri aslında size ait. Sizin
gazeteleriniz ve televizyonlarınız her gün
"Şurayı ele geçirdik, burayı ele geçirdik."
manşetlerini atıyorlar.
Şimdi, savaş yorgunu bir ülkeye
daha ateş sönmemişken yeni bir çatışmayla gitmek
yani benzinle gitmek en hafif tabirle kötülüktür
ve aslında kendini bilmemektir. Orta Doğu gibi
bir dinamit deposunda çaktığınız kibritin neye
yol açacağını düşündünüz mü hiç? Hayır,
düşünmediniz çünkü sizin için önemli olan
iktidarınızı kaybetmemek.
Birleşmiş Milletler Şartı'nın
51'inci maddesini dayanak olarak
gösteriyorsunuz. Birleşmiş Milletler Şartı'nın
51'inci maddesi üye ülkelere saldırı olduğunda
meşru savunma hakkını tanır. İşgal girişimi
başlatılana kadar Türkiye'ye herhangi bir
saldırı oldu mu? Olmadı.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - 600
tane havan topu geldi, 600 tane. (AK PARTİ ve
HDP sıralarından gürültüler)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - O
nedenle, bu bir meşru savunma durumu değil, bir
saldırı savaşıdır. Bu nedenle de
durdurulmalıdır.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) -
Türk Silahlı Kuvvetleri sınır ötesinde terörle
mücadele yapıyor.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) -
Bunun için bir kez daha tekrarlıyoruz: Suriye,
Suriye'de yaşayan halklarındır. Öncelikle bu
halkların iradesini hiçe sayan her girişim, her
saldırı haksız ve hukuksuzdur. Savaş ve işgal
politikalarının derinleşmesi, yıkım
politikalarının devreye girmesi yılları bulacak
insanlık trajedisinin sürmesi demektir.
Bu anlamda, en başından
söylediğimiz gibi, egemen devlet ve iktidarının
izni ve talebi dışında Suriye topraklarında
bulunan güçler buralardan çıkmalıdır. Suriye
halkları geleceklerine ve demokratik Suriye
rejiminin yeni toplumsal sözleşmesine birlikte
ve müzakereyle karar vermelidir. Barış ve
müzakere tek geçerli yoldur. Suriye'nin toprak
bütünlüğü içinde güçlü bir yerel demokrasi
üzerinde yükselen bir demokratik rejim inşası
adımları atılmalıdır.
Bütün etnik, toplumsal, inançsal
ve kültürel oluşumların kendilerini kurumları
aracılığıyla ifade ettiği, toplumsal mutabakata,
demokrasiye ve çoğulculuğa açık, Suriye'nin
toprak bütünlüğüne ve insan haklarına saygılı
bir rejimden söz ediyorum.
Türkiye elindeki bütün imkânlarla
bu yöndeki adımları desteklemeli, komşusunun
geleceğini barış içinde inşa edebilmesinin
yollarını kolaylaştırmalıdır;
zorlaştırmamalıdır.
Savaşın korkunç yıkımını
bilmeyenler, barışın kıymetini de bilemez.
Hâlbuki bugün en çok zayıflatılan barış ve
müzakere politikası elimizdeki en güçlü
silahtır. Zaten sizin barışa "Barış." diyenlere
öfkenizin nedeni de kendi iktidarınızı sürdürmek
için başlattığınız bu yapay savaşın
sonuçlanmasından korkunuzdur.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) -
PKK'ya diyelim, YPG'ye de "barış" diyelim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) -
İktidarınız zayıflıyor diye halka da acı
çektiriyorsunuz. Barışı değil, savaşı savunmak
suçtur. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi'nin
20'nci maddesi der ki: "Her türlü savaş
propagandası hukuk tarafından yasaklanır."
Savaşa karşı çıkıp barış isteyenler suçlu
değildir ve olamaz. Bugün Türkiye, iktidar
tarafından öyle bir savaş histerisine
sürüklenmeye çalışılıyor ki sadece "barış" demek
bile doğrudan soruşturma, kovuşturma nedeni
hâline
9
|
getiriliyor. İktidar kendi
işlediği suçlara bütün toplumun ortaklık
etmesini bekliyor ama bizler bu savaşın ülke ve
toplum yararına olmayacağını bildiğimiz için
karşı çıkıyoruz.
Suriye toprakları üzerinde
demografik değişiklik yapma adımları ve planı
uluslararası bir suçtur. Cumhurbaşkanı Erdoğan
insansızlaştırılarak oluşturulacak güvenli
bölgeye Suriye'nin dört bir yanından evlerini
terk ederek Türkiye'ye gelmiş olan mültecileri
yerleştireceğini söylemektedir. Birleşmiş
Milletler kürsüsünde elinde haritalarla
anlattığı güvenli bölge kemerinin Selefi bir
kemer olacağı çok açıktır, Hafız Esad'ın Arap
kemeri anlayışıyla bire bir örtüşmektedir. Bir
coğrafyanın nüfus yapısıyla oynamanın kendisi,
uluslararası hukukta suç kategorisine
girmektedir. Türkiye'nin de taraf olduğu 1949
Cenevre Sözleşmesi madde 49 ihlal edilmek
istenmektedir. Madde 49 der ki: "İşgal edilmiş
olsun olmasın, başka bir devletin topraklarına
ferdi olarak veya kitle hâlinde, cebren nakiller
veya tehcirler her ne sebeple olursa olsun
yasaktır."
İktidarınız Suriye'nin kuzeyinde
ve doğusunda yaşayan Kürtleri açıkça tehcir
etmeyi hedeflemektedir. Birleşmiş Milletler 13
Ekim itibarıyla 130 bin kişinin evlerinden
ayrılmak zorunda kaldığını duyurdu. Yerel
verilere göre bu sayı 275 bini bulmuştur. Bir
kez daha hatırlatalım ki kuzey ve doğu Suriye de
4 milyondan fazla insanın yaşadığı bir bölgedir,
orada sosyal ve ekonomik bir hayat vardır,
insansız bir bölge değildir. Bir yerde
demografiyi zorla değiştirmek gelecek
çatışmaların tohumunu da ekmek anlamına gelir.
İnsanlık düşmanı El Kaide ve El
Nusra türevi çetelerle birlikte hareket etme,
IŞİD'i yeniden ayağa kaldırma ve aktif hâle
getirme sonucu da asla kabul edilemez. Bu konuda
atılacak her adım sadece Irak ve Suriye için
değil, başta Türkiye ve diğer ülkeler için de
büyük bir tehlikedir. Başlattığınız fetih
harekâtına ilk destek Suriye El Kaide'si olan El
Nusra'dan, şimdiki Heyet Tahrir Şam'dan geldi ve
ilk saldırı IŞİD tarafından Kamışlı'da sivillere
yönelik bir bombalı araç saldırısı oldu. El
Kaide'nin ilk destek açıklaması yapması boşuna
değil, çünkü kendine yeni bir yaşam alanı
buluyor. İlk günden itibaren IŞİD hücreleri,
uyuyan hücreler harekete geçti ve kentleri hedef
almaya başladı. Ayrıca IŞİD, ÖSO çetelerinin
geçirgenliğini de unutmamak gerekiyor.
Sizlere şunları hatırlatmak
isteriz ki: IŞİD yalnızca Suriye'de değildir,
Irak'ta değildir, içimizdedir, yüzlerce uyuyan
hücresiyle bu ülkenin sınırları içindedir.
Diyarbakır, Ankara, Suruç katliamları ve
patlatılan diğer bombalar hep IŞİD'in işidir;
bunları unutmamak gerekiyor.
Şimdi "Operasyon alanındaki
IŞİD'lilerin sorumluluğunu alıyoruz."
diyorsunuz. Pimi çekilmiş bir bomba gibi en az
10 bin tutuklu, aileleri 60-70 bin kamplarda. Bu
çok büyük bir tehlikedir ve bu konuda bir kez
daha uyarıyoruz.
Diğer bir nokta, Kürtlerin
varlığına, Kürt halkının siyasi ve idari
haklarını kullanmasına düşmanca yaklaşmak çözüm
değil, bir çözümsüzlük politikasıdır. İktidar
açıkça Kürt düşmanlığı zihniyetiyle hareket
etmektedir.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) -
Yanlış yanlış.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) -
İktidar sözcüleri "Kürtlere karşı savaşmıyoruz."
diyorlar ama Kürtler öyle düşünmüyor. Her yerde
Kürtlerin kazanımlarına itiraz ediyorsunuz.
Kuzey ve doğu Suriye'de de, Irak Kürdistan
Bölgesel Yönetiminde de. Referandum döneminde
her türlü rencide edici söylemi kurdunuz, tehdit
ettiniz "Kapıları üzerinize kapatırız, yiyecek,
giyecek bulamazsınız." dediniz. Kürdün hakkı
hukuku olursa Türk de huzur bulur, Fars da huzur
bulur, Arap da huzur bulur; herkes huzur bulur.
Barış içinde, eşitlik içinde ortak vatanda ve
demokratik cumhuriyette yaşamanın yolu budur.
Kürtlerin Suriye'de bir statü sahibi olmaması
için Türkiye devleti cihatçılarla IŞİD artı
çetelerle birlikte hareket ediyor. Bu olabilecek
bir şey midir? Onlarca yıldır saldırı isyanı,
isyan çatışmayı doğuruyor. Bugüne kadar
Türkiye'nin Kürt sorunu vardı, şimdi Orta
Doğu'nun bir Kürt sorunu var, artık dünyanın da
bir Kürt sorunu var. Dünya bugün Kürt sorununu
tartışıyor, Avrupa Birliğiyle, Birleşmiş
Milletleriyle, NATO'suyla bu meseleyi
tartışıyor. Biz defalarca "Gelin, bu sorunu bu
ülkede çözelim." diye çağrıda bulunduk.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, iki dakika daha
süre ilave ediyorum Sayın Oluç, devam edin.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) -
Kürt sorununda demokratik ve barışçı çözüm
yerine savaşla çözümde ısrar sorunu
ağırlaştırmaktadır. Bu sorun savaş ve gözyaşı
ortasında değil, diyalogla bu Mecliste
tartışılmalıdır. Olan bu savaşta yitip giden
evlatlarımıza, tükenen kaynaklarımıza
olmaktadır. Bütün bunların sebebi iktidar hırsı
ve Kürt düşmanlığıdır. Çare Washington'da ya da
Moskova'da değildir. Kendi sınırlarında yaşayan
Kürtlerle, komşu sınırlarda yaşayan Kürtlerle
barışmayan bir zihniyet çözümsüzlük üretir. Bu
topraklar, bu bölge hepimize yeter; kavgaya
değil, ortaklığa ve barışa ihtiyaç vardır. Bu
Meclisin diyalog kurmak gibi tarihsel bir
vazifesi vardır. Bu Mecliste iktidarın yanlış
politikalarına gönüllü ya da gönülsüz verilen
destek sadece ve sadece yürütmenin bugün bu
Meclisin iradesinin üstünde bir güç olma
arzusuna hizmet eder. Bu durum Meclisin
iradesinin ipotek altına alınması değil de
nedir? Türkiye'de iktidarın ülkeyi ve toplumu
sürüklediği tehlikeli ve tehditkâr ortama karşı
demokratik mücadele meşrudur. Kürt, Türk ve Arap
halklarını
10
|
birbirlerine düşürecek her adım
bir suçtur.
Son bir söz söyleyeyim ve
bitireyim: Bir işgal girişimiyle Kürtlerin ve
kuzey Suriye halklarının kazanımlarının yok
edilmesini ve bir demografik değişim
yaratılmasını asla kabul etmiyoruz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) -
Terörle mücadele.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) -
Bizler meşru olan demokratik çözüm ve barış
mücadelemizin hem ülkemizde hem de
komşularımızda kararlı takipçisi olmayı
sürdüreceğiz.
Diyoruz ki: Eşitliği ve
kardeşliği sağlamlaştıralım. Gelin, hep beraber
barışı örelim. Parti, görüş ya da konum fark
etmeksizin insanların ölümüne, yerinden
edilmesine karşı çıkan, savaş karşıtı olan
herkesedir bu çağrımız. Biz insanlar ölmesin, bu
topraklara barış gelsin diye bu yola çıktık ve
ne olursa olsun bu konuda asla bu yoldan
dönmeyeceğiz ve inanıyoruz ki sonunda barış ve
halkların barış talebi kazanacaktır.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Oluç.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) -
Sayın Başkanım, Saruhan Bey
kürsüde konuşurken "İktidar
Kürtlerin düşmanıdır." minvalinde hem beyanlarda
bulundu hem de bir konuşma yaptı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Öyle
diyorlar.
BAŞKAN - Yerinizden söz vereyim
Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) -
İzniniz olursa bu açık bir sataşma; oradan…
BAŞKAN - Grubunuz adına konuşma
olacak zaten. İsterseniz yerinizden açıklama
yapın, daha iyi olur. Çünkü bir sonraki
konuşmacı sizin grup adına.
Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) -
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
İktidarın Kürtlerin düşmanı
olduğu dil, bir propaganda dilidir. "İktidar"
diye söylenilen AK PARTİ Türkiye'nin her
tarafından oy alıyor. Kürtler de AK PARTİ'ye oy
veriyorlar. Aynı zamanda AK PARTİ'nin içerisinde
çok çeşitli biçimde Kürt olan, Kürtlükle
bağlantılı olan insanlar da var ama siz Kürtlüğü
belli bir siyasal görüş etrafındaki insanlar
biçiminde tanımlar, öyle bakarsanız ve bu işi de
-siyasi rekabeti- bir husumet esası üzerinden
görürseniz tabiatıyla böyle bir anlayışa
ulaşırsınız. Birincisi bu.
İkincisi, "Bölgede Kürtleri,
Arapları ve Türkleri birbirine düşman etmek
suçtur." dedi, çok katılıyorum. Bu suçu kim
işliyor? Bu suçu PKK ve YPG işliyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın, bölgede, onları biz
Kürtlerin temsilcisi olarak da görmüyoruz;
terör, terörist örgütler kimsenin temsilcisi
olmaz. Meşhur bir söz vardır: "Bedava peynir
sadece fare kapanında olur." Şimdi bunların, bu
terör örgütlerinin önüne bedava bir peynir
kondu, 30 bin tır bedava silah verildi. Hangi
fare kapanı bu? YPG kendisi fare kapanına
girebilir ama bölgedeki Kürtleri, Arapları ve
Türkleri de aynı fare kapanına sokmak istiyor,
Türkiye bu oyunu bozuyor. Dolayısıyla biz bu
oyuna gelmeyeceğiz. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
Suçu işleyen terör örgütleridir.
Bu bölgede halkların esenliğini, barışını, özgür
iradesini yok etmek isteyen, terör örgütleridir.
Aklı olan, özgürlüğün yanında olan, halkların,
barışın yanında olan terör örgütlerine karşı
olur.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
HÜDA KAYA (İstanbul) - Halkın
iradesine saygı duyacaksınız.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Bostancı.
BAŞKAN - Şimdi de konuşma sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz'e aittir.
Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL
ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün,
aslında çok daha önce yaşamamız gereken ender
bir toplantı gerçekleştiriyoruz. Türkiye'nin
fevkalade önemli bir harekâta giriştiği bir
sırada Dışişleri Bakanı geliyor ve yüce
Meclisimizi aydınlatmaya gayret ediyor. Biz
aslında böyle bir toplantının, böyle bir harekât
başlamadan çok evvel yapılmasını bekler ve
isterdik çünkü bu
11
|
Mecliste hep birlikte karar
alıyoruz, hep birlikte Türkiye'nin menfaatlerini
düşünüyoruz ve böylesine önemli bir harekât
başlamadan önce de Hükûmetin, iktidarın ne
şekilde bir eylem planı içinde olduğunu önceden
bilmek, aydınlanmak isterdik. İş işten geçtikten
sonra, Türkiye yalnızlaştıktan sonra bize gelip
burada herhangi bir şekilde açıklama yapmanın da
hiçbir faydası olduğunu düşünmüyoruz.
Dünyada yalnızlık konusu üzerinde
durmak istiyorum. Sayın Bakan biraz evvel çok
değerli Dışişleri Bakanlığı mensubu
arkadaşlarımızın -ki ben de aynı kökenden
geldiğim için kendilerini de saygıyla
selamlıyorum, bütün sevgili arkadaşlarımı-
diplomasi atağı yaptıklarını ve büyük bir
diplomasi başarısı gösterdiklerini söyledi.
Bunda hiçbir kuşkum yok, elbette bu çabanın
fevkalade değerli bir çaba olduğunu düşünüyorum
ancak gelinen noktada Türkiye şimdiye kadar
dünyada hiç olmadığı kadar yalnız kalmıştır.
Geçen hafta Londra'da NATO Parlamenter Asamblesi
toplantısı vardı. NATO üyesi ülkelerin
parlamenterlerinin istisnasız hepsi Türkiye'yi
eleştirdiler ve Türkiye'yi kınayan ifadeler
kullandılar. Türkiye'nin harekâtını bir işgal ve
uluslararası hukuka aykırı, meşru görülmeyen bir
olay olarak nitelendirdiler.
MEHMET SAİT KİRAZOĞLU (Gaziantep)
- Kıbrıs'a da öyle demişlerdi.
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) -
Eğer Türkiye diplomasi faaliyetini bu harekâta
girişmeden evvel etkin bir şekilde kullanabilmiş
olsaydı bu ithamlarla karşılaşmayacaktık.
Bakınız, dünyada yalnızlık derken
sadece müttefiklerden veya NATO ülkelerinden
kaynaklanan bir yalnızlıktan söz etmiyorum.
Türkiye'yi kınayan ülkeler arasında Arap ligi de
var. Arap ligi neden önemli biliyor musunuz?
Türkiye, dış politikasında bölge ülkeleriyle,
Orta Doğu ülkeleriyle ve Arap ülkeleriyle
birlikte hareket edebilmek ve bir beraberlik
yaratabilmek için Arap ligine bir üyelik
başvurusunda bulundu, gözlemci ülke olarak kabul
edildi ve uzun süre de beraber toplantılar yaptı
ama bugün Arap Ligi, Türkiye'yi kınayan bölge
örgütlerinin başında geliyor. Hep öne çıkarılan,
Adalet ve Kalkınma Partisinin Orta Doğu
politikasının önemli bir unsuru olan Filistin
dahi, Arap Ligi'nin kararında, Türkiye'yi
kınayan ülkeler arasında onlarla birlikte
hareket ediyor. Bu ne demektir, biliyor musunuz?
Şu soruyu sormayı gerektiren bir durumdur:
Acaba, o kadar önem verdiğimiz ve çözmeye gayret
ettiğimiz, düzen kurucu olarak gittiğimiz, Orta
Doğu bölgesinde en öncelikli ülke olarak ve halk
olarak gördüğümüz Filistinlileri yalnız
bırakmamızın sonucunda mıdır Arap Ligi'ndeki bu
karara onların da bu şekilde destek vermeleri?
Acaba, Kudüs'teki Başkonsolosumuzu göreve
gönderemememizden dolayı mıdır bu şekilde bir
yalnızlıkla karşı karşıya kalmamız? Acaba,
İsrail'le ilişkileri doğru dürüst
yürütemediğimiz için, karşılıklı büyükelçiler
çekildiği zaman "Biz sizin Kudüs'teki
Başkonsolosunuzu da istemiyoruz burada."
demelerine yol açması nedeniyle mi bugün,
Filistin bu şekilde yalnız kalmış ve Türkiye'yi
de bu şekilde kınayan ülkeler arasında yerini
almıştır? Bunları sormak lazım değerli
arkadaşlar.
Afrika açılımı dedik, yıllarca
Afrika açılımı için uğraştık. Afrika açılımını
niteliksel değil de niceliksel olarak gördüğümüz
o kadar net bir şekilde ortaya çıktı ki sürekli
böbürlenerek Afrika ülkelerinde kaç tane
büyükelçilik açtığımızdan söz ediyoruz ama
Türkiye'yi kınayan ülkeler arasında Afrika
ülkeleri de var; sadece Somali Türkiye'ye destek
vermiş. Zaten Türkiye'ye destek veren ülkelerin
esamesi bile okunmuyor çünkü dünya üzerinde o
kadar çok ülke Türkiye'yi kınıyor ki o destek
veren ülkeler hem parmakla sayılacak kadar az
hem de sesleri çıkmıyor.
Diplomasisizlik üzerine kurulmuş
bir diplomasi faaliyeti yürütüldü, bunun
sonucudur ki Türkiye fevkalade yalnız bırakıldı.
Ben Amerika Birleşik Devletleri'yle olan
ilişkiler konusunda da Sayın Bakanın
söylediklerini dikkatle dinledim. Özellikle
Amerika Devlet Başkanı ile Türkiye Cumhurbaşkanı
arasında geçen telefon görüşmelerinden söz
edildiğini duydum ve dinledim. Burada birtakım
vaatlerden bahsedildi ama acaba Amerika Birleşik
Devletleri Başkanının, PYD/YPG'nin lideri olarak
kendisiyle telefon görüşmesi yapan Mazlum Kobane
hakkında Amerika Birleşik Devletleri'ne herhangi
bir şekilde bir soru sorulmuş mudur, bunu merak
ediyorum. Bunu hepimizin de merak etmesi lazım.
Trump eğer Sayın Erdoğan'la görüşüyorsa ve ondan
evvel Mazlum Kobane'yle bir telefon görüşmesi
yapıyorsa herhâlde bunun ve bir gerekçesinin
olup olmadığının da bir şekilde Amerika Birleşik
Devletleri'nden sorulması, hatta gerekçe
sormadan, doğrudan doğruya kınanması gereken bir
olay olduğunu düşünüyorum. Bunu da özellikle
dikkatlerinize sunmak isterim.
IŞİD'le ilişkiler: Niçin IŞİD'in
sorumluluğunun ihalesini üzerinize aldınız?
Trump'la yapılan görüşmelerde "Bundan sonra
IŞİD'le ilgili sorumluluk da artık size aittir."
denilmedi mi? Denildi. Madem böyle bir şey
denildi, o zaman niçin böyle bir heveslilik
gösterdiniz? Bugün kontrol altında tuttuğumuz
bölgelerdeki hapishanelerden bir tanesinde
IŞİD'li tutukluların bulunduğunu söylediklerini
söylediniz ama oraya ulaşıldığında orada hiç
kimsenin bulunmadığını ve bütün IŞİD'lilerin
serbest kaldığını ve kaçtığını tespit ettiğinizi
dile getirdiniz. Şimdi aslında sormak lazım:
Mademki IŞİD'in sorumluluğunu ve mademki bu
kadar hevesle IŞİD'le mücadeleyi üzerinize
aldınız, o zaman, o kaçan IŞİD'lileri nasıl
bulacaksınız, nasıl yakalayacaksınız? Kaçmayan
ve daha hâlâ orada bulunan, sizin de üzerinize
sorumluluk aldığınızı dile getirdiğiniz
IŞİD'lilerle ilgili sorumluluğunuzu nasıl
12
|
yerine getireceksiniz? Bunların
oradaki tutukluluk devamlılığını nasıl
sağlayacaksınız? Onların herhangi bir şekilde
hukuka bir cevap vermeleri veya suçluluklarının
karşılığında bir hesap vermeleri gerekirse
bunları siz mi üstleneceksiniz yoksa Suriye
hükûmetiyle orada iş birliği mi yapacaksınız?
Suriye hükûmeti derken şunu da
elbette vurgulamakta yarar var: Adalet ve
Kalkınma Partisinin ve iktidarın bir Suriye
politikası yoktur. Maalesef, iyi komşuluk
ilişkilerine dayanan, Türkiye'de Suriye'den
Türkiye'ye gelerek geçici koruma altına alınmış
olan Suriyelilerle ilgili bir politikası da
olmadığı gibi, Suriye halklarıyla birlikte iyi
bir geçinme sağlamak maksadıyla atılmış bir adım
da yoktur. Eğer böyle bir şey olmuş olsaydı
zaten, o zaman, bizim uzun bir zamandan beri
dile getirmiş olduğumuz Adana Mutabakatı
üzerinde durulur ve Adana Mutabakatı üzerinden
hareket edilerek çok net bir şekilde Suriye'yle,
Şam'la diyalog kurulurdu. Böyle bir diyalog
yapılmadı ama dışarıdan empoze edildiği zaman,
Rusya'dan empoze edildiği zaman, Adana
Mutabakatı biz söylediğimiz için değil,
başkaları söylediği için keşfedildi ve Adana
Mutabakatı'na dayalı olarak operasyon yapıldığı
dile getirildi. Adana Mutabakatı'na dayalı
olarak Suriye'de terörle mücadele için iki
orduyu karşı karşıya getiren bir durumla
karşılaşıldı. Bunun için Rusya'nın
arabuluculuğuna mı gerek vardı? Mademki bir
Adana Mutabakatı mevcuttu ve mademki Türkiye'nin
elinde Şam'la diyalog kurduğu takdirde bunu
kullanma ve Suriye'deki sorunu çözebilme imkânı
vardı, neden o şimdiye kadar kullanılmadı?
Rusya'nın arabuluculuğuyla ilgili olarak da
şöyle bir ifadeden söz ediliyor, deniyor ki:
Münbiç'e Suriye ordusu girmiş ve Suriye
ordusunun Münbiç'e girmiş olması aslında çok
büyük bir memnuniyetle karşılanmış çünkü zaten,
Münbiç Suriye'nin kendi toprağıymış.
Değerli milletvekilleri,
kavramlara dikkat etmek lazım. Türk Silahlı
Kuvvetleriyle birlikte hareket ettiği ileri
sürülen "Suriye millî ordusu" adı altındaki
oluşum nedir? Eğer böyle bir Suriye millî ordusu
ile Türkiye birlikte hareket ediyorsa İdlib'den
toparlanan birtakım teröristlerin, birtakım
cihatçıların, El Nusra, El Kaide bağlantılı bazı
grupların oluşturdukları bu oluşuma niçin
"Suriye millî ordusu" adı veriliyor ve niçin
Türkiye bunlarla birlikte hareket edip Suriye
topraklarında operasyon yapıyor? Ama karşısına
gelen Suriye ordusu Münbiç'i aldığı zaman da ona
da saygı gösteriliyor. Hangisi millî ordudur,
hangisi Türkiye'nin muhatabı olması gereken
Suriye ordusudur?
Son olarak şunu da hatırlatmak
isterim: Biliyorsunuz, bugün Birleşmiş Milletler
Güvenlik Kurulu Türkiye'nin Suriye'ye başlatmış
olduğu operasyonla ilgili olarak bir toplantı
yapacak ve o toplantıyla ilgili olarak da büyük
bir olasılıkla Türkiye'nin bu harekâtı
durdurması çağrısında bulunulacak ama Birleşmiş
Milletlerden aynı zamanda şöyle bir çağrı da
geldi, dendi ki: "Türkiye'nin beraber hareket
ettiği bazı grupların yapmış olduğu eylemler
sonucu Türkiye hesap vermek zorunda kalabilir ve
suçlu olabilir." Siz, birlikte hareket ettiğiniz
bu oluşumlara, İdlib'den toparladığınız o
gruplara ne kadar hâkimsiniz? Bunları ne kadar
kontrol edebiliyorsunuz? Bunların gittikleri
yerlerde, girdikleri meskûn mahallerde
yaptıkları bütün katliamları ne şekilde kontrol
ediyorsunuz ve bunların kayıtlarını nasıl
tutuyorsunuz? Yarın öbür gün size Birleşmiş
Milletlerden bunların hesabı sorulduğunda nasıl
cevap vereceksiniz? Bunların hiçbir açıklaması
yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun devam edin,
Sayın Çeviköz.
İki dakika süre ilave ediyorum
konuşmanıza.
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Konuşmamda Türkiye'nin bir Suriye
politikası olması gerektiğini… Adalet ve
Kalkınma Partisinin bir Suriye politikası
olmadığını söyledim. Cumhuriyet Halk Partisinin
bir Suriye politikası vardır. 28 Eylül tarihinde
İstanbul'da bir Uluslararası Suriye Konferansı
düzenledik. Uluslararası diyorum çünkü
uluslararası katılımcılar da vardı. Sayın Bakana
da davet gönderdik, Adalet ve Kalkınma Partisi
yetkililerine de davet gönderdik ama hiç kimse
lütfedip bu toplantıya gelmedi. O toplantının
sonucunda yayımlamış olduğumuz ev sahibi özetini
dikkatle okumanızı tavsiye ederim. Aynı zamanda
7 Ekim tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin
Suriye politikasıyla ilgili olarak yayımlamış
olduğu bir belgeyi de dikkatle okumanızı tavsiye
ederim. Gerçekten olması gereken bir Suriye
politikası varsa Cumhuriyet Halk Partisi
hazırdır, elini taşın altına sokmaya da
hazırdır. Suriye politikasıyla ilgili belgesini
de kamuoyuyla ve Türkiye ile paylaşmıştır, siz
de bunu okursanız o zaman doğru dürüst bir
Suriye politikası oluşturursunuz.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Çeviköz.
Konuşma sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili
Özlem Zengin'dedir.
Buyurun Sayın Zengin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
13
|
Sayın Dışişleri Bakanımızın
bizlere vermiş olduğu bilgileri çok kıymetli
buluyorum. Bu manada bu harekât başlamadan evvel
Millî Savunma Bakanımızın siyasi parti
gruplarını ziyaret ederek operasyona dair daha
öncesinde ve devamında bilgi paylaştığını da
Genel Kurulumuza hatırlatmak istiyorum.
Şimdi, tabii son konuşmacı
olduğunuzda evet, elinizde metinler var ama
sizlerle beraber dinlediğimizde doğrusu bir
canlı konuşmayı tercih ediyorum. Buna baktığımda
neden sürekli kendimizi suçlu olarak aradığımızı
merak ediyorum. Neden hep biz suçluyuz? Neden
Türkiye hep suçlu? Bakıyorum rakamlara, çok
uzağa gitmeye gerek yok, ve bu savaş tam sekiz
yıldır devam ediyor. Bir gün, iki gün değil,
sekiz yıldır devam eden bir savaş. 1 milyon
insan ölmüş, hiç kimsenin umurunda değil;
Türkiye dışında hiç kimsenin umurunda değil.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Kim
başlattı acaba?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Savaş
mı?
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) -
Suriye'deki savaştan bahsediyorum, iç savaştan
bahsediyorum.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Kim
çıkardı bu savaşı?
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) -
Tanımlamayı bana bırakırsanız devam edeceğim.
12 milyon insan kendi içerisinde
yer değiştirmiş, 12 milyon. 6 milyon insan
ülkesini terk etmiş. 4 milyon insan Türkiye'ye
gelmiş. Türkiye'ye gelen insanlar içerisinde
Araplar var, Türkmenler var, Ezidiler var,
Hristiyanlar var, dini olmayanlar var, 350 bin
de Kürt var. Yani sonuç olarak baktığınızda,
dünyadaki etnisitenin karşılığı ne varsa orada
yaşayanlardan, kaçanlardan, gidenlerden,
ülkesini bırakmak zorunda kalanlardan, öylesine
çeşitlilikte insan var ama dünya bunlarla hiç
ilgilenmiyor, sadece ve sadece tek bir yapıyla
ilgileniyor, Kürtlerle ama Kürtlerle
ilgilenirken de onu belli bir tanımın içine
koyuyor. Yani siz PYD'liyseniz, PKK'lıysanız,
YPG içerisindeyseniz sizin bir değeriniz var; AK
PARTİ'nin içinde bir Kürt'seniz yok, CHP
içindeyseniz yok, Milliyetçi Hareket
Partisindeyseniz yok, İYİ PARTİ'deyseniz yok;
sadece bu tanıma girerseniz eğer size bir anlam
atfediyor ve Batılı addediyor. Ben merak
ediyorum yani PYD'yi hangi değerleri Batılı
değerler hâline getiriyor yani PKK'lı kadınların
çıkarak verdiği pozlar mı, o kapakta olma
hâlleri mi? Nedir onları Batılı değerler
üzerinde savunulur hâle getiren?
Şimdi, böyle baktığımızda
kendimize haksızlık yaptığımızı düşünüyorum her
birimizin. Bir defa dünyanın bir meselesi var,
problemi var. Çok büyük gördüğümüz, işte NATO,
Birleşmiş Milletler, bunlar savaş sonrası, bu
yüzyıl içerisindeki savaşlar neticesinde,
dünyaya barış gelsin, huzur gelsin diye kurulan
bu örgütler kendi içerisinde sadece ve sadece
kendilerine iyilik istiyorlar. Türkiye'nin
iddiası, biz sadece kendimize iyilik
istemiyoruz, biz dünya için iyilik istiyoruz,
dünya 5'ten büyüktür bu demek zaten, bütün dünya
iyi olsun istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, 21'inci yüzyıla
baktığımızda, işte Afrika'dan bahsettik, hepimiz
de gidiyoruz, görüyoruz. Canım ülkeler, her
şeyleri var, müthiş bir yokluk içindeler.
Madagaskar, dünyanın cennet gibi bir ülkesi,
yolu yok, suyu yok, tuvaleti yok, kokudan
giremiyorsunuz, açlık diz boyu; kimin sömürgesi?
Fransa'nın sömürgesi. Bakıyorsunuz, bir başka
ülke Senegal, kimin sömürgesi olmuş? Fransa'nın
sömürgesi, Portekiz sömürgesi. Üstelik de
gittikten sonra hâlâ elleri üzerinde. Dünyayı
rahat bırakmayan sömürgeci anlayış devam ediyor.
Şimdi, bu sömürgeci anlayış başka
bir şeye büründü. Bürünen şey bu terör
örgütleri, uluslararası terör örgütleri. Bu
terör örgütlerinin farklı isimleri var,
kimlikleri var, farklı gibi görünüyorlar, kimi
işte İslami terminolojiyi kullanıyor kimi
bakıyorsunuz "Ben sol örgütlerin devamıyım."
diyor, bir başkasına bakıyorsunuz, başka
şeylerden feyzalıyor. İnsanları devşirirken, çok
tabi olarak balık avlarken herhâlde balığın
sevdiği yemi koyacak. O terminolojiyi, o dilleri
kullanarak o kalbî muhabbeti yakalamak için bir
avlama tekniği kullanıyor, özellikle de gençleri
tercih ediyor bu işleri yaparken ve devamında da
ne olursa olsun karşınıza canavarca bir terör
örgütü çıkıyor, sadece kendini düşünen,
muhataplarını değersiz kılan bir terör örgütü,
cani bir terör örgütü. El Kaide'nin en ufak bir
farkı yok DEAŞ'tan, aynısı bire bir aynısı.
Peki, El Kaide nasıl doğdu, kendi kendine mi
geldi Afganistan'a, kanat çırparak mı geldi?
Afganistan'a Amerika el koysun, işgalini
meşrulaştırsın diye El Kaide'yi inşa etti; aldı
oradan getirdi El Kaide'yi Irak'a, devamında da
Suriye'ye; bu form yetmedi, yeni bir form
yarattı DEAŞ diye, korkuttu dünyayı, en çok da
bize zarar verdi, kendi içimizde yüzlerce
eylemin belki içinde oldu, yüzlerce insanımız
hayatını kaybetti, yılbaşı gecesi uyandığımızda
kahrolduk.
Şimdi, buradan baktığımızda bu
terör örgütlerinin yaratmış olduğu bu
bombardıman karşısında tuhaf ama başka bir terör
örgütüyle terörü temizlemeye çalışan bir dünya
görüyoruz. Yani biz terörsüz bir barış tesis
edemez miyiz? Nasıl oluyor yani DEAŞ'tan
kurtulmak için koskoca Amerika YPG'yi
meşrulaştırıyor, 30 bin tır silah veriyor ve biz
diyoruz ki biz nerede hata yaptık? Biz mi hata
yapıyoruz? Hatayı yapan dünyanın bu yaklaşımı,
hiç değişmeyen bu sömürgeci yaklaşım. Biz
diyoruz ki bilmiyorum kelimelerin bir anlamı var
mı: Terör örgütünün kimliği ne olursa olsun,
hangi kimliği kullanırsa kullansın, hangi dinin
kisvesini kullanırsa kullansın biz bütün terör
örgütlerini şiddetle reddediyoruz ve onların
14
|
karşısında duruyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz kendi askerimizle
mücadele ediyoruz. Sekiz yıldır anlatıyoruz
bütün dünyaya, Sayın Dışişleri Bakanımız
anlattı, Trump'la konuşmalar, konuşmalar,
konuşmalar ki kelimelerin de bir anlamı yok,
telefonda konuşuyorsunuz, beyefendi sabah
uyanıyor bambaşka bir "tweet" atıyor, akşama
başka bir "tweet." Hangi "tweet"iyle karşılık
vereceksiniz?
Böyle bakıldığı zaman, şunu ifade
etmek istiyorum: Bu tarz yaklaşımlar içerisinde
bizim yapacağımız şey, artık iş başa düşmüştür.
Öyle olduğu için bu Meclisteki 4 tane siyasi
parti dedi ki: "Evet, itirazım var ama ona
rağmen buradayım." Çünkü gerçeği siz de
görüyorsunuz, başka çare yok, mecburuz bunu
kendimiz halletmeye çünkü Amerika'nın meselesi,
Türkiye meselesi değil. Onun koruduğu başka
yerler var. İsrail aşağıda dururken Amerika bizi
umursar mı, bizi kale alır mı, bizim
geleceğimizle ilgili herhangi bir kaygısı
olabilir mi? Kaldı ki asıl mesele şudur: Bugün
Afganistan diye bir ülke yok, Pakistan tarumar
olmuş durumda, Irak diye bir ülke yok -öyle ya
da böyle Saddam'la bir ülke formundaydı- artık
Suriye diye de bir ülke neredeyse kalmadı. Yani
biz sekiz yıl boyunca ülkemizin 911 kilometre
olan o sınırını korumak için herkesin geleceği,
terör örgütleriyle uzlaşacağı ve barışın tesis
edileceği bir günü mü bekleyeceğiz? Yani
gelmeyecek bir günü beklememizi istiyorsunuz.
Türkiye mecbur, Türkiye mecbur olduğu için oraya
gidiyor ve saikleri çok belli -terörü
engellemek, nereden gelirse gelsin- burada adı
PKK, aşağı iniyorsunuz adı oluyor YPG. Kimse
kimseyi kandırmasın ve şunu söylememiz lazım:
Amerika ta binlerce kilometre uzaktan geliyor,
bizim yüz adım, yürüsek adım, kilometre değil,
metre, her an burnumuzun dibi. Ölenler
kardeşlerimiz, ailelerin bir kısmı zaten bizim
sınırımızın içinde yaşıyor, bizim kardeşlerimiz
hayatını kaybediyor ve görülen şey şu: Eğer biz
bir şey yapmazsak aynı şeyi bizim ülkemize
taşıyacaklar, aynı şeyi. Zaten bazı konuşmalarda
bunun nüvesini alıyoruz.
İşte, Sayın Bakanımız anlattı,
hukuken bunun altlıkları var, Birleşmiş
Milletlerde 51'inci madde, Adana Mutabakatı ki
2009'da Adana Mutabakatı da aslında yasal bir
başka zemine kavuştu Türkiye'de. Hâl böyle
olunca tüm bunlardan yola çıkarak Türkiye kendi
meşru müdafaa hakkını kullanıyor, hukuken
yapması gerekeni yapıyor. Yalnız mıyız? Evet,
yalnızız ama bakmayın, yalnızlık onurlu bir
iştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Lider
ülkeler yalnızdır. Bu işin kaderi böyledir. Siz
eğer yola çıkarsanız, başarırsanız arkanızda bir
sürü insan olur. Ha, diyorsunuz ki: "Filistin
niye böyle yaptı?"
Değerli arkadaşlarım, biz bir
konuyla ilgili karar verirken kim bizi
destekleyecek, kim bizim arkamızda olacak diye
karar vermiyoruz. Bizim kalbî meselemizdir,
imani meselemizdir Filistin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Filistin ne yaptığı için
değil biz inandığımız için Filistin'e destek
veriyoruz ve onların hakkını, hukukunu savunmak
bizim vazgeçilmez temel değerlerimizdendir.
Şimdi, şunları da söyleyerek
bağlamak istiyorum. Nihayetinde Türkiye belli
bir amaç için orada ve mümkün olan en kısa
zamanda sivillerin hakkını, hukukunu koruyarak
görevini tamamlayacak ve oradan geri dönecek.
Ben İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi mezunuyum. Bu operasyonun, harekâtın
başladığı gün camilerde Fetih sureleri okundu.
Dün Genel Kurulumuzda Fetih suresiyle alakalı
"Fethe mi gidiyorsunuz, ne oluyor?" falan böyle
biraz anlamının yeteri kadar idrak edilmediği
ifadeler işitmek durumunda kaldık. İstanbul
Üniversitesinin -o gün sabah tekrar hatırlama
ihtiyacını duydum- her gün girdiğim kapısının
üzerinde Fetih suresinden iki ayet yazıyor. Sağ
tarafında şöyle yazıyor, ki Fetih demek
-gelirken sözlükten anlamına tekrar baktım,
tekrar okumak istiyorum- açma demek, Fetih demek
yol gösterme demek. Bir kişi bir işe başlayacağı
zaman Fetih suresi okur ki yolu açılsın, kalbi
açılsın, ferahlık içerisinde yol bulsun ve
Allah'ın izniyle inananlar için galip olsun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Orada şöyle
yazıyor…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin
Sayın Zengin, iki dakika daha süre ilave
ediyorum.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Hemen
sağ tarafında şöyle yazıyor, diyor ki:
"Şüphesiz, biz sana apaçık bir fetih verdik."
Sol tarafta: "Allah sana şanlı bir zaferle
yardım etsin." Ben şimdi size şunu soruyorum:
Bunu okuyarak şehadete yürüyen bir asker Fetih
suresi okumasın da ne okusun? Önce Allah'tan
yardım dilemesin de ne yapsın? Önce elbette
Fetih suresi okuyacak, manen güçlenecek. O
yüzden Fetih suresinin anlamını idrak etmeyi
Allah milletimize nasip etsin, hep beraber. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Ve devamında, oraya giden
askerlerimizle yapılan konuşmalarda görüyorum, o
kadar mutmainler ki, ne iş yaptıklarının
öylesine farkındalar ki insan kendi nefsinden
hayâ ediyor.
Ve biliyorum, askerlik biraz
erkek işi gibi algılanıyor ama bu ülkede bu
topraklar özgürlüğünü kazanırken, Mustafa
Kemal'le beraber bu özgürlüğünü kazanırken bu
topraklarda erkekler kadar kadınlar da mücadele
etti. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Kadınlar sadece evlatlarını ellerine kına
yakarak cepheye göndermedi, kendileri de gitti,
bu topraklar için savaştı; bugün de böyle.
Zannetmeyin, sadece erkekler değil; kadınlar da
sonuna kadar bu davanın arkasında. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ve şununla bağlamak istiyorum
değerli arkadaşlarım: Anneler -ben de 3 erkek
çocuk
15
|
annesiyim, çok zor bir iş yani-
evlatlarını dünyaya getirdikten sonra hep dua
ederler, ne derler? "Vatana, millete hayırlı
uğurlu olsun; vatana, millete hayırlı evlat
olsun ve günü geldiğinde de vatan sağ olsun!"
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Zengin.
Evet, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Baş…
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Maalesef, Parlamentomuzda, grubu
olmayan partilere dönük eşitsiz yaklaşım devam
ediyor. Sağ olun, siz, biraz evvel, grubu
olmayan partilere yerlerinden de söz
vereceğinizi beyan ettiniz ama yine de bir
adaleti sağlama ihtiyacımız olduğunu
düşünüyorum, o açıdan söz aldım.
Değerli arkadaşlar, bugün
Dışişleri Bakanının Mecliste konuşacağını biz
maalesef basından öğrenmek durumunda kalıyoruz.
Meclisin, grubu olmayan partilere böyle resmî
bir bildirimi olmuyor. Dolayısıyla, gündeme
ilişkin, İç Tüzük'ün 59'uncu maddesinde ifade
edilen "söz talebinde bulunma" hakkımızı ancak
Bakan Bey konuşmasına başladıktan sonra, buradan
yerine getirmeye çalıştık fakat bu durumda da,
grubu olmayan partilerden sadece bir tanesine
söz verilebileceği gibi bir yanıtla karşı
karşıya kaldık; biz bunun eşitsiz bir yaklaşım
olduğunu düşünüyoruz. Bize bildirilmemiş bir
konuda daha önceden söz talebinde bulunma
hakkımız yok. İktidar grubunda oturan partinin
temsilcisi grubu olmamasına rağmen
konuşabiliyorken muhalefet sıralarında
oturanların konuşamıyor olması bir
eşitsizliktir, vekiller arasında yandaş vekil
ayrımı yapmamayı talep ediyorum, rica ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın İslam, farklı bir şey mi
söyleyeceksiniz, aynı itiraz mı?
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) -
Bu minvalde.
BAŞKAN - Tamam, o zaman ben…
Konuşmak istiyor musunuz?
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) -
Kürsüden konuşmak istiyorum efendim.
BAŞKAN - O ayrı, ona geleceğim.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
Sayın Erkan Baş'ın dile getirdiği itiraz
haklıdır. 59'uncu maddeye göre grubu bulunmaya
milletvekillerinden birine beş dakika süreyle
söz verilir. Gündem dışı söz taleplerini
değerlendirmek ve kabul etmek nöbetçi Meclis
Başkan Vekilinin yetkisindedir. Bana birleşimi
açmadan önce verilen bilgiler karışık olmuştur,
bilgilerde muğlaklık, müphemlik ve karışıklık
vardır. Ben Sayın Destici'nin Meclis
Başkanlığına önceden başvuru yapmış gibi bir
durumun söz konusu olduğu şeklinde
bilgilendirildim fakat gördüm ki birleşimi
açtıktan sonra söz talebi dilekçesi gelmiş. Bu
konuda görevlilerin ihmali olabilir veya başka
bir durum söz konusu olabilir, onu şimdilik bir
kenara bırakıyorum; Meclisin iç işleyişinin bir
meselesidir. Bu karışıklığı ortadan kaldırmak
için şöyle yapabilirim: Hiç kimseye söz
vermeyebilirim çünkü önüme gelmiş bir söz talebi
yoktur, talep eden bütün grubu bulunmayan parti
mensuplarından birer kişiye beş dakika süreyle
kürsüde söz verebilirim. Ben Meclisin söz
söyleme ve tartışma yeri olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla bu takdirimi…
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Doğru
söylemiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Destici, izin
verin, size söz vereceğim.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Ben
yazılı olarak Kanunlardan söz talebinde
bulundum. Doğru konuşmuyorsunuz.
BAŞKAN - Siz bekleyin, ben
bitireyim.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Doğru
konuşmuyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Destici, size söz
vereceğim.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) -
Yapılan ithamlar da doğru değil, sizin
konuşmanız da doğru değil.
BAŞKAN - Siz bekleyin… Siz
bekleyin…
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Bugün
özel bir gün olduğu için buradayım.
BAŞKAN - Sayın Destici, Meclis
Başkan Vekili olarak ben konuşuyorum, siz
bekleyin orada.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Ben
sizden söz istemem, ben sizden söz istemem.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Saygılı
ol, sus biraz, sus.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Ben
sizden söz istemem. Ben şahsım olarak, şahsım
adına Kanunlara yazarak söz istedim.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri
şu an soruyorum, Kanun ve Kararlarda görevli
arkadaşlarıma soruyorum: Buraya birleşim
açılmadan önce gündem dışı söz talebiyle bir
başvuru oldu mu? Olmadı.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Bizim
başvurumuz oldu.
16
|
BAŞKAN - İlk talep saat 14.30'da
buraya gelmiştir. Şimdi tekrar soruyorum, ben
59'uncu maddenin gereğini bu şekilde yerine
getireceğim.
Ayrıca, Sayın Destici, 60'ncı
maddeye göre Başkandan söz almadan hiç kimse
konuşamaz. Bu, İç Tüzük'ün gereğidir. Şu anda bu
Meclis bir İç Tüzük'e göre işliyor ve bu İç
Tüzük de aynı zamanda Anayasa'ya uygun bir
şekilde yapılmıştır. Anayasa ve İç Tüzük
hükümlerine göre yönetme yükümlülüğüm ve görevim
vardır. O nedenle söz taleplerini şimdi
alacağım. Söz talep eden, grubu bulunmayan parti
mensuplarına kürsüden beşer dakika süreyle söz
vereceğim.
Evet, söz taleplerinizi aldım.
Sayın Gültekin Uysal
Afyonkarahisar Milletvekili, kürsüden beş dakika
süreyle size söz veriyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Uysal, süreniz beş
dakikadır.
GÜLTEKİN UYSAL (Afyonkarahisar) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir önemli gündem maddesi üzerine
Hükûmetimizin değerli üyesi, Değerli Dışişleri
Bakanımızın Meclisimize sunumunun akabinde
değerlendirmelerde bulunuyoruz.
Öncelikle, özelde Suriye, genelde
Türk dış politikasıyla ilgili iktidarın
tercihleri ile eleştirilerimizi mahfuz tutmak
kaydıyla bu operasyonun kaçınılmaz bir tercih
olduğu anlayışıyla askerlerimizin duacısı
olduğumuzu bu tezkere vesilesiyle de açıklamış
idim. Türkiye'nin Suriye'de yürüttüğü bu
harekâta Demokrat Parti olarak desteğimizi bir
kez daha sizlerin huzurunda ifade etmek
istiyorum.
Tabii, bugün bir yanlışlar
zincirinin akabinde, netice itibarıyla
Türkiye'nin önünde zorların içerisinden bir zor
tercih yapma mecburiyetinde kaldığımız noktada,
yumuşak güç unsurlarıyla çözemediğimiz bir
meselede bir sert güç olarak askerimizle
sahadayız.
Dış politikamızın temel hedefi,
dost çemberler oluşturabilmek ve ihtiyaç
duyduğumuz anda bu dost çemberlerle beraber
öncelikli tezlerimizi uluslararası kamuoyuna mal
edebilmenin imkânını bulabilmektir. Bugün
üzülerek görüyoruz ki kardeş ülkemiz Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanından
ifade edildi; gönlümüz arzu eder ki…
Türkiye gibi, Türk Silahlı
Kuvvetleri gibi mazlumların, sahipsiz insanların
hiçbir şekilde endişe duymayacağı bir ordunun bu
coğrafyada terör örgütlerine, başta PKK,
uzantısı PYD, IŞİD olmak üzere gerçekleştirdiği
harekâta karşı uluslararası kamuoyunda, bölge
ülkelerinde, Batı'da, Atlantik aksında büyük
reaksiyonların sadece hükûmetler düzeyinde
değil, aynı zamanda kamuoyları düzeyinde de
yaşanıyor olması bizim için bir büyük eksiklik
hâline dönüşmüştür. Bu açıdan baktığımızda,
özellikle Suriye politikamızın bundan bir asır
evvel âdeta siyasal kadastro geçirircesine
bölgede uygulanmış siyasetin bir asır sonra bu
bölgede yaşayan insanlara acı ve göz yaşı
bırakacak bir sürece yeniden girdiğine şahit
olduk. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti iktidarının
da AKP iktidarının da yanlış tutumları
neticesinde -uluslararası teoride "dolaylı tutum
teorisi" dediğimiz oynattığınız bir dinamiğin
başka dinamikleri tetikleyebilmesi neticesinde-
PKK terör örgütünün bir iktidar boşluğunun
ortaya çıkmasının akabinde Suriye'de bir özerk
alan inşa etme imkânı ve fırsatı bulmuştur.
İşte, bugün özellikle ABD ama onun dışındaki
Batılı güçlerin de PKK'yı bir özel güvenlik
şirketi hâline, Türkiye gibi NATO üyesi olan
egemen bir devlete rağmen ilişki yürüterek
binlerce tırlarla dolu mühimmat desteğiyle
burada bir varlığı tesis etmek adına bizim
aleyhimize, bölgenin aleyhine bir tutum ortaya
koymuşlardır. Bütün bunlara rağmen bugün bu
vesileyle bir demokratik muhasebe yapmamıza bu
oturumun imkân vermesi sadece muhalefet istiyor
diyerek değil ama geldiğimiz acılı ve sıkıntılı
durumun icabı olarak Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin de "Biz Suriye Hükûmetiyle
görüşmeyiz." diyerek değil, tüm unsurlarla
beraber en kısa sürede bir yanda harekâtımızın
meşruiyetini artıracak iş birliklerini,
ilişkilerini kurması öbür tarafta askerî cephede
Türk Silahlı Kuvvetlerinin sahada elde edeceği
başarıyı diplomatik sahada da kalıcı bir kanı
hâline getirebilmek adına iç siyasetten
uluslararası cepheye topyekûn uluslararası
algıya dönük olarak sivil, siyasi, iktisadi
bütün unsurlarımızla beraber bir diplomasi
hamlesine de girişmek mecburiyetindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun bir dakika daha
süre ekliyorum Sayın Uysal, tamamlayın lütfen.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) -
Umarım, bugün Suriye harekâtımız Kürtlere karşı
değil, terör örgütlerine karşı olduğunu bu
manada uluslararası boyutta da haklı
tezlerimizin maalesef Türkiye'ye dönük NATO
üyesi olan bir ülkeye karşı kabul edilemeyecek
bir tarzda ithama dönüştüğünü de acı bir şekilde
görüyoruz.
Bu açıdan sözlerimi toparlarken
şunları ifade etmek isterim: Netice itibarıyla
bugün Türkiye bütün millî güç unsurlarıyla
sahada bulunmak durumundadır. Türkiye'nin tüm
varlığına rağmen, Rusya'nın müsaade ettiği kadar
bir inisiyatife mecbur olmayı bir diplomatik
başarı olarak görmediğimizi de ifade etmek
mecburiyetindeyim. Başta PKK, ABD, İsrail
hattında bölgeye dayatılan deli gömleğine karşı,
diğer tarafta İran ve Rusya'nın zımni olarak
17
|
zaman zaman kabul ettikleri ama
büyük ölçüde Türkiye'nin müdahalesine burada
itiraz ettiklerini de biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) - Bu
açıdan bu bütünlüğü iç siyasette de devam
ettirebilmek adına bu bilgilendirmeyi önemli
addediyoruz. Bir kez daha Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bütün mensuplarının en kısa sürede
harekâtı icra etmiş bir şekilde ülkemize
dönmesini bekliyoruz. Muzaffer olmaları içinde
duamızı, desteğimizi sizlerin huzurunda ifade
ediyoruz.
Saygılarımla. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Uysal.
Değerli milletvekilleri, biraz
önce Grup Başkanı ve başkan vekilleriyle
yaptığım görüşmelerde diğer grubu bulunmayan
parti mensuplarına 59'a göre söz vermenin İç
Tüzük uyarınca doğru olmayacağı görüşü iletildi,
ben de istişarelerde bulundum, evet, bunun bir
İç Tüzük ihlali olacağı ortada. Dolayısıyla
sizlere 59'a göre değil, yerinizden 60'a göre
söz vermem gerekiyor.
Oturma sırasına göre Sayın Erkan
Baş, buyurun.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum Değerli Başkan.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - İşte,
Kobani'de yaptığınız hainliği burada da
yapıyorsunuz.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Bu
ne demek ya! Ne diyorsun sen! (HDP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Bakın, bir dakika,
durun.
Sayın milletvekilleri, Başkanlık
Divanına hakaret suçtur.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) -
Saygılı ol!
BAŞKAN - Siz burada Başkanlık
Divanına hakaret etmekle Anayasa'ya, İç Tüzük'e
ve Meclise hakaret ediyorsunuz.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) -
Meclis Başkanı var şu anda.
BAŞKAN - Lütfen yerinize oturun!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Ceza
uygulansın.
BAŞKAN - Lütfen yerinize oturun!
Size ceza vermek zorunda kalırım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ceza
vermek zorundayız.
BAŞKAN - Zorundayım.
Evet, şu anda bir disiplin suçu
işlenmektedir, kendisini…
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Sen
işini yapmıyorsun, ondan sonra nasıl orada
oturuyorsun!
BAŞKAN - Susmanız gerekiyor!
Birleşime beş dakika ara
veriyorum ve kendisinin salondan çıkarılmasını
idare amirlerinden istiyorum.
Kapanma Saati: 15.46
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat
SANCAR
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7'nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
İç Tüzük'ün 59'uncu maddesinin
ikinci fıkrasına göre görüşmelere devam edeceğiz
ancak bundan önce, Sayın Destici'nin bir sözü
vardı. Kendisinin bu konudaki sözlerine açıklık
getirmek üzere bir konuşma talebi olduğunu
düşünüyorum. Ben kendisine yerinden söz
vereceğim, ara vermeden önce sarf ettiği
sözlerle ilgili niyetini ve kastını açıklığa
kavuşturmasını talep edeceğim.
Buyurun Sayın Destici.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Ben
kürsüden konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Onu ayrıca vereceğim
size, o beş dakika konuşmayı vereceğim ama
görüşmelere başlamadan önce…
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - O
konuşmamın içerisinde konuşacağım, burada ayrıca
konuşmayacağım, beş dakikalık konuşmamın başında
konuşacağım.
BAŞKAN - Sayın Destici, hayır,
eğer görüşmelere başlamadan önce bu açıklamayı
yapmazsanız söz vermeyeceğim, kimseye söz
vermeyeceğim, başka bir işlem yapmak zorundayım.
O nedenle, size önce sözlerinize ve niyetinize
açıklık getirmek üzere yerinizden söz veriyorum.
Diğer konuşmacılara da size de beş dakika söz
vereceğim.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Benim
sözlerim çok açık ve net. Şu anda Suriye'nin
kuzeydoğusunda teröristlere karşı, PKK/YPG terör
örgütüne karşı kahramanca mücadele eden
18
|
güvenlik güçlerimize "işgalci"
diyen herkese "hain" dedim ve "haindirler"
demeye de devam edeceğim. Dolayısıyla benim
sözüm bir şahsa, insanî olarak bir ferde,
Meclisin manevi şahsiyetine ya da Başkanlık
Divanına yönelik değildir; benim sözüm çok açık
ve nettir, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
şerefli, kahraman ordusuna "işgalci" diyen
herkes haindir ve herkesi bu hainliği yapmaktan
vazgeçmeye çağırıyorum. Bunu Meclisin şerefli
kürsüsünden dile getirenlerle ilgili de işlem
yapıp İç Tüzük'e göre Meclisten çıkarılmalarını
talep ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Destici'nin
yaptığı açıklamayı yeterli görüyorum. Eğer
Meclisin Başkanlık Divanına, Meclisi yöneten
başkan vekiline yönelik sarf edildiği yönünde
bir kanaat oluşsa İç Tüzük'ün hükümleri açıktır,
bunları uygulamam gerekir ama ben hiçbir
oturumda fiilî saldırı ve doğrudan kavga
olmadıkça disiplin hükümlerini uygulama
anlayışında olmadım, bugüne kadar da
uygulamadım. Eğer açıklamalarla, niyet
düzeltmeyle, ifadelerle sorun çözülebiliyorsa
ben Başkan Vekili olarak yönettiğim sürece buna
değer veririm ve görüşmelere yine parlamenter
sistemin ruhuna, demokrasinin mantığına uygun
olarak devam ederim. Bu açıklamayı yeterli
gördüm.
Şimdi diğer hususa açıklık
getirme ihtiyacım var.
Değerli milletvekilleri, 59'uncu
madde, bu çerçevede ilk defa uygulanmaktadır,
dolayısıyla karışıklık olması normaldir, daha
doğrusu olağan dışı sayılmamalıdır. Muhtemelen,
Kanunlar ve Kararlar Başkanlığında bu usulün
uygulanmasıyla ilgili bir karışıklık olmuştur.
Bana ulaşan söz taleplerini dikkate alarak söz
vermeyi usul gereği gördüm ve bana ulaşan
listede de yazılan isimlere göre söz vermeye
başladım. Sonuç itibarıyla burada talebi olan
milletvekillerine, grubu bulunmayan partilere
mensup milletvekillerine ya kura usulüyle bir
kişiye söz verecektim ya da bir defaya mahsus
olmak üzere hepsine söz verecektim çünkü bana
daha önce ulaşmış herhangi bir talep
bulunmamaktaydı. Bana bir talep ulaşmayınca
benim bir sıra belirleme konusunda adil bir
yöntem tercih etmem gerekiyordu. Ben de herkese,
talepte bulunan bu sözünü ettiğim
milletvekillerine beşer dakika süreyle söz
vermeyi uygun bulmuştum ancak gelen uyarılar
üzerine bu tutumumu değiştirdim. İçeride
yaptığımız görüşmelerde, bütün partilerin grup
başkan vekilleri, bir kereye mahsus grubu
bulunmayan bütün partilerin mensuplarından birer
kişiye söz vermeyi uygun bulduklarını
söylediler. Ben de aynı fikirdeyim. Dolayısıyla,
59'uncu maddenin ilk uygulaması olduğunu da
dikkate alarak, daha önce kanunlar kararlar
sürecinde bazı karışıklıklar olduğunu da yine
dikkate alarak bir defaya mahsus olmak üzere bir
tek partinin temsilcisine değil, grubu
bulunmayan bütün partilerin birer temsilcisine
beşer dakika süreyle söz vereceğim.
Önüme gelen liste vardı. İşaretle
yapılan söz taleplerine göre gelen listede ilk
olarak Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin
Uysal'a söz vermiştim.
Şimdi İstanbul Milletvekili Erkan
Baş'a söz vereceğim buradan, kürsüden beş dakika
süreyle.
Buyurun Sayın Baş. (HDP
sıralarından alkışlar)
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, biraz önce
yaşadığımız tartışmadan hepimizin ders
çıkartması gerektiğini hatırlatarak başlamak
istiyorum izin verirseniz.
Bu dönemin başından bu yana bu
Parlamentonun bir gerçeği var. Grubu bulunmayan
partiler var ve bunların da söz hakkı olmalı
diyoruz. Bu ciddiye alınıp gerekli adımlar
atılmadığı zaman böyle tablolarla karşı karşıya
kalıyoruz. Bu, bir kez daha İç Tüzük'ün
düzenlenmesi konusundaki ihtiyacın ne kadar acil
olduğunu gösteriyor.
Sevgili arkadaşlar, biz burada
kendi adımıza bir söz talebinde bulunmuyoruz.
Bakın, mesele nedir? Örneğin çok önemli,
olağanüstü bir konuyu tartışıyoruz ve ben bu
saate kadar süren tartışmaları izledim. Bu
ülkenin yüzde 99'unu oluşturan, emeğiyle ve alın
teriyle yaşayan emekçiler, yoksul halk bu süreç
hakkında ne düşünüyor; bu Suriye meselesi bunlar
açısından ne anlama geliyor, buna ilişkin bu
kürsüden tek bir laf edilmemiş oldu. Dolayısıyla
bu sözlerin burada söylenmesi gerekiyor. Bu
ülkede işçiler var, emekçiler var ve biz,
Türkiye İşçi Partisi olarak bunları temsil etme
iddiasıyla buradayız. E şimdi bunu ifade
edemeyeceksek bu Parlamentoda bulunmamızın bir
anlamı kalmıyor.
Değerli arkadaşlar, bu açıdan
uyarılarımızı ve sorunun çözümüne ilişkin
önerilerimizi dile getirmeyi tarihsel bir
sorumluluk olarak görüyoruz ve başlarken şunu
söyleyeyim: Eğer bunlar ciddiye alınmazsa
sorumluluk büyük ölçüde iktidarındır ama bunun
vebalini ülkemizin bütün halkları, bütün
emekçileri, bütün yoksulları hep beraber
yaşayacağız.
Dolayısıyla ben tabloyu bir kere
tersine çevirmeyi öneriyorum sizlere. AKP
tarafından
19
|
sürekli olarak pompalanan bir tez
var, deniyor ki: "Bu, millî mesele. Biz burada
siyaset yapmayalım, hep beraber bakalım."
Aslında bu çok iyi bir taktik. Sonuçta ortada
bir başarısızlık olduğunda bu hepimizin
başarısızlığı oluyor ama bir başarı olduğunda,
işte bir fetih olduğunda, bir millî zafer
kazanıldığında Tayyip Erdoğan bu zaferin
kahramanı ilan ediliyor. Bir kere bu oyunu
bozmamız gerekiyor. Bunu da biz söylemiyoruz. Ne
diyor Sayın Cumhurbaşkanı hemen operasyon
başladıktan sonra? "Millet İttifakı'nın
parçalanması çok çok iyi olmuştur." diyor.
Şimdi, tabii, Millet İttifakı'nın akıbeti ne
olacak? O, arkadaşlarımızın sorunu ama meselenin
iç siyasete alet edildiğine ilişkin bir şeyi
söylememiz gerekiyor ve bunun arkasında ne var?
Bunun arkasında AKP'nin yaşadığı yenilgi var,
bunun arkasında AKP'nin artık başka türlü
iktidarını devam ettirememesi var. Bunun altının
kalınca çizilmesi gerekiyor.
İkincisi değerli arkadaşlarım,
bakın, Türkiye emperyalistlerin paylaşım
haritalarını yırtarak kurulmuş bir ülkedir.
Dolayısıyla şimdi bir Suriye haritası çıkartıp
"Biz bu bölgeyi egemenliğimiz altına alacağız."
demek bu ülkenin tarihine yakışmamaktadır. Biz
tam tersini yapmış, başkalarının bizimle ilgili
çizdiği haritaları parçalamış bir ülkeyiz.
Dolayısıyla Suriye'nin kuzeyinde bir siyasi
egemenlik alanını temsil eden bir bölge
kurulmasını, bir başka ülkenin parçalanması
sürecinin parçası olarak görürüz ve bunu
kesinlikle yanlış buluruz.
İkincisi: Bakın, Amerika Birleşik
Devletleri, Avrupa Birliği gibi emperyalist
ülkelerin belirli bölgesel planları olduğu
açıktır. Bu akan kanda bunların öncelikli
sorumluluğu olduğunu vurgulamak gerekiyor. Biz
yayılmacılığa karşı durmuş bir halkın
çocuklarıyız ve bu emperyalistlerin kirli
politikalarından öğrenmeye ihtiyacımız yok,
bunun altını çizmemiz gerekiyor. Bakın, biz ABD
şu kadar silah gönderdi diyoruz, peki, bizim
tırlarla giden silahlarımız ne olacak? Bunu mu
öğreneceğiz emperyalistlerden? Bunu reddetmemiz
gerekiyor.
Üçüncüsü, değerli arkadaşlar, El
Kaide, IŞİD artığı cihatçıların "Suriye Millî
Ordusu" diye pazarlanması Türkiye
Cumhurbaşkanının işi olamaz. Bakın, ben AKP
Genel Başkanı kendisine neyi yakıştırır, neyi
yakıştıramaz bilmiyorum ama uluslararası arenada
Türkiye adına konuşan birisinin Suriye'nin içine
dönük birtakım cihadist örgütlerden devşirilen
kadrolarla müdahalede bulunması bizim, bu ülke
yoksullarının, emekçilerinin kabul edebileceği
bir şey değil.
Örneğin, değerli arkadaşlar,
şimdi, İsrail meselesini tartışıyoruz, Filistin
meselesini tartışıyoruz bölgeyi tartıştığımızda.
Buyurun, İsrail'le bütün askerî, siyasi,
ekonomik anlaşmaları iptal edelim. Filistin
davasına sahip çıkacaksak, bölgede barış
istiyorsak yapılması gereken ilk iş bu ama
bunları yapmak yerine IŞİD artıklarıyla, El
Kaide artıklarıyla sözde millî ordular
oluşturuyoruz. Bunun kabul edilmesi mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
gerçek sorunları var bu memleketin. Nedir gerçek
sorun? Artık verdiği veriler şaibeli olan
Türkiye İstatistik Kurumu bile dün diyor ki…
Türkiye'de resmî işsizlik yüzde 13,9 olmuş, genç
işsizlik yüzde 27'ye çıkmış ve bu ülkede
insanlar konuşamıyorlar. Bakın, yargı reformu
tartışması yapıyoruz. Niye yapıyoruz bu
tartışmayı? İktidar bile şunu kabul etmiş: "Bu
memlekette insanlar artık özgürce düşüncelerini
ifade edemiyorlar, en azından bir makyaj
yapalım." demek istiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Baş.
Bir dakika daha süre ilave
ediyorum konuşmanıza.
ERKAN BAŞ (Devamla) - Bir sözü
hatırlatmak istiyorum: Zamanında "Türkiye'nin en
değerli ihraç malı askeridir." denmişti. Bu
kürsüden şunun söylenmesi gerekiyor: Bu ülkenin
gençlerinin, askerlerinin iktidarın siyasi
çıkarlarının aleti olmasına, değerli bir
propaganda malzemesi olarak kullanılmasına geçit
verilmemesi gerekiyor, Parlamentonun bu konuda
tavır alması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, sonuçta
vardığımız nokta ne? Acil, derhâl bir çözüm
planı uygulamamız gerekiyor. Henüz geç değilken
Türkiye'nin ve bölgenin güvenlik sorunlarına son
vermek üzere bize göre bu harekât derhâl
sonlandırılmalı, Türkiye'nin sınır güvenliği
gözetilerek tüm askerler ülkeye sağ salim
döndürülmelidir.
İki, Şam'la doğrudan temas
kurularak hem ülkemizdeki sığınmacıların
sorunlarına hem de bölgeye ilişkin ortak bir
çalışma yürütülmelidir.
Üç, bu vesileyle, bir kez daha ne
kadar yakıcı bir sorun olduğunu gördüğümüz Kürt
sorununun, şeffaf, eşitlik ve adalet temelinde,
uluslararası güçlere mecbur kalmadığımız bir
diyalog yoluyla çözülmesi için inisiyatif
almamız gerekiyor.
Yaşasın barış! (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Baş.
Konuşma sırası İstanbul
Milletvekili Nazır Cihangir İslam'da.
Buyurun Sayın İslam, süreniz beş
dakikadır. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli arkadaşlarım, önce,
bu operasyonda hayatını kaybedenlere rahmet
20
|
okuyarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Bizim burada, AK PARTİ ve sizin
icraatlarınıza karşı söylediğimiz hiçbir şey ne
Türk Silahlı Kuvvetlerine ne de
Mehmetçiğimizedir. Hiç kimse siyaseti, Silahlı
Kuvvetlerin arkasına veya Mehmetçiğin arkasına
saklanarak yapmaz. Onlar sadece sizin
kararlarınızı uyguluyor ve bizim bütün
eleştirilerimiz sizin aldığınız siyasi
kararlaradır. Bunun altını çizdikten sonra, az
önce baktım sayın AK PARTİ sözcüsü burada
Kur'an-ı Kerim okumaya başladı. AK PARTİ
Kur'an-ı Kerim okumaya başlıyorsa bilin ki bir
sıkıntı vardır işlerde. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Sen
utanmazın tekisin, utanmazın teki!
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
Yani biz her zaman onlara zulüm ortamlarında
Kur'an-ı Kerim'i hatırlatırız ama bizi hiç
dinlemezler. Okumak da tek mesele değil. Eğer
okumuş ve anlamış olsalardı barış ve istişare
kavramlarının ne kadar önemli olduğunu burada
çıkar, altını çize çize konuşurlardı.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
istişare hadisesi hem insanlığın kadim bir
bilgisidir, kadim bir geleneğidir bütün
toplulukların hem de Kur'an-ı Kerim'de altı
ısrarla çizilir ama sekiz gün önce biz burada
bir tezkere geçirdik ve istişare adına hemen
hemen hiçbir şey yapmadık.
Bakın, Sayın Bakan geldi bugün.
Hoş geldiniz. Sayın Bakan sekiz gün sonra bizi
bilgilendiriyor. Bütün Meclise soruyorum: "Evet"
verenler neye oy verdi bu bilgilenmeden önce
"Hayır" verenler neye oy verdi? Kusura bakmayın,
bu soruyu hepinize soruyorum.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Biz
biliyoruz, siz bilmiyorsunuz.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
İşte bizim sıkıntımız daha işe başlarken ve
işleri yürütürken başlıyor değerli
arkadaşlarımız. Dediler ki: "Biz Sayın Millî
Savunma Bakanını gönderdik, 3 partiyi
bilgilendirdik." Sizi katmıyorlar ha. CHP'yi,
MHP'yi ve İYİ PARTİ'yi katıyorlar. Siz zaten söz
söyleme…
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Biz
biliyoruz.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
Ha, siz zaten biliyorsunuz, size bildirildi.
Tamam.
İşte söylemek istediğim budur.
İşte söylemek istediğim bu Meclisin alması
gereken kararların orada tek bir kişi tarafından
alınması ve MYK'de bunun âdeta imza atılarak
geçirilmesi. Sizin de akşamüzeri
bilgilendirilmeniz, olay bundan ibaret.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Yorum
yapıyorsun.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
Şimdi, 3 partiyi bilgilendirdiniz. Bu Mecliste
kaç parti temsil ediliyor? 9 parti. 5'inin grubu
var, sizi saymıyorlar diyelim. CHP, MHP, İYİ
PARTİ bilgilendirildi. Peki, HDP niye
bilgilendirilmedi?
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sana ne?
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
HDP bu ülkenin bir parçası değil mi? HDP bu
ülkede milyonlarca seçmeni temsil etmiyor mu
arkadaşlar?
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Avukatı
mısın sen?
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
Diyelim ki, diyorsunuz ki: "Biz genel başkanları
bilgilendirdik."
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Bütün
dünyaya haber verdik.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
E, peki, niye 3 genel başkanla yetindiniz. Neden
Sayın Karamollaoğlu'nu gelip bilgilendirmediniz
veya toplantıya davet edip bilgilendirmediniz?
Tabii, diğer sayın genel başkanlarını da bu işin
içine katıyorum. Ama siz tek başınıza karar
alacaksınız ve bu Meclisin sizin arkanızda
durmasını ısrarla ve ısrarla isteyeceksiniz. Ben
bir sayın genel başkan olsaydım -biraz da
oralara sitemim var- o bakanları doğrudan
Meclise gönderirdim, gidin derdinizi oraya
anlatın, bu konuda kararı Türkiye Büyük Millet
Meclisi verecek derdim.
Evet değerli arkadaşlar, şimdi,
netice olarak şu noktaya geldik: Bu tip
uygulamalar yerleştirilmek istenen aşiret
anlayışını sadece ve sadece onaylar, sadece ve
sadece bu anlayışı yerleştirir. Sayın Genel
Başkanınız bugün dedi ki. "Hepimiz ülke
etrafında birleşelim." Ülke burası arkadaşlar.
Onun kastettiği AK PARTİ ve onun etrafında
birleşmek. Biz zaten ülkeyiz. İşin burada
detaylıca konuşulmasını isteriz ama şöyle tarihe
bir baktığımızda, sizin kararlarınıza, tek
başınıza aldığınız kararlara, istişaresiz
aldığınız kararlara çok da güvenemiyoruz. Neden
mi?
Eğer uzatma verirse, onu da şu
son bir dakikada açıklayacağım.
Verecek misiniz?
BAŞKAN - Evet, son bir dakika
vereceğim tabii.
Buyurun Sayın İslam.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
Şunun için kararlarınıza güvenmiyoruz: Genel
Başkanınız en çok kandırılan ve en çok aldatılan
insan. Tek başına karar alan bir insan.
İkincisi: Sizin bu kararları
alırken siyasi bir hesabınız olup olmadığından
ben şahsen emin değilim.
ARZU AYDIN (Bolu) - Millet bizden
emin.
21
|
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
7 Haziran-1 Kasım sürecine bakıyorum, sizin
sadece ve sadece kaybettiğiniz bir seçimi geri
alabilmek için neler yapabileceğinizi görüyorum.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sen hangi
ülkede yaşıyorsun? Sen nerede yaşıyorsun?
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
İşte bu yüzden diyorum ki sizin herhangi bir
siyasi eyleminizin, aldığınız bir kararın
arkasında bir menfaat ilişkisinin olmaması hemen
hemen mümkün gelmiyor bana.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
KEMAL ÇELİK (Antalya) -
Türkiye'nin menfaati var.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın İslam.
Evet, şimdi konuşma sırası,
Ankara Milletvekili Mustafa Destici'de.
Buyurun Sayın Destici…
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Ben de
60'a göre kısaca bir cevap vermek istiyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Bitsin, diğer grup
başkan vekillerinin de söz talebi var, hepsini
birden karşılayacağım. Grubu bulunmayan
partilerin söz taleplerini karşılayalım, bitsin,
sonra.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Teşekkür
ederim.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Sayın
Bakan, kıymetli milletvekilleri; öncelikle
sizleri saygıyla selamlıyorum, bu oturumun
hayırlara vesile olmasını Yüce Rabb'imden niyaz
ediyorum.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Önce
Meclisi selamla, Bakana yağcılık yapma!
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) -
Kıymetli milletvekilleri; öncelikle şunu ifade
edeyim ki: Bu gündemli toplantıyı yani Sayın
Dışişleri Bakanımızın burada bilgilendirme
yapacağını öğrendikten sonra saat on iki
civarında yazılı olarak Kanunlar Dairesine
konuşma talebi başvurumuzu ilk yapan siyasi
partisiyiz. Sözlü olarak da bu bildirildi ama
buna rağmen burada yaşananları herkes gördü. Kim
gerçek demokrat, kim sözde demokrat, ağızlarını
açtıklarında demokrasiden bahsedenlerin
demokratlığını bir kere daha burada görmüş
olduk. Bu konuda sizi bilgilendiriyorum.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Önce
Meclisi selamlayamıyorsun, Bakana yağcılık
yapıyorsun!
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) -
Tabii, öncelikle ben Barış Pınarı Harekâtı'nda
şehit olan Mehmetçiklerimize, askerlerimize
Allah'tan rahmet diliyorum; ruhları şad olsun,
mekânları cennet olsun. Sınırımızın öbür
tarafından hain PKK ve YPG terör örgütü üyeleri
tarafından atılan havan topu ya da roketatar
neticesinde hayatını kaybeden sivil
vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet diliyorum,
yaralılarımıza acil şifalar niyaz ediyorum.
Öncelikle, bu harekâtın hangi
amaçla ve gayeyle yapıldığını buradaki
arkadaşlarımız, iyi niyetli olanların tamamı
biliyor. Bunu dünyaya anlatmak da hepimizin bir
vatan görevidir. Bunlar:
1) Sınır güvenliğimizi sağlamak
ve sınırın hemen öbür tarafındaki teröristlerden
bölgeyi temizlemek,
2) Mülteciler var Suriye
savaşından sonra ülkemize gelmiş olan, onlar
için güvenli bir bölge oluşturup bunların önemli
bir miktarını oraya yerleştirmek,
3'üncüsü de Suriye'de iç barışın
tesis edilmesine ve Suriye'nin toprak
bütünlüğünün korunmasına katkı sağlamaktır.
Şimdi, bu amaçlarla bu harekâtı
gerçekleştiren, bu harekâtın emrini veren Sayın
Cumhurbaşkanını, Hükûmet üyelerini ve
devletimizin tüm kademelerini yürekten tebrik
ediyorum, şahsım ve camiam olarak sonuna kadar
yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyorum.
İkincisi…
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Suriye
bizden yardım mı istedi toprak bütünlüğünü koru
diye?
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) - Dinle
söyleyeceğim, sabırla dinle.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ben
dinlerim.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) - Siz
çok konuşuyorsunuz, biz sadece beş dakika, onu
da zorla, böyle kavga ederek alıyoruz
biliyorsunuz.
Şimdi, ikincisi, orada şu anda
kahramanca mücadele eden askerlerimizden Savunma
Bakanına, Genelkurmay Başkanına, en son erine
kadar başarılar diliyorum, üstün muvaffakıyetler
diliyorum. Rabb'im onların yâr ve yardımcısı
olsun, onları mansur ve muzaffer eylesin.
Şimdi, içeriden hainler,
dışarıdan emperyalist ve küresel güçler ne
diyorlar? "Bu bir işgal." Sormak istiyoruz:
Bizim şu anda askerimizin harekât yaptığı
topraklarda Suriye ordusu mu var, Suriye bayrağı
mı çekili? Zaten orayı ABD, CENTCOM'un
desteğiyle PKK,
22
|
YPG, PYD işgal etmiş, orada etnik
bir temizlik yapmış, oradan Arapları ve
kendilerine karşı çıkan Kürtleri, Türkmenleri
çıkartmış, orada bir devletçik oluşturmaya
çalışıyor. Türk ordusu, Türk devleti işgali
önlüyor, bölgeyi özgürleştiriyor; bir kere
herkes bunu görecek. Ve hepimize düşen de bunu
bir birlik içinde savunmak. Hükûmete yönelik
eleştirilerimiz olabilir, biz de çözüm süreciyle
ilgili eleştirimizi yaptık ama bugün, o gün
değil. Bugün devletin, milletin ve askerin
yanında olma günüdür, bugün birlik günüdür.
Eleştirilerimizi saklı tutabiliriz, bunları dile
getirebiliriz ama Türkiye Cumhuriyeti devletini
teröristlere yardım ediyor ya da teröristlerle
iş birliği yapıyor gibi dünya kamuoyuna şikâyet
etmek de bilerek ya da bilmeyerek büyük bir
kötülüktür, hainlik olmasa bile kötülüktür, bunu
bilmemiz lazım. Dolayısıyla biz bölgeyi tam da
tersine işgalden kurtarıyoruz.
Üçüncüsü bir husus -işte beş
dakika bitiyor, yirmi saniye kalmış- efendim,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu harekâtıyla
DAEŞ yeniden canlanabilirmiş. Ya bu DAEŞ'le
mücadele eden Türkiye Cumhuriyeti devleti ve
askeri oldu yıllarca, eğer oradan temizlendiyse
bu Türkiye'nin gücüyle oldu. Bu, Türkiye'ye
büyük bir haksızlık ve ithamdır.
Bir başka mesele: ABD heyeti
geliyor, niyetleri ne? Arabuluculuk yapmakmış.
Kim ile kimin arasında arabuluculuk yapacaksın,
Türkiye Cumhuriyeti devleti ile teröristler
arasında mı; kollayıp gözettiğin, 10 binlerce
tır silah verdiğin teröristler arasında mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Destici,
bir dakika daha süre ekliyorum.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) -
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kesinlikle buna
yanaşmaması lazım ve harekâtı hedefleri
doğrultusunda, Menbiç'ten başlayarak Kamışlı'ya
kadar sürdürmesi lazım. Özellikle Ayn el Arap,
sözde "Rojava" denilen, bölgenin başkenti
yapılmaya çalışılan ve bizim, IŞİD tarafından
işgal olduğunda kurtardığımız Ayn el Arap
harekâtın birinci hedeflerinden biri olmalı, en
kısa zamanda başlatılmalı ve orası da
teröristlerden temizlenmelidir. Çünkü o bölgeden
de özellikle Mürşitpınar'a, hem askerî
bölgelerimize hem de sivil bölgelerimize saldırı
yapılmaktadır.
Ben tabii ki burada daha çok şey
konuşmak isterim; ABD'nin niyetini, Batı'nın
niyetini, bunların hepsini konuşmak isteriz ama
bize verilen süre bu kadar.
Bir kere daha söylüyorum: Kim
hainlik yaparsa ona cesurca "hain" dedik ve
bundan sonra da demeye devam edeceğiz. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin şerefli ordusuna burada
hiç kimse işgalci diyemez, hele ki bu
koltuklarda oturuyorsa diyemez. Eğer bu
deniyorsa ve bununla ilgili işlem yapılmıyorsa
bu da suçtur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) -
Sizden söz istemeyeceğim.
Bu duygu ve düşüncelerle sizleri
tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyor; Rabb'im
askerimizin, güvenlik güçlerimizin yar ve
yardımcısı olsun, onları mansûr ve muzaffer
eylesin diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Evet değerli
milletvekilleri, partiler adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Grup başkan vekillerinin söz
talepleri vardır ama Sayın Bakanın bir
toplantıya yetişmesi gerektiği bilgisi iletildi
bana. Dolayısıyla Sayın Bakan konuşmalar üzerine
bazı açıklamalar yapma isteğindedir.
Kendisine beş dakika süre
veriyorum, yetmezse ilave edeceğim.
Sayın Bakan, buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle bugün burada söz alan
tüm milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum.
Bilgilendirme konusunda,
gerçekten, bu harekât başlarken Cumhurbaşkanımız
siyasi partilerin genel başkanlarını bizzat
arayarak harekâtla ilgili bilgiler vermiştir.
Yine, Millî Savunma Bakanımız grup başkanlarını,
genel başkanları ya da vekilleri de
bilgilendirmiştir ve Meclisimizin talebi üzerine
ben de bugün memnuniyetle buraya geldim. Daha
önceki konuşmalarımızda da özellikle vurguladık,
yüce Meclisimiz ne zaman emrederse ne zaman
isterse biz geliriz, bilgilendirme yaparız.
Dolayısıyla Meclisimizden bir talep gelince de
-hemen, Bakü'deydik memnuniyetle döner dönmez
dedik, dün döndük ve- bugün Meclisimizi
bilgilendiriyoruz. Yani Meclisimizi
bilgilendirme konusunda -daha önce de yıllardır
milletvekilliği yapmış bir arkadaşınız olarak-
benim de hassasiyetim var.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) -
Kim bilgilendirdi Sayın Bakan, kim?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Bugün burada tüm Meclisi bilgilendirdim. Çok
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Türk
diplomasisi gerçekten dünyada çok iyi bilinir.
Bu, diplomatlarımızın biraz önce konuşan emekli
olmuş ve farklı partilerde siyaset yapan
arkadaşlarımız için de geçerli, şu anda
çalıştığımız arkadaşlarımız için de geçerlidir.
Dolayısıyla biz diplomasiyi her zaman sonuna
kadar işletmeye çalışıyoruz. Ha, tek taraflı
değildir diplomasi, karşılıklı olması gerekiyor,
karşı tarafta da bu anlayışın olması gerekiyor.
Uzlaşı kültürü bizde var. Yani diplomaside
uzlaşı kültürünün mutlaka olması gerekiyor, her
23
|
zaman sizin istediğiniz gibi
olmaz, her zaman karşı tarafın istediği gibi de
olmaz. Bu süreçte de biz diplomasiyi sonuna
kadar işlettik.
Hep diyoruz ya hani "Diğer
alternatifler niye denenmedi?" diye, ABD'yle
biraz önce anlatmaya çalıştığımız, sizler de
takip ettiniz, gerçekten sonuna kadar birlikte
bir güvenli bölge oluşturulması için çaba sarf
ettik. Bu dönemde de yani "aldatıldık" kelimesi
doğru bir şey değil. Daha iyi bir başlangıç ama
diyerek ABD'nin tüm oyalamacalarını yani
oyalamaya çalıştığını sadece kozmetik şeyler
yaptığını, adımlar attığını Cumhurbaşkanımız
keza ben aynı şekilde kamuoyuyla açıkça
paylaştık. Yani burada aldanma diye bir şey yok.
Ama o yolu denedik, olmazsa da uyarılarımızı da
yaptık, biz tek başımıza yapacağız. Zaten
ABD'yle bu yola girmeden önce de bu kararı
vermiştik. Sonuçta askerlerimizden, sahadan
gelen raporlar doğrultusunda bu karar verildi ve
bu adımı attık. Bu, siyasi bir mesele değildir.
Gerçekten sınırımızın öbür taraftaki tehdidi
bakın, gelen roketleri görüyorsunuz, havan
toplarını ya da atışları görüyorsunuz. Kaç
insanımız yaralandı, 22 insanımız öldü. Yani
burada bir tehdit var. Bu tehdit… Yani bir
partiyi iktidarda tutmak için değildir, ülkenin
geleceği içindir, sınır güvenliği içindir,
kısaca bekamız için yapıyoruz bunu ve bugün
yapmasak yarın bunu yapmanın çok zor olduğunu,
hatta belki de ileride mümkün olmayacağını da
biliyoruz. Dolayısıyla burada gerçekten siyasi
bir kaygıyla atıldığını söylemek bizleri üzer.
Bu, millî bir meseledir ve bu anlayışımızı
sürdürelim.
Gerçekten, bu süreçte Afrin
Harekâtı'mızdan daha fazla bilgilendirmede
bulunduk yani diplomasinin öbür ayağını da hiç
ihmal etmedik ve bildirimlerde nasıl yaptığımızı
-hangi maddeler, hangi kararlar ve uluslararası
hukuktan kaynaklanan haklarımız, sahadaki durum-
hepsini açıklıkla söyledik, Afrin
Harekâtı'mızdan daha fazla bilgilendirmeyi
arkadaşlarımızla beraber yaptık.
Peki, neden Afrin Harekâtı'mızdan
yani Zeytin Dalı Harekâtı'mızdan çok daha fazla
bir tepki geldi? O zaman da YPG'yi temizledik
oradan, şimdi niye tepki geldi? Biraz önce
söyledim, büyük oyun bozuldu, burada bir terör
devleti kurmak istiyorlardı, biz bu oyunu
bozduk. Tepki bundan kaynaklanıyor.
Başka bir şey söyleyeyim size:
Ben birçok dışişleri bakanıyla görüştüm ve o
dışişleri bakanlarının telefonda bana
söyledikleri iki paragraf -bak burada çok samimi
bir şekilde söylüyorum- kelimesi kelimesine
değil, virgülü virgülüne, noktası noktasına
tıpatıp aynı, hepsi -iki paragraftan
bahsediyorum- yüzde yüz aynı. Nasıl oluyor bu?
Bir yerden örgütlendiği belli. Biz bunu
görüyoruz, Avrupa Birliğinde de öbür ülkelere ne
kadar baskı yapıldığını görüyoruz zaten. Arap
Ligi daha önce de aldı -biz ona cevabını verdik-
Afrin Harekâtı'mızda da karar aldı, ne hükmü
var? Kaç mülteciyi almıştır, Türkiye'dekilere ne
kadar yardım etmiştir? Onların hassasiyetiyle
bizim hassasiyetimiz bir değil ki, Filistin
konusunda da hassasiyetimiz aynı değil.
Bu arada, Filistin devletine
haksızlık yapmayalım, ilk defa Filistin
Dışişleri Bakanı Arap Ligi toplantısına gitmedi
bu karara katılmamak için çünkü onlar baskı
yapıyorlar. Hatta bu Arap ülkelerinin bazıları
"Filistin meselesinde sesinizi yükseltmeyin."
diye Ürdün ve Filistin yönetimine de baskı
yapıyorlar, Amerika ve İsrail'in etkisiyle. Biz
bu oyunları görüyoruz sahada, o yüzden "Filistin
bizi kınadı." diyerek haksızlık yapmayalım. Ha
"Oraya da gitseydi, katılsaydı, orada
söyleseydi." diyebilirsiniz ayrı ama bir kınama
yok, onu da söylemek isterim.
Değerli arkadaşlar, bu IŞİD'in
sorumluluğunu niye aldık? IŞİD her şeyden önce
bize tehdit.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Tabii. Üç dakika daha
süre ilave ediyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Bizim sorumluluğumuz sadece bizim harekât
alanımızla ilgili ya da bizim topraklarımıza
gelenlerle ilgili. Bugün bunlar serbest
bırakılsa ilk kime saldıracak? Geldikleri
ülkelere gider gitmez ya da başka ülkelere gider
gitmez belli değil ama ilk bize saldırır.
Dolayısıyla bunları orada tutmak, onları orada
tutarken de yaptıkları bu terör eylemlerinden
dolayı sorumlu tutmak da bizim görevimiz ve
bunun için Adalet Bakanlığımız, Millî Savunma
Bakanlığımız, istihbaratımız, Dışişleri
Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımızla birlikte
bir çalışma grubu kurduk çalışıyoruz: Hangi
adımlar atalım, ülkelere nasıl gönderebiliriz,
almazlarsa sonra ne yapabiliriz? Ama kadın ve
çocuklar da var onları da ne yapacağız? Hadi
kadınların bazıları katılmış, savaşmış, o da
terörist, kadın erkek fark etmez, dini, etnik
grubu, kökeni fark etmez, hepsi teröristtir. Ama
onların ideolojisine kanmış, evlenmiş, 15
yaşında geride kalmış burada gencecik kadınlar
var, hiç terör eylemine katılmamış, bunları ne
yapacağız geldikleri ülkelerle beraber? Yani bu
boyutunu da ihmal etmiyoruz. Gerçekten burada
dönen mülteciler evine dönecek. Şimdi
Türkiye'deki 300 bin Kürt dönmek istiyor mu
istemiyor mu? Özellikle o bölgeden gelen bizim
arkadaşlarımız da var, diğer arkadaşlarımız da
var. Bu arkadaşlarımızla konuşuyor musunuz?
Bunlar dönmek istiyor. Neden dönemiyor? YPG'den,
terör örgütünden dolayı dönemiyor. Bunların
dönmek istediğini siz de kafa sallayarak şey
yapıyorsunuz, teşekkür ediyorum.
24
|
Gerçekten de YPG kontrol
ediyorsa, madem YPG Kürtleri temsil ediyorsa
niye dönemiyor?
FATMA KURTULAN (Mersin) - Dönen
Suriyelileri nereye yerleştireceksiniz soru bu?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Çünkü bunlar partilerini kapattılar, sürgüne
gönderdiler ve de birçoğunu öldürdüler,
Avrupa'daki Suriyeli Kürtler de bana geliyor
bunu anlatıyorlar. "Biz bu YPG terör örgütünden
dolayı dönemiyoruz." diyorlar ve doğru.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Bu
Suriyelileri nereye göndereceksiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Yani bize geliyorlar. İşte nereye? YPG
yıllardır orayı kontrol ediyor. Niye yardımcı
olmuyor? Bir tek kendi ideolojisine bağlı ve
teröristleri orada barındırıyor, onun
dışındakilerin hepsine zulmetmişler. O yüzden,
oraya, Suriyeli Kürt kardeşlerimiz evlerine
döndüğü zaman demografi mi değişecek? Böyle bir
amacımız olsa bunu yapmayız. Lütfen, olayı, yani
yaptığımız hareketi şeyinden çıkarmayalım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - 2
milyon Kürt mü var burada Sayın Bakan?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) -
Siz "1 milyon" dediniz, iktidar olarak "1 milyon
kişiyi yerleştireceğiz." dediniz.
BAŞKAN - Arkadaşlar, değerli
arkadaşlar…
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Arkadaşlar, yalnız, buradan gelen sadece 300
bin Kürt değil ki…
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) -
Hayır, "1 milyon" dediniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Özür dilerim.
Bu zaten toplam nüfusun yüzde
30'u civarı diyelim, üçte 2'si Arap. Türkmenler
de var ilave, Hristiyanlar da var, diğer gruplar
da var, dolayısıyla Kobani ve birkaç yerin
dışında nüfusun çoğunluğu Kürt değil, yüzde 90'ı
Arap. Dolayısıyla 300 bin Kürt olduğu zaman
zaten 1 milyonun yaklaşık üçte 1'i ediyor. Yani
gerisi de Araplar, onlar da evine dönecek,
sadece Kürtler değil ki, herkes dönecek.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Neresi
işte, onların yeri neresi?
MENSUR IŞIK (Muş) - Nereye, kimin
evine dönecek?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Evlerine dönecek, herkes geldiği evine dönecek
arkadaşlar. Bu konularda biz… Sizin derdiniz şu:
"YPG burada demografiyi değiştirdi, nüfusun
yaklaşık yüzde 80'i, 90'ı Kürt değildi
ortalaması, şimdi ise toprakların yüzde 30'unu
kontrol ediyor."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Şu
ana kadar 400 bin insan göç etti oradan Sayın
Bakan.
BAŞKAN - İki dakika daha ilave
ediyorum Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Son…
"Dönerse demografi tekrar yoluna
girecek, dolayısıyla YPG'nin işine gelmeyecek."
Biz insani konularda herkesten hassasız. Nasıl
Türkiye'ye gelenlere ayırım yapmaksızın, Kürt,
Türkmen, Arap veya Ermeniler de geldi, diğer
Suriyeli kardeşlerimiz de geldi, Yezidiler var,
Türkiye'de Keldaniler var, ev sahipliği
yapıyoruz, dönme konusunda da aynı. Bu bir Kürt
düşmanlığı değildir. YPG'ye, PKK'ya "eşittir
Kürt" derseniz Kürt kardeşlerimize haksızlık
etmiş oluruz. Kürt kardeşlerimizin büyük bir
bölümü, çoğunluğu AK PARTİ'ye oy veriyor -ben
siyaset de yaptığım için biliyorum- şimdi CHP'ye
oy verenler var, İYİ PARTİ'ye, Milliyetçi
Hareket Partisine oy verenler var. Şimdi
nasıl... "Kürt eşittir PKK" demek haksızlıktır.
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir)
- Küfürdür bu, küfür!
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Küfürdür yani. Kürt kardeşlerimize hakaret
etmeyelim. Dolayısıyla, bir terör örgütüyle
mücadele Kürt düşmanlığı değildir, terör
örgütüyle mücadeledir. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu çok
açıkça konuşmamız lazım.
Siz, bakın arkadaşlar, Suriye'nin
sınır bütünlüğü, toprak bütünlüğü konusunda en
hassas ülke Türkiye Cumhuriyeti'dir ve tüm
toplantılarda, tüm kararlarımızda, tüm
açıklamalarımızda buna vurgu yapıyoruz.
Dolayısıyla bu bir işgal değildir, teröre karşı
alınan bir tedbirdir ve buraya girerken de
"Suriye'nin toprak bütünlüğüne herkesten daha
çok bağlıyız." dedik, tüm konuşmalarımızda da
söyledik; bu anlayışımızı sürdüreceğiz.
IŞİD'le…
MUSA PİROĞLU (İstanbul) - Suriye
Ordusunun gelmesine niye itiraz ettiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Efendim, şimdi…
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın
Bakan, referandumda…
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan açıklamalarını yapsın. Lütfen,
dinleyelim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Burada siz saygıdeğer milletvekilleriyle bir
sataşmaya girmek istemiyorum. (HDP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Sizler konuşmalarınızı yaptınız. Başkanımız da
bize söz verdi; ben de cevaben, gayet uygun bir
üslupla cevap veriyorum.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sataşma
değil Sayın Bakanım, soruyorum.
25
|
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Burada sizinle sataşmaya girmek istemiyorum ve
sözlerimi de bu düşüncelerle tamamlamak
istiyorum. Ben gerçek düşüncelerimizi gayet açık
bir şekilde izah ettim; sizler de
düşüncelerinizi kürsüden söylediniz, bunun için
de çok teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ
olun efendim. (AK PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Sayın Başkanım, bir şeyi unuttum.
BAŞKAN - Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
- Suriye Millî Ordusu -Özgür Suriye Ordusu-
DAEŞ'e karşı bizimle mücadele etti mi? O zaman
iyiydi de şimdi YPG'ye karşı mücadele edince
nasıl IŞİD'çi oluyor, başka oluyor? "IŞİD"
dediğiniz DAEŞ'e karşı bizimle birlikte en çok
mücadele eden ve kayıp veren insanlardır Suriye
Millî Ordusu -"Özgür Suriye Ordusu"ydu daha
önceki ismi- ve herkesin tanıdığı, ılımlı
muhalefetin de güçleridir arkadaşlar, bunu da
not etmek istiyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.
MENSUR IŞIK (Muş) - Masal
anlatmayın Sayın Bakan, masal anlatmayın. Masal
anlatmayın Sayın Bakan, masal anlatıyorsunuz,
masal, masal. Sadece masal anlatıyorsunuz.
BAŞKAN - Eğer varsa, grup başkan
vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Burada, sistemde görünmüyor çünkü çok sayıda
milletvekili sisteme girdiği için grup başkan
vekillerinin söz talebini ayrıca görünmüyor.
Lütfen, işaret edin, ben talebiniz varsa
karşılayayım.
Sayın Dervişoğlu, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın
Başkan, milletvekillerinin konuşmasından sonra
mı? O birer dakikalık konuşmalardan sonra mı?
BAŞKAN - Yok, şimdi söz vereyim,
sonra ara vereceğiz, normal gündemimize devam
edeceğiz.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisini
bilgilendiren Dışişleri Bakanına, yapmış olduğu
bilgilendirme ve açıklamalar için teşekkürlerimi
sunuyorum.
Dün Azerbaycan'da düzenlenen Türk
Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi -diğer
bir adıyla Türk Konseyi- Devlet Başkanları 7'nci
Zirvesi Sonuç Bildirgesi'nde sınır ötesi
harekâtımıza destek kararı yer almıştır. Türk
dünyasından gelen bu desteği memnuniyetle
karşılıyoruz. Azerbaycan, Kazakistan,
Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan devlet
başkanlarının yanı sıra operasyona başından beri
destek veren Macaristan da toplantıda hazır
bulunmuştur. Arap ve Avrupa Birliğinin böyle bir
zamanda karşımızda olması Türk Konseyinin ise
yanımızda yer almasını Türkiye olarak doğru bir
biçimde analiz etmemizin gerekliliğine
inanıyorum. Tarihten bu yana süregelen Türk'ün
Türk'ten başka dostu yoktur sözü bir kez daha
doğrulunun ispatlamıştır. Önümüzdeki süreçte
yüzümüzü doğudan yükselen Türk devletlerine
dönmeli, ekonomik ve siyasi ilişkilerimizi daha
fazla kuvvetlendirmeliyiz. Yani Türkiye olarak
yüzümüzü güneşe dönmeliyiz. 250 milyon Türk
coğrafyasıyla bir ve beraber olursak dünyada
yeni bir güç dengesi kuracağımız gerçeği
tartışmasızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, bir dakika daha
ilave edelim arkadaşlar konuşmaya.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
- UEFA'nın Almanya ve Fransa'nın başvurusu
üzerine Fransa Türkiye maçında A millî takımın
yaşadığı gol sevinci nedeniyle soruşturma
başlatmasını esefle kınıyoruz. Atılan golden
sonra verilen asker selamını siyasi bir mesaj
olarak algılamak Avrupa'nın kötü niyet
göstergesidir. Almanya, İtalya ve Fransa'da
oynayan Türk futbolcularımızın takımlarından
uyarı almaları ve baskı görmeleri de kabul
edilebilecek bir durum değildir. Söze geldiği
zaman demokrasi ve ifade özgürlüğünden bahseden
Avrupa'nın konu Türk olunca sergilediği bu
ikircikli tutumunu şiddetle kınıyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanının Azerbaycan dönüşü uçakta
Suriye'nin kuzeyiyle ilgili yaptığı
"Teröristlerle masaya oturmayız." sözünü yerinde
ve doğru buluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, bağlayın lütfen
Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
- Elbette ki terörle müzakere yapılmaz,
teröristle masaya oturulmaz. Biz bunu dün de
savunuyorduk, bugün de savunuyoruz fakat
söylemeden geçemeyeceğim: Sayın Erdoğan'ın bu
sözünü bir o kadar da hayretle karşılıyoruz.
Sözde çözüm sürecinde teröristlerle müzakere
eden, terör örgütünü Habur'da davul zurnayla
karşılayan ve İmralı'ya heyetler yollayarak
teröristbaşından Anayasa için yol haritası alan
da Sayın Erdoğan'dı. Umar ve dilerim ki böyle
bir müzakere söz konusu
26
|
olduğunda "Ben görüşmedim, devlet
görüşmüş." demez. Bütün bunları unutmadık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
- Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanının ağzından
"Teröristlerle masaya oturmayız." sözünü duymak
bizim inanmak istediğimiz bir husustur.
Bu arada, Volkswagen tarafından
yapılan açıklamada 1,3 milyar euro yatırımla 5
bin kişiye istihdam yaratacak Manisa
fabrikasının Barış Pınarı Harekâtı nedeniyle
ertelendiği duyurulmuştur. İki devletin
birbiriyle savaş durumunda dahi ekonomik ve
ticari ilişkileri devam ederken Türkiye'nin
sınırlarını korumak amacıyla başlattığı
operasyon sürecinde Almanya'nın takındığı bu
tavrı da kınıyor, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Dervişoğlu.
Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Barış Pınarı Harekâtı'nı
başarıyla sürdürdüğümüz bugünlerde dünyanın bir
kısım ülkelerinden gelen tepkiler ve tehditler
karşısında Türk dünyasından gelen destek
açıklamaları hepimizi mutlu etmiştir. Türk
Konseyinin 7'nci Zirvesi'nin ardından Türkiye,
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan
liderlerinin imzaladığı bildiride tarihe şu not
düşülmüştür: Türk Konseyi, Türkiye'nin Barış
Pınarı Harekâtı'nın terörizmle mücadeleye,
Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanmasına,
Suriyelilerin teröristlerin zulmünden
kurtarılmasına ve yerlerinden edilmiş
Suriyelilerin ana vatanlarına güvenli ve gönüllü
geri dönüşleri için şartların oluşturulmasına
katkıda bulunulacağına olan umut ve inançlarını
beyan etmektedir. Dünyaya verilen bu mesaj çok
önemlidir. Türk dünyası, Türkiye'nin
sıkıştırılmak istendiği bugünlerde yekvücut
olmuştur. Bu yoğun gündemde satır arasında
kalmaması gereken bir mesaj daha var: Kazakistan
Kurucu Cumhurbaşkanı ve Türk Konseyi'nin Onursal
Başkanı Nursultan Nazarbayev diyor ki: "Türk
dünyasının birliği benim için 'güven' sözüyle
net bir şekilde ifade edilebilir. Ben
birlikteliğimizi tasvir etmek için 'Yeniden
doğuş' ve 'güven' sözlerini seçiyorum."
ifadesini kullanmış ve birlik için "'Türk dilli
devletleri' demeyelim, 'Türk devletleri'
diyelim." demiştir. İsmail Gaspıralı'nın "Dilde,
fikirde, işte birlik" ülküsü Türk dünyasında
adım adım ilerlemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın
Başkan, Barış Pınarı Harekâtı ve gündemi içinde
toplumumuzun her kesiminden kahraman
Mehmetçik'imize yönelik destek mesajları
gelmektedir. Burada özel bir parantezi A Millî
Futbol Takımı'mıza açmamız gerekir. Fransa Millî
Takımı karşısındaki mücadele ve başarısını millî
duruşla taçlandıran sporcularımızı tebrik
ediyoruz. Kariyerlerini sürdürdükleri ülkelerden
gelen baskılara rağmen Mehmetçik'imize
gönderdikleri selamla bizi gururlandırmışlardır.
Millî Takım millî duruş gösterdi; her birine bir
kez daha tebrik ve takdirlerimizi sunuyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Kurtulan…
FATMA KURTULAN (Mersin) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Öncelikle, ben sizi selamlamak
istiyorum. Biraz önceki tatsız durumdan dolayı
Meclisin onurunu korumaya çalışmanız, her şeye
rağmen, tüm zorlamalara rağmen adalet,
demokrasiyi korumaya çalışmanız çok onur
duyulacak bir durum. Çalışma arkadaşınız
olmaktan onur duyduğumuzu, Meclisi temsil
gücünden herkesin bu konuda biraz örnek alması
gerektiğini belirtmek istiyorum, size özellikle
saygılarımı, hürmetlerimi sunmak isterim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Az önce
Sayın Bakanın "bilgilendirme" dediği aslında
kamuoyunda da hep bildiğimiz, çok yeni bir şeyle
bilgilenemediğimiz nutuklar dinledik. Öyle
görülüyor ki hem Savunma Bakanlığının çabalarına
baktığımızda hem de Dışişleri Bakanının buraya
gelişinde üslubuna baktığımızda AKP'nin bu
operasyonla -daha doğrusu tekrar düzelteyim- bu
savaşla bir hayli, ne kadar zorlandığını
görüyoruz. Yani AKP o hırçın dili niye burada
uygulamadı? Çünkü gerçekten sıkışmış durumda.
Destek almadığı içte ve dışta her
yerde görülüyor. Yani Suriye içerisinde destek
olduğunu söylüyor, böyle bir durum yok. Halep
Genel Meclisi, Haseki aşiretleri Kürt, Arap,
Süryani ve Asuri aşiretleri ortak basın
açıklaması yapıp "Gelmeyin." dediklerini
biliyoruz. Aşiretler Meclisi Başkanı El Cebur
Fewaz El Zobi "AKP'yle, El Nusra'yla, ÖSO'yla
birlikte bu topraklarımızı gasbediyor,
gelmesinler." diye açıklamaları var. Dünyadaki
açıklamalara baksa… Kendileri de söylüyor zaten
"Çok yalnızlaştık." diyor ama "Yalnızlık da bir
erdemdir."
27
|
dedi grup başkan vekilleri, orada
da kendilerine bir erdem diyecek bir söz
buldular, bir pay buldular.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun devam edin Sayın
Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Bunu
başlarken de söylemiştik. Artan ekonomik kriz,
yoksulluk, işsizlik, Kürt sorununun kendisini
dayatması, çürüyen yargı sistemi, tüm yaşam
alanlarımızın kapalı olması AKP'nin böyle bir
operasyona, savaşa, işgale ihtiyaç duyduğunu
söylemiştik. Bu ihtiyaç duyduğu operasyonla,
savaşla birlikte de elbette ki yaptığı şey tüm
muhalefetini de arkasına almak ve mümkün mertebe
biraz içte konsensüsü sağlamaya çalışmakla
başladı, ne yazık ki kimi destekler de aldı. Şu
an ki çabaları da bunu daha sürdürme, daha
artırma olarak görüyoruz. Şunu söylemek isterim,
tekrar vurgulamak isteriz, zaten Suriye ordusuna
da baktığımızda, Suriye ordusu ve orada yaşayan
halklar "Kendi toprak bütünlüğümüze sahip
çıkacağız." dediler ve müdahalede bulundular.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayalım
lütfen Sayın Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) -
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Orada bu savaş, tüm halklarımıza,
Kürtlerin ve Türklerin ortak birlikte yaşama
iradesine, umuduna bir darbedir. Kendi
koltuklarını, iktidarlarını biraz daha sürdürme,
ona nefes aldırma, can verme girişimidir. Gelin,
bu koltuklar uğruna gençlerimizi ölüme
götürmekten, insanlarımızı, iki kadim halkı,
tarihte kardeşlik perspektifine de sahip olan bu
iki halkı birbirine kırdırmaktan vazgeçelim.
Ölüler çok oldu tabii ki ama buradan geri dönüş
mümkündür. Tekrar "barış, barış, barış" demek
istiyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Kurtulan.
Sayın Altay?
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Söz
talebim yok efendim.
BAŞKAN - Sayın Zengin, buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Sayın
Başkanım, benim de talebim zarurete binaendir
ama öncelikle hem şahsınızın hem de Başkanlık
Divanının Anayasa ve İç Tüzük'e uygun olarak
davranma konusundaki kararlılığınızı ve
gayretinizi memnuniyetle telakki ettiğimizi,
gördüğümüzü ifade etmek isterim bu manada
grubumuz olarak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Şunu ifade
etmek istiyorum: Biraz evvelki konuşmamda... Ben
bütün konuşmalarımızın bir bütünlük içerisinde
olduğunu düşünüyorum. Evet, birbirimize
konuşuyoruz ama karşımızda stenograf
arkadaşlarımız her bir kelimeyi kaydediyorlar.
Bunun amacı, aslında, yaptığımız her bir konuşma
tamamlandığında sadece bugüne, yarına değil, bir
bütünlük içerisinde bir meseleyi konuşmak,
anlatmak. Bizler tabii, gündemin yoğunluğu
içerisinde dün pek çok şey konuştuk örneğin,
bunlar konuşulurken bazı şeyleri yeteri kadar
anlatamama, cevap verememe hâli ortaya çıkıyor.
Bir bütün olarak düşündüğüm için dünkü
tartışmalardan bir tanesi "fetih" kavramına
yüklenen anlamdı. Buna binaen, kendi konuşmamda
fetihten ne anlıyorum, ne anlıyoruz, bunu
anlatma ihtiyacı duydum ve bunun için de canlı
bir örnekten yola çıktım, İstanbul
Üniversitesinin kapısında yazan 2 tane ayetin
mealini, anlamını ifade ettim. Kur'an-ı
Kerim'den bölümlerin tamamı da okunabilir çünkü
Kur'an-ı Kerim sadece ve sadece ibadet esnasında
okunan bir metin değil, hayatımızın her
alanında. Hatta, ben Meclisteki konuşmaları
tarasam şu an içerisinde, pek çok arkadaşım
farkına varmadan ayetlerden feyiz alarak
cümleler kurabilir. Bu, son derece tabii bir
şeydir. Doğrusu, bunu bir suistimal olarak
anlamayı ve anlatmayı ben bir suistimal olarak
algılıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Zengin.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat
SANCAR
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7'nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk konuşma, Dünya
Gıda Günü münasebetiyle söz isteyen İzmir
Milletvekili Bedri Serter'e aittir.
28
|
Buyurun Sayın Serter.
Süreniz beş dakikadır.
BEDRİ SERTER (İzmir) - Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekillerim; bugün 16 Ekim Dünya Gıda Günü.
Gıda, insan hayatı için vazgeçilmez bir ihtiyaç,
gıdaya ulaşım ise bir insanlık hakkıdır.
Birleşmiş Milletler verilerine
göre, bugün dünya üzerinde 850 milyon kişi
açlıkla baş başa maalesef. Her gün dünya
üzerinde 5 yaş altı 5 milyon çocuk yetersiz
beslenme sonucu hayatını kaybetmekte.
Son yıllarda yaşanan küreselleşme
ve kentleşmeyle birlikte beslenme ve yeme
alışkanlıkları da maalesef çok değişti. Öte
taraftan, yine uluslararası verilere göre, 672
milyon insan obazite sorunuyla karşı karşıya,
1,3 milyar insan ise "kilolu" olarak
adlandırılmakta. Tümüyle yanlış beslenme, hazır
gıda ve sağlıksız yaşam bunun sonucu.
Tablo böyleyken, bugün dünyadaki
ve Türkiye'deki açlığın önüne nasıl geçebiliriz,
sağlıklı beslenmede nasıl yaşayabiliriz
farkındalığı yaratmak için söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, desteklerini
almaktan mutluluk duyduğum gıda mühendisleri
odalarına teşekkür ediyorum.
Yukarıda bahsettiğim açlık
nedeniyle memleketimizdeki ve dünyadaki ölümler
gerçekten insanlık ayıbı. Türkiye'deki durumu
ele alacak olursak TÜRK-İŞ verilerine göre
2019'da 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.075
lira, asgari ücret 2.020 lira. Yine TÜRK-İŞ
verilerine göre yıllık gıda enflasyonu, çok
üzücü bir şekilde, yüzde 23'ler düzeyinde,
Hükûmetin bize açıkladığı enflasyon ise yüzde 9.
Bugün gelinen noktada Türkiye'de açlık sınırının
altında 22,5 milyon insan yaşamakta. Bu verilere
göre, on yedi yıllık AKP iktidarında gelinen son
nokta; Türk halkı açlıktan kıvranıyor,
işsizlikten kıvranıyor, her 4 kişiden 1'i de
yatağa aç yatmakta.
"Gıda" dedik mi aklımıza ilk,
tarım ve hayvancılık gelmekte ama 2019 yılında
çiftçi sebzesini tarlada gübre olarak sürmekte,
inekleri olan çiftçi kardeşlerimiz ve ziraatla
ilgilenen insanlarımız ineklerini et olarak
satıp paralarını kazanarak borçlarını kapatmaya
uğraşmakta. Benim ilim İzmir, Türkiye'nin bu
konuda örnek illerinden biridir; tohum
takaslarıyla, yerel yönetimlerin çiftçiyi
desteklemesiyle, sütçüyü desteklemesiyle farkını
fark ettirmiştir, tüm Türkiye'ye bu konuda
örnektir. Bugün de çok güzel bir gelişim oldu,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Tire Süt
Kooperatifinden 100 bin adet sütü çocuklarımıza
dağıttı. Olumlu bir gelişme bu da.
Tabii ki "gıda" denince akla ilk
yiyecek ve içecek gelmekte. Bunlara da sağlıkla
kavuşmak mecburiyetindeyiz. Bu konu da en doğal
şekliyle kaliteli öğretmenlerin donanımlı
okullarda yetiştirdiği gıda mühendisleriyle
ancak gerçekleşmektedir ve gıdayla uğraşan her
kurum ve kuruluşun deneyimli gıda mühendisi
bulundurmasının mecbur tutulması gerekmektedir.
Gıda mühendislerinin istihdam edilmesi son
derece işlevsel ve önemlidir ama sorun, gıda
mühendisliği fakültelerinden kaliteli ve yeterli
bilgiyle donatılmış akademisyenlerce
yetiştirilip mezun olmuş gıda mühendislerimizin
azlığıdır. Okul ismi vermeyeceğim. Orta
Anadolu'da bir şehrimizde, çok kıymetli bir
şehrimizde bir üniversitemizin gıda mühendisliği
fakültesi bu sene 60 öğrenci dört yıllık
eğitime, 60 öğrenci de iki yıllık eğitime
almıştır. Öğretmenler ise sadece 1 doçent ve 1
asistandır. Takdir Meclise kalıyor.
Sadece bina yapıp, güzel binalar
yapıp içinde boş, öğrencisiz ve öğretmensiz
binaları üniversite diye yazmak hiçbir şey
getirmemektedir. Önemli olan içinin dolu,
öğretmenlerinin dolu ve öğrencilerinin de
kaliteyle yetişebileceği öğretim kurumunun
oluşmasıdır. Öğrenmek istiyorum; Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bu kadar çok yemek, gıda
tüketen kişi, çalışan varken Meclisimizde kaç
tane gıda mühendisi görev almaktadır diye
Meclisimizden bilgi almak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, bir dakika daha
süre ilave ediyorum Sayın Serter.
BEDRİ SERTER (Devamla) - Teşekkür
ederim Başkanım.
Tarım Bakanlığından da talebim,
eğitimli veyahut eğitimsiz yılda 4 bin mezun
veren gıda mühendislerinin istihdam olanaklarını
artırmamızdır. İşletmelere gıda mühendisi için
devletin destek vermesini beklemekteyim. Gıda
olan her yerde gıda mühendislerinin
istihdamlarını sağlayalım. Bu çok sayıda mezun
verme konusu her mesleğin sorunu. Dünya Gıda
Günü'nde "önce insan sağlığı, önce gıda
güvenliği" diyeceğimiz bir günde şu an bile
Türkiye'nin birçok yerinde gıda
zehirlenmelerinden hastaneye koşan insanlar
olmakta. Hane halkı gelirinin sadece yüzde
20'sinin gıda harcamalarına ayrıldığı bir ülkede
sağlıklı gıda tüketilmesini sağlamak önce Tarım
ve Sağlık Bakanlıklarının önceliği olmalıdır. En
önemlisi de bilinçli ve eğitimli gıda üreten
işletmelerin olmasıdır.
Diğer bir konu, bu işlere Tarım
Bakanlığı mı bakmakta, Sağlık Bakanlığı mı
bakmakta,
29
|
belediyeler mi bakmakta; her
yerde bu karışım olmakta ve sonuç
alınmamaktadır.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) -
Saray bakıyor, tek başına bakıyor.
BEDRİ SERTER (Devamla) -
Söylenecek çok şey var. Son söz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Serter, grup
başkan vekilleriyle anlaşmamız gereği bütün
konuşmalara sadece bir dakika ekleyeceğim.
BEDRİ SERTER (Devamla) - Peki,
çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Herkese saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Serter.
Gündem dışı ikinci konuşma, 13
Ekim 1923 Ankara'nın başkent oluşu münasebetiyle
söz isteyen Ankara Milletvekili Nevin Taşlıçay'a
aittir.
Buyurun Sayın Taşlıçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır. Sadece bir
dakika ekleyeceğim.
NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) - Sayın
Başkan, yüce Meclis; bugün Millî Mücadele'nin
başşehri Ankara'nın başkent oluşunun 96'ncı yıl
dönümü münasebetiyle gündem dışı konuşma almış
bulunmaktayım.
Türklüğün son başkenti,
omuzlarında insanlığın tüm yükünü taşıyan, bin
yıldır Türklükle yoğrulan bu kadim şehre nice
yıllar diliyorum. Hüseyin Gazi'ye, Şeyh Ali
Semerkandi'ye, Hacı Bayram-ı Veli'ye ve adını
sayamadığımız daha nice alplere, erenlere,
Ankara'nın başkent oluşundaki stratejik aklın
sahibi Mustafa Kemal Atatürk'e ve silah
arkadaşlarına bir kez daha rahmet diliyorum. Bin
yıldır bu toprakları yoğuran ve nihayet başşehir
yapan ruhun huzurunda saygıyla eğiliyorum.
Kıymetli milletvekilleri, dünya
başkentleri siyasetin olduğu kadar aynı zamanda
turizmin, kültürün, medeniyetin de başkentidir.
En doğudan en batıya, en kuzeyden en güneye tüm
dünyada böyledir. Başkentlerde tarih sergilenir,
kültürler tanıtılır, medeniyetler vitrine çıkar.
Hele kadim bir şehirse, tarihî süreklilik içinde
tüm hünerler sergilenir şehrin dört bir yanında.
Ve Ankara, beş bin yıllık tarihi
ile bin yıllık Türk-İslam şehri hüviyetiyle,
genç cumhuriyetin ev sahibi olarak hünerlerini
sergilemek için büyük bir turizm hamlesi
bekliyor. Başkent Ankara, 2023'e, ihya edilmiş
kültürel ve tarihî envanterleriyle, altyapısı
tamamlanmış kültür rotalarıyla, milyonlarca
turistin akınıyla girmelidir. Hedefimiz ve
beklentimiz budur.
Millî Mücadele'nin kahramanları,
Millî Mücadele'nin kalbinde tüm Türkiye'yle
buluşmayı ümit ediyor. Birinci Meclisten
Dikmen'e, Polatlı'dan, Çankaya'ya o günleri;
Mustafa Kemal Paşa'dan İsmet Paşa'ya, Kazım
Karabekir'den Fevzi Çakmak'a o kahramanları,
yolu Ankara'ya düşen herkese en iyi şekilde
anlatmalı ve yaşatmalıyız. Bu kapsamda, Türkiye
Cumhuriyeti'nin 100'üncü yılı kutlamalarına
yetişecek şekilde Ankara'nın yeniden ihya
edilmiş bir açık hava müzesine dönüşmesi
temennimizdir. Ankara, kültür ve tarih
turizminin, sağlık turizminin, termal turizmin,
kırsal turizmin, inanç turizminin, kongre
turizminin, hasat turizminin, hafta sonu
turizminin başkenti olabilecek tüm şartlara
sahiptir. Çözüm, her bir başlığın tek tek ele
alınıp yenilikçi projelerin hayata
geçirilmesindedir.
Çamlıdere'deki fosil ormanı
dünyanın gözbebeği olabilecek kalitededir.
Beypazarı'ndaki kanyonların dünyanın cazibe
merkezi olması, gerekli çalışmaların yapılması
hâlinde uzak bir ihtimal değildir. Termallerimiz
şifa dağıtmak için yeterli şartlara sahiptir.
Aromaterapi merkezleriyle Ayaş'ı ve
Kızılcahamam'ı hem termalin hem kongre
turizminin merkezi yapabiliriz. Tarihî Roma
Hamamı, Ankara Kalesi, tüm ihtişamıyla restore
edilmeyi bekliyor. Ulus, genç cumhuriyetin göz
bebeği, eski şaşaalı günlerini özlüyor.
Hamamönü'ndeki muhteşem dönüşüm bu bölgeyi de
kapsayacak şekilde genişletilmeli, Ulus'tan Hacı
Bayram-ı Veli'ye, Ankara Kalesi'nden Hamamönü'ne
o alan, beş binyıllık tarihi gururla
sergilemelidir. Anafartalar ve Ulus Çarşısı da
bu sayede yeniden canlandırılmalıdır.
Ayaş dutunu dalında, domatesini
tarlasında, Kalecik üzümünü bağında, Beypazarı
havucunu bahçesinde tüketiciyle buluşturmak
alternatif turizm olarak yanı başımızda. Buna en
çok da topraktan uzak büyüyen çocuklarımızın
ihtiyacı var. Ayrıca, 12 ürünle Türkiye'nin
coğrafi işaretli ürünlerine katkı veren
Ankara'nın, Ayaş domatesi, Ayaş dutu, Beypazarı
havucu, Ankara keçisi, Ankara tiftiği,
Beypazarı'nın 60 katlı baklavası da coğrafi
işaretli ürünler kapsamına girmelidir.
Kelebekler Vadisi, Işık Dağı,
Soğuksu, Kurtboğazı, Çubuk Barajı hafta sonu
turizmi için tur şirketlerinin ilgisini
bekliyor. Her hafta onlarca otobüs çevre illere
Ankaralıları taşıyorken Ankara'nın ilçeleri için
bu altyapıyı hazırladığımızda yöresel kalkınma
da kendiliğinden sağlanacaktır.
Gölbaşı, Ankara merkeze sadece on
beş dakika uzaklıktadır. Mogan Gölü'nü temizleme
çalışmalarına hız kazandırılması, bölgeye gelen
ziyaretçi sayısını artırarak, olta
balıkçılığının gelişmesi, bölgedeki at
çiftliklerinin daha fazla rağbet görmesi,
Gölbaşı'nda
30
|
bahçe turizminin gelişmesi
hususunda pozitif katkı sağlayarak bölgeye katma
değer kazandıracaktır ve Çubuk münbit bereketli
topraklarıyla, doğa harikası Karagöl'üyle ve
köyleriyle doğa turizmi kapsamında
desteklenmelidir. Doğaya koşmak isteyen
şehirlilerimiz için hem nefes alacak hem organik
beslenecek bir yer arıyorsak, Çubuk, turşusuyla,
büyükbaş hayvan ürünleriyle, sebzesiyle,
meyvesiyle yirmi dakika uzaklığımızdadır, bölge
halkı da tüm misafirperverliğiyle Ankaralıları
ağırlamaya hazır durumdadır. Tarihî derinliği
kadar manevi derinliği de haiz Ankara için
ayrıca inanç turizm rotası da çıkarılmalı ve tur
şirketlerini teşvik etmeliyiz. Ankara'da yatan
tarih geleceğin tapusudur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NEVİN TAŞLIÇAY (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakika sürenizi
başlatıyorum Sayın Taşlıçay.
NEVİN TAŞLIÇAY (Devamla) - Güdül,
binlerce yıllık Türklüğün damgalarını taşlarında
barındırmaktadır. Gelin, bu açık hava müzesini,
kaya resimlerini tanıtarak daha fazla
ziyaretçiyle buluşturalım. Ankara özelinde
gerçekleştirilecek bir turizm hamlesi
sandığımızdan çok daha fazla katma değer
yaratacaktır.
Sözlerime son vermeden savaşın
kartalı, barışın güvencini Türk ordusuna Barış
Pınarı Harekâtı'nda şanlı bir zafer diliyor,
şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Taşlıçay.
Gündem dışı üçüncü konuşma, Dünya
Gıda Günü münasebetiyle söz isteyen İzmir
Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı'ya aittir.
Buyurun Sayın Bölünmez Çankırı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (İzmir) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; her
yıl 16 Ekim tarihi Dünya Gıda Günü olarak
kutlanmaktadır. 1945 yılında kurulan Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü bugün kapsamında
iklim değişikliğinin tarımsal üretime etkisine,
önümüzdeki yıllardaki etkisi artması öngörülen
besin yetersizliğine, dünya genelindeki açlık ve
yoksulluk konularına dikkat çekmeyi, aynı
zamanda da herkesin güvenilir ve besleyici
gıdaya ulaşmasına katkı sunmayı hedeflemektedir.
Gıda israfı üzerinde durmamız
gereken en önemli temel konuların başında
geliyor. Çevre duyarlılığı projeleriyle
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
tarafından Sıfır Atık, Sıfır Açlık Ödülü'ne
layık görülen Sayın Emine Erdoğan
Hanımefendi'nin Sıfır Atık Projesi kapsamında
gıda israfıyla da yüzleşmekte ve mücadele
etmekteyiz. Dünya nüfusu 6.7 milyar olmasına
rağmen yılda 12 milyar insana gıda üretimi
yapılmakta ve neredeyse yarı yarıya bir israf
söz konusu olmaktadır. Açlık ortadan
kaldırılmadan sağlıklı bireyler ve nitelikli
eğitim gibi hedeflere ulaşmak mümkün değildir.
Dünyada herkese yetecek kadar gıda üretilmesine
rağmen her 9 kişiden 1'i açlık çekmektedir.
İstatistiksel olarak incelediğimizde dünyada
2019 yılında açlık çeken kişi sayısı 837 milyonu
geçmiştir. Aynı zamanda 1,6 milyar kişi aşırı
kiloludur. İşin en üzücü tarafıysa günde
ortalama 18 bin kişi açlıktan hayata gözlerini
yummakta. Çok fazla tüketen ya da kötü beslenen
kişiler ile yeterli gıda bulamayan kişiler
arasında bir denge kurulması gerekmektedir. Gıda
ve doğru beslenme sağlığın başı. Tohumun, gıda
kalitesinin de başladığı yerdir. Ne kadar
güvenilir ve kaliteli tohumunuz, gıdanız varsa o
derece sağlıklı olursunuz. Sadece bu topraklarda
yetişen yerli bitki çeşitliliğimizi korumamız,
bereketli topraklarımızdan yeterince faydalanma
noktasında atılım yapmamız gerektiğinin
farkındayız.
Türkiye, 12.500'e varan biyolojik
çeşitliliğe ev sahibiyken ve 18 bin buğday
çeşidiyle dünyanın tarım ambarıyken son yetmiş
yılda bu çeşitliliği kaybetmektedir. Bu sürede
tamamen doğal, değişen çevre ve koşullara uyum
sağlamayan yerel tohumların kullanımı
azaltılmış, nüfusun artışıyla birlikte
geleneksel tarımdan endüstriyel tarıma
geçilmiştir. Sahip olduğumuzun farkında
olduğumuz ata tohumlarımızın gelecek nesillere
aktarılması konusunda ciddi proje çalışmaları
gerçekleştirmekteyiz.
Mücadele etmemiz gereken başka
bir sorunsa su kaynaklarının azalması. 1999
yılında tarımda kullandığımız yer altı sularını
150 metre derinlikten çekmekteyken şu an 850
metrelerde zor buluyoruz. Kuraklık sorunuyla da
karşı karşıyayız. Mardin Ovası'na 2 ton olarak
ekimini gerçekleştirdiğimiz, Mezopotamya'nın
bilinen en eski ata tohumu olan Sorgül
buğdayından almış olduğumuz hasat rekoru 20
tondur. Geleneksel üretim teknikleriyle susuz,
gübresiz ve enerji ihtiyacı olmadan üretilen
yerel tohumlar sayesinde üretim maliyetlerini
minimum miktara indirgedik. Bu sayede,
çiftçilerimiz elde ettikleri geliri en yüksek
seviyeye çıkardı.
2011 yılında başlayan göçle
ülkemize gelen mülteciler arasında ülkelerinde
geleneksel tarım yöntemleriyle üretim yapmayı
bilen küçük çiftçi topluluklarının mevcut iyi
tarım uygulamalarını kendi çiftçilerimize
öğretiyor ve yerel tohumlarla buluşturarak
31
|
çoğaltılması ve nesillere
aktarılması için çalışıyoruz. Bu kapsamda,
Topraktan Tabağa Proje'mize entegre ettiğimiz
Suriyeli mülteci kadınlarla kültürel ve
geleneksel tarım bilgileriyle toprağımızı
kimyasallardan temizlemiş bulunmaktayız.
Projemiz kapsamında ilk yıl 35'i yerel, 35'i
Suriyeli mülteci kadın çiftçimize tarım
uygulamaları eğitimi verdik. Şu an yerel ve
Suriyeli mülteci olmak üzere toplamda 350 kadın,
17 çiftlik sahibi ve 24 kadın mühendisimizle
projemiz üzerinde çalışmalar sürdürüyoruz.
Başka bir projemize gelince,
Türkiye'de Ankara, İstanbul, İzmir, Mardin,
Adana ve Şanlıurfa olmak üzere 6 ilimizde geçici
koruma altındaki Suriyelilere ve yerel
dezavantajlı gruplara gastronomi eğitimiyle iş
imkânı sunmayı amaçladığımız Mutfakta Umut Var
Proje'mizde çalışmaları sürdürmekteyiz.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
tarafından sağlanan fonla yıllık 600 kişiye
nitelikli gastronomi eğitimi ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın
Bölünmez Çankırı.
Buyurun.
CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla)
- … eğitim sonunda aşçı yardımcılığı sertifikası
verilmesi, aynı zamanda projemizin uygulandığı
illerde de gastronomi ve turizm eğitimi veren
meslek liselerinin mevcut koşullarının
iyileştirilmesini hedefliyoruz.
Dünya Gıda Gününün insanlığın
yeterli miktarda, ihtiyaçlarını karşılayacak,
inanç ve kültüre uygun, sağlıklı, güvenli gıdaya
ulaşabilmesine vesile olması ümidiyle üretmeye
ve mevcut çalışmalarımızı layıkıyla sürdürmeye
devam edeceğiz.
Proje çalışmalarımızla yakından
ilgilenen ve verdikleri destek ve yardımlarından
ötürü, başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan ve kıymetli eşleri Sayın Emine Erdoğan
olmak üzere ilgili bakanlıklarımıza şükranlarımı
sunuyorum.
Barış Pınarı Harekâtı kapsamında
ülkemizin sınırları, huzuru ve güvenliği için
hain terör örgütleriyle mücadele eden kahraman
ordumuza Rabb'imden muvaffakiyet diliyorum.
Terör örgütleriyle olan mücadelemizi
kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğimizi ifade
ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Bölünmez Çankırı.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
sisteme giren ilk on beş milletvekiline
yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Yalım… Yok.
Sayın Kaboğlu galiba Sayın
Yalım'ın yerine konuşacak.
Buyurun Sayın Kaboğlu…
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul)
- Teşekkürler Sayın Başkan.
2017 Anayasa değişikliği
uygulamasında dış politika dâhil karşılaşılan
sorunları meşru kılmak veya Anayasa'ya aykırı
yasaları savunmak için sıkça "Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi" kavramı kullanılmakta. Oysa bu
kavramın anayasal dayanağı ve bağlayıcı özelliği
yoktur. Siyasal niteleme ile anayasal normatif
değer birbirinden farklıdır. Siyasal niteleme
Anayasa'ya aykırı işlem ve eylemlerin dayanağını
oluşturamaz. Yüce Meclis yasama faaliyetinde
ancak Anayasa'nın açık ve amir hükümlerini ölçüt
alabilir. Anayasa'ya aykırı bir yasa
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi gerekçesiyle
asla Anayasa'ya uygun yasa hâline getirilemez.
Teşekkürler.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yani
takıla takıla ona mı takıldın be hoca?
BAŞKAN - Sayın Beko…
KANİ BEKO (İzmir) - Sevgili
milletvekilleri, sen dur demezsen madenler
felaketin olacak, milyonlarca ton sülfürik asit
kullanılacak, asit buharı nedeniyle asit
yağmurları oluşacak, dünyanın en bereketli
toprakları çölleşme tehlikesiyle yüz yüze
kalacak, nikel için dağlar oyulacak, kayalar
patlatılacak, nikel tozları toprağa, havaya,
suya karışacak -ham nikel tozları kanser
yapıcıdır- en başlıca hastalık tehdidi kanser
olacak. Maden için bütün yer altı suyu
kullanılacak, toprağı sulayacak; hayvanlar,
insanlar ve tüm canlılar için içecek su
kalmayacak. Maden için milyonlarca ağaç
kesilecek, ormanlar yok olacak, iklimin
kaybolacak, erozyon tehdidi insanlığı bekleyen
bir başka tehdit olacak. Toprağına, havana,
suyuna, ormanına, geleceğine eğer sahip
çıkmazsan madenler senin felaketin olacak.
Kanser olmak istemiyorsan, susuz kalmak
istemiyorsan, topraksız kalmak istemiyorsan,
başımıza asit yağsın istemiyorsan, temiz hava
solumak istiyorsan, sağlıklı bir gelecek
istiyorsan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
32
|
KANİ BEKO (İzmir) -
BAŞKAN - Sayın Şeker…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
"Tarih tekerrürden ibarettir."
derler. Kıbrıs'ta, Türklerin çocuk, kadın,
erkek, yaşlı demeden katledilmesi üzerine,
1964'te İsmet İnönü Hükûmeti Kıbrıs'a müdahale
edeceğini duyurur, ABD devreye girerek
müdahaleyi askıya aldırır. 1974'te, Amerika'ya
rağmen Başbakan Bülent Ecevit "Biz aslında savaş
için değil barış için adaya gidiyoruz." diyerek
barış harekâtını başlatır ve arkasından
ambargolar başlar. Bugün de Amerika'ya ve
Avrupa'ya rağmen, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğan'ın "Suriye'nin kuzeyinde PKK/YPG
ve DEAŞ terör örgütlerine karşı Barış Pınarı
Harekâtı başlamıştır." talimatıyla birlikte,
tıpkı 1974'teki Kıbrıs Barış Harekâtı'nda olduğu
gibi, Amerika başta olmak üzere ambargolar bir
bir açıklanıyor. Ne yaparsanız yapın, siz
ambargo koydukça biz güçleniyoruz, savunma
sanayimiz yüzde 100'lere doğru tırmanıyor,
Mehmetçik ilerliyor. Evet, tarih yine tekerrür
ediyor.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Aydın...
MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın
Başkan, ben konuşacağım.
BAŞKAN - Sayın Bakan, zaten
15'inci sırada adınız var.
Buyurun.
MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın
Başkan, Suriye'de Barış Pınarı Harekâtı'nda
görev yapan Mehmetçik'imize başarılar diliyor,
görevlerini tamamlayarak sağ salim evlerine
dönmelerini temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün
Türkiye'nin yaşadığı güvenlik sorunlarının
kaynağı, AKP'nin dış politikadaki Yeni Osmanlıcı
ve Müslüman Kardeşler çizgisindeki tutumudur. Bu
anlayış, Türkiye'yi millî dış politikası olan
komşularıyla iyi ilişki ve "Yurtta barış,
dünyada barış." ilkelerinden uzaklaştırmıştır.
Dünyanın her yerinden gelen selefi teröristler,
açık sınır kapısı politikası sayesinde
sınırlarımızdan geçerek Suriye'ye kan, gözyaşı,
ölüm götürdüler, döndüler aynı kan ve gözyaşını
bizim ülkemize de getirdiler. Bugün sınırımızda
PYD-YPG varsa, bunun sebebi Suriye'nin
istikrarsızlığa sürüklenmesi ve oluşan otorite
boşluğunun terör örgütlerince kullanılmasıdır.
Bugün yaşadığımız ulusal güvenlik sorunlarının
ve dış politikadaki yalnızlığımızın sorumlusu
AKP'dir.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Durmuşoğlu…
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Suriye'nin kuzeyinde PKK, YPG ve
DEAŞ terör örgütlerine karşı başlattığımız Barış
Pınarı Harekâtı'nın 8'inci günündeyiz. An
itibarıyla Fırat'ın doğusunda 637 PKK/YPG'li
terörist etkisiz hâle getirildi. Silahlı
Kuvvetlerimizin operasyonları büyük bir
kararlılıkla devam ederken "Harekâtı durdurun."
diye bize baskı yapıyorlar, yaptırımlar
açıklıyorlar. TRT World başta olmak üzere,
dünyaya açılan haber kaynaklarımızı susturmaya
çalışıyorlar ama başaramayacaklar.
Tüm dünya bilmelidir ki amacımız,
güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör
koridorunu yok etmek ve oluşturacağımız güvenli
bölge sayesinde Suriyeli sığınmacıların
ülkelerine dönmelerini sağlamaktır.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan'ın söylediği gibi, son haftada
şahit olduğumuz tepkiler bölgemize ve ülkemize
yönelik kimlerin hesabını bozduğumuzun birer
ispatıdır.
Türkiye, Barış Pınarı
Harekâtı'yla en az 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı
kadar hayati önemde bir adım atmıştır.
Tehditlere ve baskılara aldırmadan harekâtımızı
sonuna kadar götürmekte kararlıyız. Rabb'im
vatanımızı, milletimizi ve bayrağımızı düşmanın
şerrinden korusun, kahraman ordumuzun yar ve
yardımcısı olsun, bu büyük harekâtta ülkemizi
muzaffer kılsın.
BAŞKAN - Sayın Taşkın…
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütünün kuruluş tarihi olan 16 Ekim, Dünya
Gıda Günü olarak her yıl bir tema çerçevesinde
kutlanmakta olup bu yılki teması "Eylemlerimiz
33
|
Geleceğimizdir" "Sağlıklı
Beslenmeyle Açlığa Son Vermiş Bir Dünya" olarak
belirlenmiştir.
Birleşmiş Milletler verilerine
göre küreselleşme, kentleşme ve gelir artışı
sonucu sağlıksız beslenme, dünyada bulaşıcı
olmayan hastalıklarda ölümlere sebep olan risk
faktörlerinin başına geliyor. Dünya genelinde
yaklaşık 8 milyon kişi obeziteyle mücadele
ederken 820 milyonu aşkın insan ise açlık
çekiyor. Dünyada her yıl üretilen gıdaların
yaklaşık 1,3 milyar tonu yani üçte 1'i ise israf
edilmekte.
Tüm bu zorluklar içerisinde
kimsenin açlık çekmediği bir dünya temennisiyle
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kaya…
AHMET KAYA (Trabzon) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanı katıldığı bir programda "Geçici
işçilerimizle alakalı bir söz vermiştik.
Hamdolsun, sözümüzü tuttuk, geçici işçi
kardeşlerimizin çalışma sürelerini 9 ay 29 güne
kadar uzattık." demiştir. Tüm mevsimlik
işçilerimiz gibi ÇAYKUR'da çalışan mevsimlik
işçilerimiz de bu açıklamayla umutlanmıştır
ancak işin aslı sonradan ortaya çıkmıştır. Sayın
Bakanın müjdelediği düzenleme, yalnızca Tarım ve
Orman Bakanlığında araştırma ve proje
faaliyetlerine ait işleri yürüten 1.064 geçici
işçimizi kapsamaktadır. ÇAYKUR'da çalışan
yaklaşık 9.500 mevsimlik işçimiz yine unutulmuş
ve âdeta hayal kırıklığına uğratılmıştır.
Buradan Hükûmet yetkililerine bir kez daha
çağrıda bulunuyoruz ve elinizi vicdanınıza koyun
diyoruz. Türkiye'de bugün on iki ay çalışan
insanlar geçinemezken altı aydan daha az çalışan
ÇAYKUR mevsimlik işçilerimiz nasıl geçinsinler?
ÇAYKUR'da çalışan mevsimlik işçilerimizin de
derdine derman olunmasını ve çalışma sürelerinin
uzatılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Özsoy…
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
üzere, 13-17 Ekim tarihleri arası
İmam-Hatipliler Haftası olarak kutlanmaktadır.
İlim, irfan ve hikmet yolunda öncülerin izinde
bir yürüyüş olan imam-hatip okullarının
kuruluşunun 68'inci yıl dönümünün hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
Kapısına kilit vurulmak,
öğrencilerinin geleceği karartılmak istenen
imam-hatipliler bu ülkeye cumhurbaşkanı,
başbakan, bakan, milletvekili, belediye başkanı,
bürokrat ve bilim insanları yetiştirmiş seçkin
eğitim kurumlarıdır.
Türkiye'de imam-hatiplerin
kurucusu ve ilk hocası imam-hatip neslinin
öncüsü, gençliğin ihyası için ömrünü adamış
merhum Celaleddin Ökten Hocamızı da bu vesileyle
imam-hatip lisesi mezunu bir milletvekili olarak
rahmetle ve minnetle yâd ediyorum, Allah ondan
ve bu davaya hizmet edenlerden razı olsun.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Gökçel…
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Sayın
Başkan, ekonomik kriz nedeniyle Mersin'de 7
binden fazla esnaf kepenk kapattı. Vergi borcu
bulunan esnafın banka hesaplarına elektronik
haciz uygulandı. Ekonomik kriz nedeniyle zor
günler geçiren esnaf bankadaki parasını
kullanamıyor. Daha önce vergi ve prim borçlarını
yapılandırıp bunları zamanında ödeyemediği için
yapılandırması iptal olanlar bugün büyük
borçlarla karşı karşıya. Esnaf temerrüde düştü
ve esnaflarımızın dükkânlarına haciz getirildi,
araçları bağlandı. Esnaf çalışsın ki borcunu
ödesin. Siz esnafa haciz koyarsanız, araçlarını
bağlarsanız esnafımız ve üreticilerimiz borcunu
nasıl ödeyecek? Tüm esnafımızın piyasaya olan
çek, senet, kredi borçlarıyla, sosyal güvenlik
borçları ve vergi borçları ertelenmelidir.
Önceki dönem yapılandırması bozulanları da
kapsayacak şekilde yeni bir borç
yapılandırmasına acil ihtiyaç duyulmaktadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Yılmaz…
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Son üç yıldır Amerikan beyaz
kelebeği Batı Karadeniz Bölgesinde başta fındık
tarımı yapılan araziler olmak üzere orman
alanlarını da ciddi oranda tehdit etmektedir.
Dut ve dişbudak ağaçlarından yayılan Amerikan
kelebeği fındık rekoltesinde yüzde 40'lara varan
zarar vermektedir. Tarım müdürlükleri ve Tarım
Bakanlığı durumun vahametinin farkında
34
|
olmasalar gerek ki yılda bir
sefer kimyasal ilaç dağıtarak mücadele
edebileceklerini zannetmektedirler.
Bakanlığımızın yapması gereken zararlı, bulaşmış
ve bulaşması muhtemel alanların bir an önce
tespit edilip biyolojik, fiziksel ve kimyasal
mücadelenin birlikte yapılmasıdır. Amerika'dan
gelen Trump'tan sonraki en büyük zararlı
Amerikan beyaz kelebeğidir diyorum ve
mücadelenin etkin bir şekilde yapılması
gerektiğini düşünüyorum.
BAŞKAN - Sayın Aydemir…
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) -
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Erzurum Karaçoban ilçemizden Kürt
menşeli bir grup dadaşın mesajını aktarmak
istiyorum, aynen şöyle söylüyorlar: "Manasını
millî iradenin kardeşlik imanı, duruşunu asil
milletimizin birlik ve beraberlik
kararlılığından alan Gazi Meclisimize şükran
beyanımızdır: Barış Pınarlarını kurutmaya
kalkışan insanlık düşmanlarına karşı destansı
mücadele sergileyen ordumuza verdiği destekle
Yüce Meclisimize, bir kere daha tarih
yazdırdığından, minnettarlığımızı ifade
ediyoruz. Küresel hafızaya, Akif'imizin
ifadesiyle: 'Değil mi cephemizin sinesinde iman
bir; sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan
bir; değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz;
cihan yıkılsa, emin ol bu cephe sarsılmaz!'
kaydını düşen milletvekillerimize, parti
gruplarımıza tekraren minnettarlığımızı ifade
ediyoruz, şehitlerimize rahmet diliyoruz."
BAŞKAN - Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
696 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'yle, taşeron çalışanlar için düzenleme
yapıldı. KİT'lerde çalışanlara, kamudaki kiralık
araç şoförlerine, hastane bilgi işlem
çalışanlarına, görüntüleme merkezi ve sosyal
tesis çalışanlarına kadro verilmedi; Orman
çalışanlarına, Karayollarında, Demiryollarında,
PTT'de çalışanlara kadro verilmedi. 8 Şubat
2018'de KİT'lere, kadro isteyen işçilere
Cumhurbaşkanı Sivas'ta "Biz kadroyu verdik,
bitti." dedikten dokuz ay sonra nihayet bugün
-Resmî Gazete'de- kamu iktisadi teşebbüslerinde
çalışanlara kadro verilebildi; bu bağlamda,
emekçilerin mücadelesi sonuç verdi. Hizmet alımı
sözleşmesine takılan başta kamudaki kiralık araç
şoförleri olmak üzere taşeronda çalışan olarak
kalanların tamamı kadroya alınmalıdır. Kamuda
taşeron olarak çalışma uygulaması sona ermeli;
asıl işi yapana asıl kadro verilmesinin
ötesinde, eşit işe eşit ücret verilmelidir.
BAŞKAN - Sayın Adıgüzel…
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ülkemizde dar gelirli birçok
insan yüksek vergi yüküyle ezilirken Tarım
Bakanlığının, önümüzdeki günlerde sıfır gümrük
vergisiyle ayçiçeği ithalatı için hazırlık
yaptığı haberleri geliyor. Yürütmenin başı Sayın
Erdoğan'ın, Tarım Bakanının Türk üreticisinin
aleyhine olacak bu çalışmasından, vergi
muafiyetiyle devlete zarar uğratacağından,
özellikle de bazı ithalatçı firmalara ayrıcalık
tanınacağından haberi var mıdır? Çünkü
kamuoyunda Sayın Bakana şahsi ve siyasi
yakınlığı olan bazı firmaların gözetileceği,
onlara daha fazla ithalat hakkı verileceği
iddiaları var. Yapılması gerekenler şunlardır:
1) Ayçiçeği ithalatı yerli stoklar bitip ihtiyaç
doğduğu zaman her firmaya eşit hak tanınarak
yapılmalıdır. 2) Sıfır gümrük vergisiyle
ayçiçeği ithalatı ancak ve ancak tüketiciye
raflardaki fiyata tamamı indirim sağlayacak
şekilde olmalıdır yoksa bu ithalatçı firmalara
rant sağlamaktan, devleti zarara uğratmaktan öte
gitmez. 3) Ayçiçeğinde uzun yıllardır ton başına
40 lira olan destekleme artırılmalı, üretim
teşvik edilmelidir.
BAŞKAN - Sayın Filiz…
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 16 Ekim Dünya Gıda Günü ama
günümüzde açıklanan raporlar dünyada 821 milyon
kişinin açlık tehdidi altında olduğunu, açlık ve
yetersiz beslenmenin adaletsiz paylaşımdan
kaynaklandığını göstermektedir. Ülkemizde
uygulanan yanlış tarım politikaları sonucunda
çiftçi borç altında ezilmiş, tarımsal üretimden
ve toprağından koparılmış; mera, kışlak ve
yaylaların amacı dışında kullanımıyla saman dahi
ithal edilir hâle gelmiştir. Binlerce ziraat,
gıda ve kimya mühendisleri iş bulamamaktadır.
Türkiye'nin tarıma elverişli arazisi
Hollanda'nın 23 katı olmasına rağmen tarım
ürünleri ihracatı Hollanda'nın altıda 1'idir.
Yapısal sorunların ivedilikle çözülerek tarımın
Batı ülkelerinde olduğu gibi desteklenmesiyle
Türkiye'nin tarım potansiyeli tam olarak
kullanılabilir ve kendimize yeterli bir ülke
durumuna gelebiliriz diyor, Genel Kurula
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Kayan…
35
|
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Sayın
Başkan, bugün Dünya Gıda Günü. Sürdürülebilir
gıda üretimi, sürdürülebilir beslenme için temel
esastır. Tohum ıslahı, özellikle ülkemizde
geliştirilmesi gereken en büyük sektör
olmalıdır. "Hibrit tohum" adı altında yurt
dışından elde ettiğimiz tohumlar bir yıl
ekilebiliyor, bir sonraki yıla tohum kendisini
tekrar tohum olarak kullanma şansı vermiyor.
Bunun için özellikle ayçiçeği, kabak gibi ve
bunun yanında biber, domates, salatalık gibi
ürünlerde hibrit tohumların bir defalık olması
Türkiye'nin geleceği açısından büyük bir tehlike
arz etmektedir. Bunun için, gıda sektörünün daha
sağlıklı bir şekilde işlenmesi için ülkemizde
genetik mühendisliğinin mutlaka sağlıklı bir
şekilde ele alınması ve bunun sağlıklı bir
şekilde ele alınan gıda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Enginyurt.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın
Başkanım, Amerika, Vietnam'dan Pakistan'a,
Afganistan'dan Irak'a, Libya'dan Suriye'ye,
Kızılderili'sinden zencisine dünyanın en kanlı
katil devleti, emperyalist bir kan emicisi
olarak bugün Türkiye Cumhuriyeti devletine âdeta
savaş açmış ve hiç ilgisi olmadığı hâlde Türkiye
Cumhuriyeti devlet bankası Halkbankasını
Amerika'da yargılamaya kalkmıştır. Bir Türk
milliyetçisi olarak, Türk milletinin bir ferdi
olarak Türk milletini Halkbankasına destek
vermeye davet ediyorum, küçük ya da büyük bütün
yatırımlarımızı Halkbankasında değerlendirerek
bu dönemde kanlı katil, emperyalist Amerika'nın
ambargosunu suratına çarpalım diyor, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Yavuzyılmaz…
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) -
Sayın Başkan, Zonguldak'ta infial yaratan kız
meslek lisesini yıkıp yerine otopark yapmak
isteyen zihniyeti kınıyorum. Kız meslek lisesi,
binlerce mezunu, mevcut öğrencileri, fedakâr
öğretmenleri, özellikle kadınlara meslek
edindirme konusunda çok kıymetli bir görevi
üstlenen, mimari olarak estetik değeri yüksek
inşai açıdan sapasağlam bir okuldur; Ulu
Önder'imiz Mustafa Kemal Atatürk'ün kadınların
iş gücüne katılımıyla sağlanacak ülke kalkınması
projesinin Zonguldak'taki en güzel örneğidir.
Yetkililerin hastane ek bina projesi yapılırken
unuttuğu veya bilinçli olarak gözden kaçırdığı
bu otoparkı yapmak için Zonguldak'ın kalbi
kıymetindeki okulumuzu yıktırmayacağız.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
şimdi talepleri varsa grup başkan vekillerine
sırayla söz vereceğim.
Sayın Dervişoğlu…
DURSUN MUSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
- Yok, efendim.
BAŞKAN - Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yok,
efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) -
Teşekkürler.
Sayın Başkan, ben de "Sözüm yok."
demek isterdim ama çok yoğun baskıları tekrar
burada dile getirmek zorundayız. Partimize dönük
baskılar hiç durmuyor, dinmiyor. Birkaç saat
önce Şırnak'ın İdil ilçesinde Milletvekilimiz
Nuran İmir'in de aralarında olduğu
partililerimizin yapmak istediği basın
açıklaması sırasında polisler tarafından
müdahale edildi ve milletvekilimiz darp edildi;
hastaneye kaldırıldı. Hastaneden almak istediği
raporun da güvenlik güçlerince hastane
yetkilileri tehdit edilerek, baskı uygulanarak
alınması engellenmeye çalışılıyor; bunu
paylaşmak isterim. Milletvekillerimizin rutin
olarak her yerde şiddete maruz kalması, halkla
birlikte, üyelerimizle birlikte şiddete maruz
kalması artık çok rutin bir hâl aldı.
Yine, belediyelerimizden -dün
paylaşmıştık- Hakkâri, Nusaybin, Erciş,
Yüksekova belediye başkanlarımız hâlâ
gözaltında, gençlik meclisi sözcülerimiz ve 10
meclis üyesi arkadaşımızın gözaltı süreleri
devam ediyor.
Yine, Kürdistan Komünist Partisi
Genel Başkanı Sinan Çiftyürek sabaha karşı
Diyarbakır'daki evinde gözaltına alındı. Sinan
Çiftyürek, 67 yaşında ve böbrek hastasıdır.
Savaş karşıtı bir tutum sahibi olduğu için buna
maruz kaldı. Bu arkadaşlarımızın derhâl serbest
bırakılmasını talep ederiz.
Dün, burada -hemen kısaca bunu da
ifade edeyim, bitireyim Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar- yine Kürtçe konuştuğu için darp
edilen, daha sonra, elli günlük bir tedaviden
sonra yaşam mücadelesini kaybeden bir
vatandaştan, Şirin Tosun'dan söz etmiştik, şimdi
de Çanakkale'de böyle bir durum var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
36
|
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
Sayın Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Eşiyle
birlikte Çanakkale 18 Mart Üniversitesi
Hastanesinde tedavi görürken, tedavi gördüğü
odasında başka bir hastanın yakını tarafından,
Kürtçe konuştukları için "Burası Türkiye
Cumhuriyeti'dir." diyerek, elindeki şişeyle bu
hâle getiriyor bir Kürt'ü. Hani bazen kabul
etmiyoruz ya "Böyle bir durum yoktur." diyoruz
ama artık rutin bir hâl almış, Meclisin buna da
çare bulması, en azından çareyi şuradan
başlatması lazım: Bu ayrıştırıcı dilin -buradan
başlayarak ki- buranın yansıması olduğunu ve
buradaki partilerin de dışarıdaki
temsilcilerinin de konuşmalarının,
yaklaşımlarının yansıması olduğunu düşünüyoruz.
Buna da dikkat edilmesi gerekiyor diyorum,
teşekkür ediyorum.
Saygılar.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Kurtulan.
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) -
Başkanım, teşekkür ederim.
Bugün Dünya Gıda ve Tarım Günü
fakat gelinen noktada tarımın gayrisafi yurt içi
hasıla içindeki payı giderek düşüyor. 2010 yüzde
9 iken, bugün 5,8'lerde. Bu, AK PARTİ
hükûmetlerinin tarım politikalarında ne kadar
büyük yanlışlar içinde olduğunun tek başına
somut, net bir göstergesidir. Tarımsal hasıla
bakımından da keza tablo aynı. Türkiye'nin 2010
yılında tarım hasılası 52 milyar 592 milyon
dolarken bugün 42 milyar 517 milyon dolara
gerilediğini görmek mümkün. Arkadaşlarımız
"Efendim, dolar kurundan kaynaklı." diyebilir.
Burada hasılanın zaten dolar kuru da olsa TL
cinsinden de olsa artma trendinde olması
lazımken düşme trendinde olduğunu görüyoruz.
Gene, tarım sektörünün 2010
yılındaki istihdam payı yüzde 23,3 iken bugün
17,3'tür. Özetle baktığımızda, Türk tarımı ciddi
bir sorun yaşamakta. Türk tarımını bir sektör
olarak düşünürken burada tabii, dar gelirli
çiftçilerimizin, köylerde yaşayan
vatandaşlarımızın artık, yiyecek ekmeğe muhtaç
hâle geldiklerini de göz ardı edemeyiz.
Dolayısıyla söz alındığında AK PARTİ
hükûmetlerini destekleyen saygıdeğer
milletvekillerimizin çaresiz ve doğal olarak her
şeyde olduğu gibi, "Tarımda da iyi işler
yaptık." demeleri sadece Meclisi değil, sadece
milleti değil, kendilerini kandırmak demektir.
Tabii, Meclis çare müessesesidir, bu noktada da
Meclisin -parti ayrımı yapmaksızın söylüyorum-
bütün saygıdeğer milletvekillerinin Türk
çiftçisinin, Türk tarımının içinde bulunduğu
hâle yönelik tedbirler konusunda bir gayret ve
çaba içinde olması ve Hükûmeti de bu konuda
uyarması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Önümüzde
bütçe var, bu bütçe geldiğinde de bunları
konuşacağız. Ama şimdiden bu vesileyle söylemek
lazım ki çiftçinin içinde bulunduğu hâle
çiftçiyi, bu Hükûmet, AK PARTİ Hükûmetleri
düşürmüştür. Çözme konusunda, çiftçinin
refahını, huzurunu, mutluluğunu artırma
noktasında biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak her türlü katkıyı sunmaya, vermeye
hazırız. AK PARTİ Grubundan ve diğer gruplardan
da aynı çaba ve katkıyı doğal olarak görmek
isteriz.
Sayın Başkan, ikinci husus şudur:
Ulusal güvenliğimiz ve sınır güvenliğimizden
kaynaklı terörle mücadele gerekçesiyle bir
operasyon ve harekât yapıyoruz. Burada Dışişleri
Bakanının sunumu ve parti gruplarının
değerlendirmelerinde şu tespiti herkes yaptı:
Efendim, dünya bu operasyona tepkili. Dünya
tepki gösterecek diye karar almayız, ayrı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Geçmişte
de kimi operasyonlara yönelik tepkiler olmuştur,
Türkiye kendi ulusal güvenliğine uygun hareket
etmiştir. Ama bir şeyin altını çizmemiz lazım:
189 ülke var, hepsinde büyükelçimiz var
neredeyse. Ve gene bir sayın milletvekili
dünyanın desteğinin sağlanması konusunda
hepimizin çaba göstermesi gerektiğini söyledi
ama en çok çabayı takdir edersiniz ki
büyükelçilerin göstermesi gerekir. Ama son
dönemde AK PARTİ Hükûmetinin, yönetiminin
atadığı büyükelçilere baktığımızda hiçbirinin,
"hiçbiri" dersek yanlış olur ama büyük
çoğunluğunun eş, dost, akraba, ahbap-çavuş
ilişkisiyle ehliyete, liyakate bakılmaksınız
atandığını biliyoruz. Hâl böyle olunca da bu
büyükelçilerin oralarda yapması gereken asli
işleri yapma kabiliyet ve kapasitelerinin
olmadığı da bir gerçek. Bugün bütün dünya ağız
birliği etmişçesine Türkiye'ye yönelik olumsuz
bir…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bağlayalım Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) -
Bağlıyorum Efendim.
Bugün bütün dünya ağız birliği,
dil birliği etmişçesine Türkiye'ye yönelik
olarak aynı şeyi söylüyorsa, siz de yani Hükûmet
de yürütme de şu büyükelçileri atarken biraz
daha ehliyete, liyakate, Türk dış politikasının
geleneksel değerlerine, üslubuna, anlayışına
vakıf ve sahip büyükelçilerin atanması konusunda
dikkatli olmak zorundadır. AK PARTİ'ye mensup,
AK PARTİ'ye yandaş, AK PARTİ'de geçmişte görev
almış herkesin büyükelçi olması
37
|
gerekmez. Türkiye, üzülerek
söylemek gerekirse, artık bir parti devletine
dönüşmüştür, bu büyükelçi atamaları da bunun en
somut göstergesidir.
Yüce Genel Kurulun, takdir, bilgi
ve ilgisine arz ettim efendim.
Teşekkürler.
BAŞKAN - Teşekkürler.
Sayın Zengin, buyurun
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; çok kısaca
şunu ifade etmek istiyorum: İki haftadır
Meclisimizin gündeminde adli yargıya dair önemli
bir kanun teklifini görüşüyoruz, hak ve
özgürlüklerin daha etkin kullanımıyla alakalı
olarak. Destek vererek, aynı zamanda
itirazlarıyla da bu kanunun şekillenmesine Genel
Kurulumuzda vekillerimiz destek veriyorlar.
Bugün inşallah tamamlayacağımızı ümit ediyorum.
Bu manada, emeği geçen arkadaşlarıma şimdiden
teşekkür ediyorum. İnşallah hayırlı bir akşamla
tamamlayacağız.
Sağ olunuz.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Zengin.
Değerli milletvekilleri, alınan
karar gereğince gündemin "Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Genel Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Birinci sırada yer alan,
Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili
Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan
ile 62 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1- Afyonkarahisar Milletvekili
Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat
Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili
Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105)(x)
BAŞKAN - Komisyon?
Yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzük'ün
91'inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen 105 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
birinci bölümünde yer alan 18'inci maddenin
önerge işleminde kalınmıştı.
18'inci madde üzerinde 3 adet
önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına
göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
18'nci maddesinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Garo Paylan Kemal
Bülbül
Gaziantep Diyarbakır Antalya
Züleyha Gülüm Mahmut Celadet
Gaydalı Kemal Peköz
İstanbul Bitlis Adana
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde
Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Paylan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Suriye'nin
kuzeyine bir saldırıda bulunuyoruz. Orada
insanlar yaşıyor. Hani, şu "şerit" diye
planladığınız yer var ya, Sayın Cumhurbaşkanının
haritada gösterdiği yer; orada 1 milyondan fazla
insan yaşıyor. Kim bu insanlar arkadaşlar?
Bizlerin akrabaları. Orada Türkmenler, Kürtler,
Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler var
yani bizlerin akrabaları var. Biz şu anda akraba
akraba birbirimizi öldürüyoruz, kardeş kardeşi
38
|
öldürüyor, amca yeğenini
öldürüyor; böyle bir şeye de bu Meclis sessiz
kalıyor.
Değerli arkadaşlar, bu sınırı
kimler çizdi? Oraya 1921'de bir sınır çizildi. O
sınırı görmemiş pek çok arkadaşımız vardır,
gidin, görün. Ya, sınır, köylerin içinden
geçiyor; bir evde konuşulan sınırın öbür
tarafından duyuluyor, bir şehirde bağırdığınız
zaman diğer şehirden el sallıyorlar. Bunlar
birbirinin akrabaları ve şu anda bu memleket
bütün kaynaklarıyla; tankıyla, topuyla,
silahıyla akrabalarımızı öldürüyor arkadaşlar.
Bunu kabul etmememiz lazım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
Teröristleri öldürüyoruz o silahlarla. Yalan
söylüyorsun.
METİN YAVUZ (Aydın) - Terörist
öldürüyoruz orada, akraba öldürmüyoruz.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın,
orada şehirler var, köyler var, yaşam var;
insanlar tarlalarını ekiyorlar, hayvanlarına
bakıyorlar ve biz ne diyoruz biliyor musunuz?
METİN YAVUZ (Aydın) - Ne
diyorsunuz?
GARO PAYLAN (Devamla) - "Orada
mevcut şehirlere 1 milyon insan
yerleştireceğiz." diyoruz.
METİN YAVUZ (Aydın) - Terörist
öldürüyoruz orada.
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Bizim
öyle akrabalarımız yok, teröristler öldürülüyor
orada.
GARO PAYLAN (Devamla) - 1 milyon
insanı nereye yerleştireceksiniz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bağır,
bağır, duymuyoruz, daha çok bağır!
GARO PAYLAN (Devamla) - Oradan şu
anda göç etmekte olan insanların evlerine
yerleştireceksiniz. Bu bir tehcirdir arkadaşlar.
Bu, aynı zamanda Birleşmiş Milletlerin tanımına
göre, Lemkin'in tanımına göre bir soykırım
girişimidir. Bunu kabul etmememiz gerekir.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Hadi
oradan! Türk Parlamentosundasın, Türk!
GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, demografiyle oynamak suçtur. Bakın,
demografiyle oynamak suçtur. 250 bin insan
yerinden yurdundan edilmiştir. Bu anlamda,
değerli arkadaşlar, 250 bin insan yerinden
edildi. Eğer bu operasyon başarılı olursa 1
milyon insan yerinden edilecek ve oraya kim
yerleşecek?
OLCAY KILAVUZ (Mersin) -
Allah'tan korkun ya, Allah'tan korkun!
METİN YAVUZ (Aydın) - Başarılı
olacak.
GARO PAYLAN (Devamla) - Cihatçı
Selefi unsurlar yerleşecek. Kimin planıydı bu?
Baba Esad'ın planıydı. Baba Esad bir Arap kemeri
yaratmak istiyordu. İşte, maalesef baba Esad'ın
planını şu anda Türkiye gerçekleştiriyor
arkadaşlar ve toplumsal travmalar yaratmak
pahasına bunu gerçekleştiriyor.
Bu operasyondan kimler kazanıyor
size söyleyeyim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sen
kaybediyorsun, kesin.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) -
Türkler kazanıyor, Türkler!
GARO PAYLAN (Devamla) - Rusya
kazanıyor arkadaşlar. Şahane senaryoyu yazdı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Terör
kaybediyor, terör kaybediyor!
GARO PAYLAN (Devamla) - Size yol
verdi ve maalesef şu anda kardeş kardeşi
Rusya'nın planı çerçevesinde öldürüyor. Bakın,
Ruslar -orta okulda hepimiz öğrendik- sıcak
denizlere inmek istiyordu, sayenizde sıcak
denizlere yerleştiler ve bütün güney sınırımız
Rusya hâkimiyeti altına geçmiş durumda.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) -
Nerenin vekilisin sen!
GARO PAYLAN (Devamla) - Başka kim
kazanıyor? İran kazanıyor arkadaşlar, keyfi
yerinde çünkü o hedeflenen Şii kuşağı yaratılmak
üzere. Bu anlamda ciddi olarak keyfi yerinde.
Başka kim kazanıyor? IŞİD
kazanıyor, net olarak IŞİD kazanıyor. IŞİD
hücreleri şu anda canlanmış durumda.
ABD değil ama Trump'ın hedefi
kazanıyor. Trump ne istiyordu? Çıkmak istiyordu.
Bunun için size yol verdi ve şu anda kardeş
kardeşi öldürürken Trump da istediğini alıyor,
askerlerini oradan çekiyor.
Başka kim kazanıyor arkadaşlar?
Türkiye'deki ırkçılık kazanıyor. İttihatçı,
tekçi düşünce kazanıyor, çoğulculuk kaybediyor
arkadaşlar. Hedeflenen şey de çoğulculuktur.
Suriye'nin kuzeyinde çoğulcu bir iddia
kazanıyordu, bir arada yaşama iradesi
kazanıyordu, insanlar birbirinin diline,
kimliğine, etnik kökenine saygı duyuyordu ama şu
anda eğer ki hedeflediğiniz şey başarılı olursa
tekçilik kazanmış olacak. Cerablus, Azez, Afrin
hattına gidin yalnızca selefi cihatçıları
görürsünüz. Bir tane başı açık kadın
göremezsiniz orada, yaşatmazlar. Tekçilik
vardır. Evet içlerinde Kürtler vardır,
Türkmenler vardır, Araplar vardır ama hepsi
selefi cihatçıdır. Bunun dışında da kimseye
yaşam hakkı vermezler.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - PKK
nerede, PKK?
GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, operasyona bütün dünya karşı, bütün
dünya bunu bir "işgal" olarak değerlendiriyor.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Hep
algı operasyonu.
GARO PAYLAN (Devamla) - AB karşı,
ABD karşı, bütün Avrupa ülkeleri karşı. Hadi
39
|
bunlara "Hristiyan" diyeceksiniz,
"Hristiyan birliği" diyeceksiniz, peki, Arap
birliği karşı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - PKK da
karşı, PYD de karşı.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) -
Türk'ün Türk'ten başka dostu yok.
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Devamla) - Peki,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
karşı.
HASAN KALYONCU (İzmir) -
Başbakanına bak Başbakanına.
GARO PAYLAN (Devamla) - O da bir
Türk. Kendisini kutluyorum. Bir Türk bugün
barışçı olmalıdır Kürt kardeşine karşı, Ermeni
kardeşine karşı. Kendisi aynen şunu demiştir:
"Barış Pınarı' desek de akan kandır." demiştir,
kan. Herkes Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanından ders almalı.
HASAN KALYONCU (İzmir) -
Başbakanına bak.
GARO PAYLAN (Devamla) - Başka kim
karşı? Filistin karşı. Niye? Çünkü İsrail de
aynı argümanlarla Filistin topraklarını işgal
etmektedir. Bunu Filistin çok iyi bildiği için
karşıdır çünkü Netanyahu'nun argümanları şu anda
Türkiye'deki maalesef bu savaşçı anlayışın
argümanlarının aynısıdır ve aynı argümanlarla
işgal girişiminde bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, El Kaide
destekliyormuş bu operasyonu, dikkatinizi
çekerim.
METİN YAVUZ (Aydın) - Allah
Allah.
GARO PAYLAN (Devamla) -
Kazananlar ve kaybedenler olarak bakalım lütfen
ve lütfen Erdoğan "fetih" derken "savaş" derken
Numan Kurtulmuş, "barış" diyenleri hapsetmekten
vazgeçin.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hiç
yakışmadı bu konuşma hiç.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Paylan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın
Başkan, bu konuşmacı öteden beri artık iyice
ortaya çıktığı üzere yine provokatif ve birtakım
yalan sözlerle Türkiye'nin girişimlerini, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin oradaki Barış Pınarı
Harekâtı'na yalanla, iftirayla kötüleme yolunu
seçti.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) -
"İsrail gibi" dedi ya.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ben öyle
kanaat sahibiyim ki bu kişi, özel yetiştirilmiş
bir ajan provokatördür. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, temiz bir dille konuşmaya davet edin.
BAŞKAN - Size söz vereceğim, size
söz vereceğim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Türkiye,
bu operasyonuyla…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır,
temiz bir dille konuşmaya davet edin.
BAŞKAN - Size söz vereceğim Sayın
Paylan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - …bütün
dünyaya insanlık ve medeniyet dersi vermektedir.
(MHP ve HDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bravo
Erkan Bey.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) -
"Ajan" diyemez arkadaş.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Soykırım
girişimini, işgal girişimini yapan PKK ve
YPG'dir. Bunu görmezden gelerek PKK, YPG ağzıyla
burada konuşamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Açalım mikrofonu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Türkiye,
dünyaya örnek bir mücadele veriyor terörle
mücadelede.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) -
İsrail'e benzetti ya.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Efendim,
biz, Batı'dan, Amerika'dan, ondan bundan icazet
alacak değiliz. İstikbalimiz, istiklalimiz için,
vatanımız için, ülkemizin varlığı, birliği,
bütünlüğü için, Suriye'nin güvenliği için ve
Suriye'nin kuzeyinde yaşayan insanların huzur ve
güvenliği için, bölgenin barışı için bu
mücadeleyi veriyor Türkiye.
Bu sözleri telin ediyorum ve
tekrarlamamasını tavsiye ediyorum çünkü
toplumumuzda yaratacağı infial maalesef hiç de
olumlu olmayacaktır, resmen tahrikkâr
konuşmalardır, özellikle ve kasıtla bu
konuşmaları yapıyor. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akçay.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Sayın
Başkan…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Paylan, yerinizden
söz vereyim.
Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, bir milletvekiline "ajan, provokatör"
dendi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - AK
PARTİ Grubu da konuşma…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) -
Bununla ilgili işlem yapmanızı talep ediyorum.
40
|
METİN YAVUZ (Aydın) - Ne işlemi
yapacak ki? "Soykırım" diyen sensin. Ajan olma
ihtimalini söyledi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - İşlemi
ona yapmak lazım, Paylan'a yapmak lazım işlemi.
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Seninle
ilgili de yapması lazım.
BAŞKAN - Bu kadar mı söylemek
istediğiniz?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır,
hayır, sonra söz talep ediyorum.
BAŞKAN - Söz isterseniz size söz
vereceğim yerinizden.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, sataşmadan söz istiyorum ama öncelikle
bu söze dair işlem yapmanızı talep ediyorum.
BAŞKAN - Değerlendireceğim.
(MHP ve HDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Asıl
sana işlem yapılması gerekiyor, sana.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Dervişoğlu,
gördüm, size söz vereceğim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Dervişoğlu'nun söz
talebi var.
Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
- Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, hatip kürsüde konuştu, çok
fazla da üzerinde konuşulması icap eden kelam
sarf etti. Çok sayıda argümandan yararlandı,
neticesi itibarıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine
verdiği yetkiyle kendi güvenliği ve milletinin
varlığı için sınırın ötesinde bir operasyon
yapıyor. Yapılan bu işlemin soykırım ve tehcirle
ilişkilendirilmesi, doğrusunu isterseniz,
tarafımdan fevkalade yadırganmış bir durumdur ve
düzeltilmesini istiyorum, ne demek istediğini de
bir yönüyle anlayabilmiş değilim.
Ayrıca, bu kabîl konularda kelam
sarf ederken tahrikkâr ifadelerden uzak durmak
lazım. Yani "Orada akrabalar birbirini
öldürüyor." derse, işte, akrabaların hepsi
burada.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
- Toplumun bütün kesimlerinden, bütün yaş
gruplarından, bütün gelir gruplarından insanlar
burada; Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir
yönüyle bakıldığında da bu ortalamayı veriyor.
Kanaatim ve inancım odur ki burada, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bulunanların bir tek
akrabası gitmemiştir. Eğer akrabasını kaybeden
varsa onlar da bizim güvenlik güçlerimiz
içindeki yiğit evlatlarımızdır; onları şükranla,
minnetle ve rahmetle bir kez daha anıyorum. Bu
tahrikkâr ifadelerin de Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kürsüsünden böylesine fütursuzca
kullanılmasını da kınıyor ve üzüntülerimi
bildiriyorum efendim. (İYİ PARTİ ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Zengin…
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; biraz evvel
çok kısa nezaketen bir girizgâh yapmıştım fakat
herhâlde havaya konuştuğumuzu görüyorum.
Şimdi, adli yargı paketimiz var,
bunu görüşüyoruz; çıkan hatibin hiç olmazsa adli
yargıya dair iki cümle bir kelam etmesini
bekliyorsunuz. Peki, ne işitiyorsunuz, ne
işitiyorsunuz? Her biri ayrı bir şey,
düzeltilmesi gereken, itiraz edilmesi gereken
cümleler. Bir defa, Türkiye Cumhuriyeti
askerinin yapmış olduğu bu çok önemli harekâtı
İsrail'in Filistin'i işgaline benzetiyor, benzer
argümanlar kullandığını söylüyor.
BÜLENT TURAN (İstanbul) -
Yazıklar olsun!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Bunu akıl
mantık alır mı? Yazıklar olsun hakikaten! El
insaf! El vicdan! El akıl! Hepsini arka arkaya
sıralamak lazım.
Devamına gelelim, diyor ki:
"Batı'ya Hristiyan diye itiraz edersiniz." Bunun
altındaki gizli mesajı telaffuz etmeyeceğim,
kendisi anlamıştır. Ne demek Hristiyan diye
itiraz edersiniz, nereden çıkıyor bu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Daha
beterini söylüyor, diyor ki: "Bölgede bir tane
başı açık kadın yok." Hakikaten vicdansızlık bu.
Niye? Bölmek lazım tabii, Hristiyan, Müslüman,
başı açık, örtülü; böl. Daha dün söyledim,
Selefi ya, Selefiliğin ne olduğunu izah etsin,
asacağım kendimi burada ya, ne demek Selefilik,
ne anlama geldiğini bilsin. Mümkün değil yani
böyle bir şey?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Garo ne
anlar selefiden, "selfie" çekmekten anlar.
41
|
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Devamına
geleceğim. Tehcir olduğunu söylüyor, bakın
tehcir. Bu ülkenin en en en önemli yaralarından
bir tanesini burada alet ediyor, ne alakası var
tehcirle? O toprakları o hâle getiren Suriye'nin
o bölgesini böylesine terörize eden biz miyiz
arkadaşlar daha bugün konuştuk?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - PKK,
YPG.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Aynen,
PKK, YPG, emperyalist güçler, orayı tamamen
kontrolsüz bir hâle getirdiler yani Türkiye
başına gelen bu felaketle nasıl mücadele edecek?
Daha fenasını söylüyorsunuz; soykırım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) -
Yazıklar olsun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Ya, bu
ülke insanına söylenebilecek en ağır laflardır.
İsrail'e benzet, Hristiyanlık aleyhine
çalıştığımızı söyle, başı açık kadınlara
saldırdığımızı söyle, soykırım, tehcir; bunun
adı tam bir bölücülüktür.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Tam
bölücülük Sayın Başkan, ceza gerekir buna.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın
Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Bu akşam
hep beraber arkada grup başkan vekili
arkadaşlarımız dedi ki: "Arkadaşlar,
konuşmacılarımızı azaltalım, sakin olalım,
birbirimizi en azından üzmeden incitmeden
fikirlerimizi biliyoruz yani aynı konuya dair
günlerdir tartışıyoruz." Benim ricam, Allah
rızası için ya, insanı alnının ortasından vuran
şu konuşmalar yapmayın, çok acayip insan
yaralanıyor gerçekten.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) -
Hanımefendi, asılmak, vurmak bunlar ne ya.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Bu millete
haksızlık etmeyiniz, söyleyeceğim son şey budur.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler.
Sayın Oluç…
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller;
şimdi, tabii bu tartışmalara devam edeceğiz.
Fakat gerçekten çok yakınımızdaki insanların
canı yanıyor. Bakın, biraz evvel İYİ PARTİ'nin
Sayın Grup Başkan Vekili dedi "Buradan belki
kimsenin yakını ölmemiştir." diye. Bizim grup
danışmanımızın -yukarıda çalışıyor şimdi-
amcaoğlu ve yeğeni Nusaybin'de iş yerlerinde
çalışırken bomba düşüyor ve 2 kişi ailesinden
kaybediyor. Şimdi efendim, bakın… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Terör bu
işte.
ERGÜN TAŞCI (Ordu) - Kim atmış,
söyle kim? Bu masum insanlara kim atmış,
amcasının oğluna bombayı kim atmış?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
Kimin attığını siz nereden biliyorsunuz, biz de
bilmiyoruz. Bir şey anlatmaya çalışıyoruz.
Anlatmaya çalıştığımız şu: Bir kere savaş
ortamına girildiği zaman bomba nereden geldi,
füze nereden uçtu bunların tartışmanın yeri bu
Meclis değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Siz Genelkurmay da mı oturuyorsunuz? Burası
Meclis. Biz siyasi bir şeyi tartıştığımız için
diyoruz ki: Savaş kötüdür, savaş başladığı zaman
savaş sırasında masum insanlar da ölür, askerler
de ölür. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERGÜN TAŞCI (Ordu) - Sen duymadın
galiba ne konuştuğumuzu.
BAŞKAN - Buyurun.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) -
Arkadaşlar, grup başkan vekiliniz konuşurken
konuşmayın, biz aynı şeyi yapmıyor muyuz?
BAŞKAN - Lütfen, değerli
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Susun,
yeter, haddinizi bilin!
FATMA KURTULAN (Mersin) - Grup
başkan vekili konuşurken dinleyin arkadaşlar,
bunu defalarca söyledik.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Lütfen, sakin olalım.
Buyurun Sayın Oluç, sözlerinizi
tamamlayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
Teşekkür ederim.
Yani anlatmaya çalıştığımız bu,
bir savaş ortamının herkesi yaralayabileceğini
en yakınımızdakilere bile acı verebileceğini
söylemek istiyordum, derdimi dinlemedikleri için
anlamadılar. Bunu bir belirtmiş olayım.
İkincisi: MHP Grup Başkan Vekili
Sayın Akçay'ın eleştirilerini anladık fakat yani
bir vekilimize ajan, provakatör tanımlaması
yapması gerçekten kabul edebileceğimiz bir şey
değil kesinlikle. Farklı fikirlerde olabiliriz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - İltifat
etmiş ya.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
42
|
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen
Sayın Oluç.
Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
Sert eleştirebiliriz ama ajan provakatör
tanımlaması kesinlikle kabul edilebilir bir şey
değildir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - iltifat
etmeye çalışmış.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
Biz bu konuda grup başkan vekilinin gereken
düzeltmeyi yapması gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Oluç.
Sayın Altay…
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Herhâlde bu Mecliste bulunan
bütün saygıdeğer milletvekillerimiz terörün bir
insanlık suçu olduğu noktasında hemfikirdir.
Bana ait bir söz vardır: "Hiçbir hak talebi
terörizme meşruiyet, teröriste masumiyet
sağlamaz, kazandırmaz." Bir söz daha var:
"Silahların gölgesinde barış çığlığı da
duyulmaz." Dolayısıyla buradan hareketle terör
bir insanlık suçudur, evet, ancak düşünceyi
yargılamak ve cezalandırmak da ona yakın bir
şeydir. Ben Sayın Paylan'ın konuştuklarının
büyük bir kısmına katılmam, bazı ifadelerini
reddederim, söylediği çok doğru şeyler de var.
Ama burası Meclisse, konuşma yeriyse herkes
düşüncesini özgürce söyleyecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bu
operasyona şüphesiz hepimiz farklı
pencerelerden, farklı zaviyelerden bakabiliriz;
bu, her siyasi partinin de hakkıdır, partilerin
görüşlerinin farklı olması işin doğasıdır.
Elbette millî politika da tek olur. Biz bu işe
böyle bakanlardanız. Yalnız ben başından beri
bir şey söyledim: Bu operasyon, bu Mecliste ve
diğer siyasi alanlarda iç politikanın, siyasi oy
konsolidasyonunun malzemesi olmamalıdır. Bütün
sayın milletvekillerimizi ve siyasi partileri bu
konuya riayet etmeye, haddim olmayarak, âcizane
davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
1.- Afyonkarahisar Milletvekili
Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat
Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili
Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı
105)---(Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
18'inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
"MADDE 18 - 5271 sayılı Kanunun
102 nci maddesinin birinci fıkrasındaki 'bir
yıldır.' ibaresi 'altı aydır.' ve ikinci
fıkrasındaki 'iki yıldır.' ibaresi 'bir yıl altı
aydır' olarak değiştirilmiş ve ikinci
fıkrasındaki 'toplam' ibaresinden sonra gelen
cümle yürürlükten kaldırılarak 'altı ayı
geçemez.' ibaresi eklenmiştir. "
Turan Aydoğan Alpay Antmen Zeynel
Emre
İstanbul Mersin İstanbul
Süleyman Bülbül Ali Mahir Başarır
Aydın Özer
Aydın Mersin Antalya
Ünal Demirtaş Rafet Zeybek
Zonguldak Antalya
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Mersin
Milletvekili Ali Mahir Başarır söz istemiştir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Başarır.
43
|
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) -
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Aylarca beklediğimiz,
vatandaşlarımızın beklediği, tutuklu ve
hükümlülerin beklediği yargı reformu nihayet
Meclise geldi. Evet, biz de bir reform
bekliyorduk ama bu maddelerin birçoğuna
baktığımız zaman, reformdan başka her şeye
benziyor. Üzüldüğüm nokta, aylarca insanların,
vatandaşların, masum tutuklu, hükümlülerin
duygularıyla boş yere oynanması. 2005 Ceza
Kanunu'nun tamamını değiştirdiniz, 2009'da bir
reform getirdiniz, yargıyı FETÖ'ye teslim
ettiniz, yine bir reform yapıyorsunuz. Bence siz
hiç reform yapmayın. Her yaptığınız reformdan
sonra ülke bir şekilde felakete gidiyor. Buraya
hak olarak verdiğiniz, bir hak olarak
tanımladığınız maddeleri, sekiz yüz beş yıl
önce, 1215'te Magna Carta'da elin oğlu
vatandaşlarına vermiş zaten. Şimdi avukatlarla
ilgili bazı hükümleri getirmişsiniz. Yeşil
pasaport getirmişsiniz. Avukatlarımızın çoğu
memleketlerinden Yargıtaya murafaaya gidecek yol
parasını bulamıyor, yurt dışına nasıl gidecek?
Bakın, her ilçeye demiyorum, her mahalleye hukuk
fakültesi açtınız. Veteriner, Fransız dili,
ilahiyatçıyı dekan olarak atadınız ve oradan
mezun olan binlerce avukatın bugün durumu
ortada. Bence reform yapmayın.
Değerli milletvekilleri, yargının
ne hâlde olduğunu bilmiyorsunuz. Bir olay
anlatayım, dün gerçekleşti, üzücü bir olay,
yargının ne hâlde olduğunu bilin, reformu öyle
yapmaya kalkın.
Hâkim Nilüfer Güvemli,
İstanbul'da görev yapıyordu; başarılı, dürüst,
onurlu bir hâkimdi; kimseden talimat almıyordu;
aynı zamanda şeker hastasıydı, ayaklarında
yaralar vardı, İstanbul'da tedavi görüyordu.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu nedensiz, sebepsiz,
zamansız bir şekilde Kahramanmaraş'a tayinini
çıkardı.
ARZU AYDIN (Bolu) - Orası
memleket değil mi, Kahramanmaraş?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) -
Memleket. Keşke siz de her memleketi bir
görseniz.
ARZU AYDIN (Bolu) - Görmediğimi
ne biliyorsun?
METİN YAVUZ (Aydın) - Allah
Allah! Bir sen görüyorsun sanki!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - Ve
ne acıdır ki, dilekçe verdi, "İstanbul'da,
Ankara'da tedavi olmam gerekiyor." dedi,
raporlarını sundu; kurum, raporların sahte
olduğunu iddia etti. Bu raporlar adli tıbba
gitti, adli tıpta raporların gerçek olduğu
ortaya çıktı. Üzüldü, kahroldu ve emekliye
ayrıldı. Dün de kendisini kaybettik, evet. İşte,
yargı bu hâlde. Neden bu Hâkimler ve Savcılar
Kurulu bu hâlde, biliyor musunuz? Siz
atıyorsunuz üyelerini. Anayasa Mahkemesi neden
bu hâlde? Siz atıyorsunuz. Reform
yapacakmışsınız; eğer bir reformdan
bahsedeceksek o kurulu özgürleştirin, özgür bir
kurul hâline gelsin. Bakın hâkimlere, partinizin
arka bahçesi hâline gelmiş. İlk kez "partili
hâkim" kavramını sizden öğrendik, yazık değil
mi?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - İdari
yargı…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - Ona
cevap veririm.
AKP'nin üyesi olmayan kişiler
hâkim, savcı olmuyor. Tutturmuşsunuz Mehmet
Moğultay, Seyfi Oktay. Evet, bakın, onlar
döneminde de hâkim atamaları oldu ama onların
döneminde atılan bir hâkim alçakça bu Meclisi
bombalamadı! (CHP sıralarından "Bravo!" sesleri,
alkışlar) Onlar döneminde atanan, ülkücü
düşünce, millî görüşteki hâkimler de var; hâlâ
görev yapıyor. Biliyor musunuz, o hâkim ve
savcılar şu anda ne başsavcı olabiliyor ne ağır
ceza başkanı olabiliyor. Neden? Dürüst insanlar
sizden talimat almıyor çünkü.
METİN YAVUZ (Aydın) - Allah
Allah!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) -
Evet.
METİN YAVUZ (Aydın) - Allah
Allah!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) -
Evet, evet. Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Oltan
Sungurlu…
ARZU AYDIN (Bolu) - Hiçbir hâkim,
savcıyı zan altında bırakamazsınız. Yargıyı zan
altında bırakamazsınız.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) -
Bunlar döneminde atanan hâkimlerde tek bir şeye
bakılıyordu; liyakate, puana, vatansever olup
olmadıklarına. Şimdi, on yedi yıldaki
bakanlarınıza bakıyorum, onları toplasak bir
Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay etmez etmez, bunu
bilin, etmez. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer
ki bir reform yapacaksanız, bakın, bu ülkede
akşam televizyon seyreden savcılar sabah
soruşturma açıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) -
Öğlen gözaltı kararı veriliyor, akşamüzeri
tutuklama veriliyor, altı ay sonra iddianame,
asliye ceza ve ağır ceza karar veriyor, Yargıtay
ve istinaf jet hızıyla onaylıyor bu kararı. İki
yıl sonra hak ihlali, beraat ediyor. Siz
vicdanlarınızda o iki yılın hesabını
vermezsiniz, sizde o vicdan yok ama mademki bir
reform yapacaksınız, 2005 öncesi olduğu gibi,
gelin, bu partili sulh ceza hâkimleriniz var ya,
onların vermiş olduğu karara hukuki ve cezai
sorumluluğu getirin.
ARZU AYDIN (Bolu) - Hukuk
devletinin hâkimlerini, savcılarını zan altında
bırakamazsınız.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) -
Hadi bakalım, iki yıl yatıp beraat eden bir
44
|
vatandaşımıza ödenecek tazminatı
o hâkime rücu edin, bir miktarını edin, bir
miktarını ödesin. Bir insanı tutuklarken bin
değil bin beş yüz kere düşünür. Reform budur.
Yapabiliyor musunuz? Yapamazsınız.
Bakın, dün yanlış…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - Son
olarak söylüyorum: Soruşturma aşamasında
takipsizlik kararı verilecek.
METİN YAVUZ (Aydın) - Hadi yeter
artık! Yeter artık!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) -
Beraat kararı verilecek, kovuşturma aşamasında,
ona son sözü İçişleri Bakanı söyleyecek.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ucube durum
yok. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Başarır.
Önergeyi oylarınıza…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - Son
cümlem…
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
cümlenizi.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) -
Eğer ki reform yapacaksanız çıkın sokağa,
cezaevlerine gidin, çek mağdurlarına bakın,
anlarsınız ama sokağa çıktığınız da yoktur.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Başarır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın Kurtulan, söz talebiniz mi
var?
FATMA KURTULAN (Mersin) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
FATMA KURTULAN (Mersin) -
Teşekkürler.
Sayın Başkan, az önce bir
talebimiz oldu, bir milletvekilimize "özel
yetiştirilmiş ajan" ve "provokatör" denildi.
Talebimiz oldu bunun düzeltilmesi gerektiği
yönünde ama geçildi. Biz böyle devam
edemeyeceğiz oturumlara. Meclisin bu
tartışmalarına dâhil olmamız çok zor. Talebimiz
grup olarak, bir ara verilmesini ve biraz
istişare yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.
METİN YAVUZ (Aydın) - İstişareyi
yapın.
BAŞKAN - Evet, teşekkürler Sayın
Kurtulan.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.51
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat
SANCAR
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7'nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
105 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine
devam etmeden önce kısa bir açıklama yapma
ihtiyacı duyuyorum.
İki gündür Genel Kurulda -bugün
de öyle oldu- gerilimi yükselten tartışmalar,
demokratik olgunluk içinde yürümesini
zorlaştıran konuşmalar ve tutumlar ortaya çıktı.
Bunun böyle olmaması gerektiğinin herkes
farkındadır diye düşünüyorum ama bunu yine
hatırlatmak istiyorum.
Özellikle şahıslara yönelik itham
edici, herhangi bir ağır suçlama içeren
ifadelerin kullanılmaması demokratik tartışma
adabı açısından, demokratik olgunluk açısından
son derece önemlidir. Esasen İç Tüzük de bu
konuda bizlere yükümlülük getirmektedir.
Bundan sonraki görüşmelerde başta
grup başkan vekilleri olmak üzere bütün
milletvekillerinin bu hususlara dikkat edeceğini
umut ediyorum, buna inanıyorum. Ayrıca,
hepinizden bunu bilhassa istirham ediyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi
105 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
45
|
1. Afyonkarahisar Milletvekili
Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat
Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili
Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
105)---(Devam)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
18'inci madde üzerindeki son
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 18'inci maddesiyle
değiştirilmekte olan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 102'nci maddesine eklenen dördüncü
fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
"(4) Her halükarda toplam
tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin
görevine girmeyen işler bakımından bir yıl, ağır
ceza mahkemesinin görevine giren işler
bakımından ise onsekiz ayı geçemez. 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım
Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde
tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren
suçlarda üç yılı geçemez.
Bu süreler savcının iddianame
hazırlama süresini de belirler."
Dursun Ataş Ayhan Erel Feridun
Bahşi
Kayseri Aksaray Antalya
Hasan Subaşı Behiç Çelik
Antalya Mersin
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Antalya
Milletvekili Hasan Subaşı'nın söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. 105 sıra Sayılı Kanun
Teklifi'nin 18'inci maddesiyle ilgili konuşmak
için söz almış bulunuyorum.
18'inci maddesi bildiğiniz üzere
tutuklamalarla ilgili bir düzenleme getiren
madde. Çok da önemli tutuklamalar çünkü 95 bine
ulaşmış tutuklama sayısı, 2018 yılında 150 bine
ulaşmıştır hükümlü sayısı. Dolayısıyla
cezaevleri dolmuştur ve de Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi sürekli Türkiye'yi tutuklamayla ilgili
mahkûm etmektedir. Bu yasada bir değişiklik
gerekmiştir gerçekten ama reform kapsamında
sayılır mı? Tabii ki bütünü hususundaki
konuşmalarımda da belirttiğim gibi bu yasa
reform teklifi yasası olmamakla birlikte ağır
cezalık işlerde bir yıla düşürülmesi, ağır
cezanın görevine girmeyen konularda da altı aya
düşürülmesi yine de yararlıdır. Bir nevi
savcıların inisiyatif alanını daraltmıştır çünkü
hepimizin bildiği gibi, savcılar tutukluluğu
yıllarca sürdürebilmekteydi iddianame bile
hazırlamadan ve kovuşturma süresini de nazara
aldığımızda yıllarca tutukluluk süresinin bir
infaz gibi Türkiye'de uygulandığını görüyorduk.
Hâlbuki tutuklamalar hepimizin bildiği gibi bir
tedbirdir ama Türkiye'de tedbir olmaktan çıkmış,
bir infaz gibi kullanılır olmuştur. Biz İYİ
PARTİ olarak bu sürelerin ağır ceza mahkemesinin
konusuna girmeyenlerde her hâlükârda bir yıl
olmasını önerdik. Ağır cezalık konularda, ağır
cezanın görevine giren hususlarda bir buçuk yıl,
terörle mücadele yasası kapsamında olanlarda üç
yılla sınırlanmasını bu önerimizle ortaya koyduk
ancak savcıların da iddianame hazırlığının bu
sürelerle belirlenmesini talep ettik.
Bunu niye istedik? 2016 yılında
hepimizin bildiği gibi Genel Başkanımız Sayın
Meral Akşener hakkında bir iddia tertip edildi
ve gizlidir, ne olduğunu biz de bilmiyoruz. Oysa
2016 yılındaki FETÖ'yle ilgili Genelkurmay çatı
davasının 224 sanıklı olmasına rağmen
tamamlandığını, hükmün verildiğini biliyoruz ama
Sayın Genel Başkanımızla ilgili konu hâlâ
müphemdir; FETÖ'yle iltisaklı mı yoksa FETÖ'nün
siyasi ayağı mı yoksa başka bir iddia mı,
belirsizdir. Sayın Genel Başkanımızın sürekli
"Beni çağırın, savcılıkta ifademi vereyim."
demesine rağmen savcılık ifadeye çağırmadığı
gibi iddianame de tertip edilmemekte.
İYİ PARTİ Grubu olarak sürekli
Meclise araştırma önergeleriyle… FETÖ konusunda,
FETÖ'nün siyasi ayağı konusunda araştırma
önergelerimiz de iktidar oylarıyla
reddedilmekte. O zaman bir garabet ortaya
çıkıyor ki bu önergeyle biz diyoruz ki
savcıların tutukluluk süresinde dilediği gibi
hareket kabiliyeti ve inisiyatifi olmasın fakat
iddianame düzenlemekte de yine dilediği gibi
süre kullanamasın.
Sayın Genel Başkan siyasetçi kişi
olduğu için mi "Hele bir soruşturma dursun el
altında, koz olarak kullanırız." mı denilmek
istenilmekte yoksa bir baskı aracı mıdır, bir
46
|
tehdit aracı mıdır? Akla her
husus gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Subaşı,
tamamlayın lütfen.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Onun
için savcıların tutuklu olmayan hâllerde de
iddianame düzenlemesinin bir sürece bağlanması
mutlak gerekmektedir.
Ayrıca hâkim ve savcılar yıllarca
tutuklu bırakabilmekte ve de sorunlu mahkeme
kararları ve… Hepimiz biliyoruz, gözü bağlı
olması gereken adaletin Türkiye'de gözü açık ve
bizde yukarıya, talimata bakarlar, siyasi erkin
talimat ve yönlendirmelerini gözler olmuşlardır.
Onun için şunu da ben diliyorum: İtalya'da,
İngiltere'de, Almanya'da, İsviçre'de, Fransa'da
olduğu gibi Türkiye'de de ceza davalarında
tazminat geçerli olabilmeli. Türkiye'de de var
bu ama devlet…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Bir
dakika daha izin verirseniz toparlıyorum.
BAŞKAN - Öyle yapmamaya birlikte
karar verdik. Siz sözlerinizi söyleyin, ben ek
süre vermeyeyim Sayın Subaşı.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Öyle mi?
Hemen toparlıyorum, peki.
Türkiye'de belirli bir oranda en
azından rücu hakkını kullanmak bu konuda çok
ciddi bir disiplin ve düzenleme getirir diye
düşünüyorum.
Çok teşekkürler.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Subaşı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
18'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
19'uncu madde üzerinde 4 adet
önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına
göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
19'uncu maddesinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Kemal Peköz Mensur
Işık
Gaziantep Adana Muş
Kemal Bülbül Züleyha Gülüm
Celadet Gaydalı
Antalya İstanbul Bitlis
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Muş
Milletvekili Mensur Işık söz talebinde
bulunmuştur.
Buyurun Sayın Işık. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MENSUR IŞIK (Muş) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sizi ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, en son bu AKP
iktidarının "yargı paketi" adı altında Meclise
getirip kabul ettirdiği bir paket vardı. O
paketten sonra, gerçekten, ne kadar bir yargı
paketinin olup olmadığını ya da reform olup
olmadığını ben Muş'tan birkaç örnek vererek
açmak istiyorum.
Abdurrahman Çapın diye bir
arkadaşımız var, partili arkadaşımız, il eş
başkanımız. Kızı örgüte katılıyor, örgütün dağ
kadrosuna katılıyor. Bir baba olarak kızını
görmeye giden bir kişi. Kızını gördükten sonra
dönüyor ve kızıyla yaptığı görüşmenin
fotoğrafları bir şekilde güvenlik güçlerinin
eline geçtikten sonra kızı hakkında dava
açılıyor ve kızı örgüt üyeliğinden ceza alıyor,
sadece ve sadece kızı gördüğü için. Bu
birincisi.
İkincisi, Besra Erol arkadaşlar.
Besra Erol, AKP'nin ittifak yaptığı,
desteklediği IŞİD tarafından Suruç katliamında
çocuğu öldürülen bir anne. Besra Erol kendi
oğlunun cenaze töreninde yaptığı bir konuşmadan
sonra, bir yıl, iki yıl aradan sonra gözaltına
alınıyor, tutuklanıyor ve örgüt üyeliğinden şu
anda yargılanıyor. Bu ikincisi, AKP'nin getirmiş
olduğu yargı paketinin mahiyeti açısından.
Üçüncüsü Hikmet Şeker, Muş'tan
yine. Hikmet Şeker'in oğlu Celal Şeker örgüt
üyeliğinden ceza almıştı Diyarbakır'da,
Diyarbakır D Tipi Cezaevinde kalıyordu. Hasta
bir şekilde, haftanın üç günü, dört günü
hastaneye götürülüp getiriliyordu ve AKP ve
MHP'nin o dönem yaptığı ittifak sonrası adli tıp
tarafından bir türlü bırakılmayan Celal Şeker
yaşamını yitirdi, öldü, cenazesi Muş'a geldi.
Hikmet Şeker kendi oğlunun cenaze törenine
katıldığı için, kendi oğlunu defnettiği için ve
oğluna bir taziye kurduğu için örgüt üyeliğinden
şu anda yargılanıyor ey AKP'liler.
Elif Çetinbaş, Kobani sürecinde
yapılan protestoların içerisinde yer alan bir il
eş başkanımızdı ve o protestolarda yer aldığı
için şu anda örgüt üyeliğinden ceza almış ve üç
47
|
yıldır cezaevinde, on bir yıl
ceza almış bir arkadaşımız. AKP'nin getirmiş
olduğu yargı paketlerinin mahiyeti böyle
maalesef.
Şimdi yine bir yargı paketiyle
karşı karşıyayız. Çinlilerin bir ata sözü var
arkadaşlar, diyorlar ki: "Tilki ne zaman vaaz
vermeye başlarsa o zaman sizin gözünüz
tavuklarınızda olsun."
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Onu da
okuyarak söylüyorsun.
MENSUR IŞIK (Devamla) - Evet,
aynen böyle, okuyarak söylüyorum çünkü…
ŞAHİN TİN (Denizli) - Tilki kim
oluyor? Siz mi?
MENSUR IŞIK (Devamla) - Tilkinin
kim olduğunu herkes biliyor, Türkiye kamuoyu
biliyor. Tilki şu anda…
ŞAHİN TİN (Denizli) - Terör
savunuculuğu yapıyorsun şu anda çıkıp da
karşımızda.
MENSUR IŞIK (Devamla) -
Saygısızlık yapmayın, müdahale etmeyin.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Sen
saygısızlık yapma.
MENSUR IŞIK (Muş) - Değerli
arkadaşlar, süreç çok kızgın, süreç çok ağır.
Bugün eğer Kürt meselesi uluslararası sorun,
mesele hâline gelmişse Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Kürt sorununu çözümsüz hâlde
bırakmasından kaynaklanmaktadır. Bugün Kürt
meselesini Avrupa Birliği tartışılıyor, NATO
tartışıyor, bugün Kürt meselesini Arap ligi
tartışıyor, "Arap ligi" diye bildiğimiz Arap
ülkelerinin hepsi bir araya geliyor ve
Türkiye'nin Suriye'ye yapmış olduğu girişimi bir
"işgal" olarak değerlendiriyor, "Kürtlere karşı
bir savaş" olarak değerlendiriyor. Amerika
Birleşik Devletleri bunu bu şekilde
değerlendiriyor, Avrupa Birliği bu şekilde
değerlendiriyor. Yani sizler, bizler eğer ki biz
Kürt meselesini yüz yıl önceki Kürtler ve
Türklerin Çanakkale'de, Kürtler ve Türklerin
Sivas ve Erzurum Kongresinde kurmuş oldukları
ittifakın ruhuna uygun bir şekilde çözemezsek bu
ülkede iç savaş bir kaçınılmazdır, uluslararası
güçler de parmağını koyacaktır, herkes de
parmağını koyacaktır.
Değerli arkadaşlar, birkaç, bir
buçuk ya da iki ay önce Sayın Öcalan yaptığı
görüşmeler sonucunda şunu söylemişti…
ŞAHİN TİN (Denizli) - İç savaş
propagandası yapıyor.
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Bebek
katili o.
ŞAHİN TİN (Denizli) - İç savaş
propagandası yapıyorsun.
MENSUR IŞIK (Devamla) - "Kürtler
ve Türkler birlikte ittifak yaparlarsa bu süreci
atlatırlar. Kürtler Türk'süz, Türkler de Kürtsüz
olamaz." demişti. Bakın, değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
sorunların çözüldüğü, tartışıldığı bir
meseledir. Türkiye, bir yerdir, bir kurumdur,
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu ülkenin ve
devletin temellerinin atıldığı kutsal bir
kurumdur. Neden böyle diyoruz? Çünkü 1919'larda,
1920'lerde ilk Meclis kurulduğunda, açıldığında
-bölgeden doğu ve güneydoğu adı sonradan
değiştirildi ya- kürdistandan gelen
milletvekillerine "kürdistan mebusu" deniyordu
ve Kürtler, kürdistan mebusu olarak gelip şu
Mecliste kendi ana dilleriyle
konuşabiliyorlardı, kendi sorunlarını
tartışabiliyorlardı. Ne zamana kadar? Ta ki
Kürtlerin inkârı ve asimilasyonu İttihat ve
Terakki zihniyeti tarafından karar altına
alınana kadar. Karar altına alındıktan sonra ne
oldu? Kürtler isyana kalktı. İşte, Şeyh Sait
isyanı, Dersim isyanı, Ağrı, Zilan ve en son
PKK'nin isyanı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Işık.
MENSUR IŞIK (Devamla) - Sevgili
arkadaşlar, değerli arkadaşlar; PKK'nin isyanına
öyle ters ters bakmanıza gerek yok. Bu ülkenin
Cumhurbaşkanı rahmetli Demirel aynen bunu
söylemişti, "28 Kürt isyanı var, 29'uncusu da
budur, ne şekilde çözmüşsek, buna da o şekilde
çözüm bulacağız." demişti. Hayır, arkadaşlar,
biz bu ülkede eğer birlikte yaşama azmini,
iradesini hâlâ taşıyorsak bu meseleyi mutlaka
ama mutlaka çözmeniz gerekiyor.
Şunu söyleyeyim ben: Afrin'e
yapılan operasyon, güney Kürdistan'da Kürtlerin
referandumuna yapılan tepki ve girişimler, aynı
şekilde bugün Suriye'deki girişim Kürtlerin bu
devletle beraber, Türklerle beraber yaşama
iradesine bir kasıttır. Bunu çok net bir şekilde
buradan bir kez daha ifade edeyim.
Bundan sonra diyorum ki, son
olarak diyorum ki: Aklımızı başımıza almamız
lazım. Burası meselelerin çözüm yeridir, Kütler
ve Türklerin birlikteliği, Sayın Öcalan'ın
deyimiyle…
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Bebek
katili…
MENSUR IŞIK (Devamla) - …Kürtler
Türk'süz, Türkler de Kürt'süz olamaz,
olmamalıdır.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Sen
teröristbaşına nasıl "Sayın Öcalan" diyorsun ya?
Teröristbaşına niye "Sayın Öcalan" diyorsun sen?
OLCAY KILAVUZ (Mersin) -
Canibaşı...
MENSUR IŞIK (Devamla) - Hep
beraber, birlikte bu ülkeyi demokratik bir
seviyeye getirmemiz lazım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
48
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
19'uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Turan Aydoğan Alpay Antmen Zeynel
Emre
İstanbul Mersin İstanbul
Rafet Zeybek Aydın Özer Süleyman
Bülbül
Antalya Antalya Aydın
Ünal Demirtaş İsmail Atakan Ünver
Zonguldak Karaman
"MADDE 19 - 5271 sayılı Kanunun
171 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
'karar verebilir.' İbaresinden sonra gelmek
üzere 'Kadına ve çocuklara yönelik suçlar bu
maddenin kapsamı dışındadır.' cümlesi
eklenmiştir.
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Karaman
Milletvekili İsmail Atakan Ünver söz talebinde
bulunmuştur.
Buyurun Sayın Ünver. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözüm ona yargı reformu ve ona
ilişkin ilk paketi konuşuyoruz. Türkiye'de yargı
açısından bir reforma ihtiyaç var mı? Elbette
vardır, hem de şiddetle ve acilen vardır. Ne var
ki yargıdaki temel sorunlara dokunmayan,
dokunamayan strateji belgesiyle ve kanun
teklifleriyle reform yapılamaz.
Değerli milletvekilleri,
özellikle on yedi yıldır ülkeyi yönetenlere
seslenmek istiyorum: Yargısal faaliyeti, tek
adam rejiminin diğer bakanlıklarından hiçbir
farkı olmayan Adalet Bakanlığının vatandaşlara
sunduğu bir hizmet olarak görürseniz yani
yargıyı devletin üç ana fonksiyonu ve kurucu
unsurundan biri olarak görmezseniz yargıda
reform yapamazsınız. Şüphesiz ki yargı, salt
adalet hizmeti olarak tanımlanmaktan çok öte bir
anlama ve değere sahiptir. OHAL şartlarındaki
bir dayatmayla getirdiğiniz tek adam rejimini
anlatırken "kuvvetler ayrılığı" diyordunuz, işte
o "kuvvetler ayrılığı" dediğiniz kuvvetlerden
biri yargı kuvvetidir; ne çabuk unuttunuz?
Maddeyle dava açılmasının
ertelenmesi müessesesiyle ilgili düzenleme
yapılmaktadır. Bu düzenlemeye itirazımız yok ama
uyarımız ve önerimiz var. Esas olan,
uygulayıcıların ve siyasi güç sahiplerinin suç
algısının ne olduğudur. Uygulayıcılar,
siyasilerin yol göstermesiyle basılmamış kitabı
bomba, hak arayan işçileri terör örgütü üyesi
olarak nitelendirirse o zaman bu türden
düzenlemelerin hiçbir anlamı olmaz. Anlayış bu
olursa, yazılı metinleri nasıl değiştirirseniz
değiştirin, ne hukukun üstünlüğünü
sağlayabilirsiniz ne de hukuk devletini tesis
edebilirsiniz. Aslolan, kafalardaki hukuku,
yasaları değiştirebilmektir.
Bu bağlamda, örnek olsun diye
söylüyorum, Anayasa hukukçusu Profesör Doktor
Kemal Gözler Hoca'ya 31 Mart İstanbul seçimini
iptal eden YSK kararı hakkında neden bir şeyler
yazmadığı sorulduğunda Hoca şöyle bir yanıt
veriyor, "Türkiye'de yürürlükteki hukuk olarak
takdim edilen hukukun gerçekten yürürlükte
olduğundan şüphe ediyorum. Yürürlükte olduğu
söylenen hukuku incelerken abesle iştigal
ediyormuşum hissine kapılıyorum. Hukuki
meselelerin hukuken değil, siyaseten
kararlaştırıldığı bir yerde sorunları hukuken
tartışmak ne büyük bir saflıktır. Ben hukukun
saf teorisinin bir mensubuyum ama saf değilim."
diyor ve devam ediyor Hoca: "Hukuk lotarya
değildir, önceden bilinen bir şeydir. Mahkemeler
hukuka göre karar verdikleri için belli bir
davada hangi hukuk kuralına dayanarak karar
verecekleri bilinirse mahkemelerin kararları
önceden tahmin edilebilir. Zaten 'hukuki
güvenlik' ilkesinin anlamı da budur. Benim
görebildiğim kadarıyla YSK'nin İstanbul
seçimlerini iptal edeceğini daha baştan doğru
bir şekilde tahmin eden kişi gazeteci Nagehan
Alçı'dır. Ne kadar ilginçtir ki ülkenin en
kıdemli Anayasa hukuku profesörleri yanılırken
Nagehan Alçı'nın tahmini doğru çıktı. Anayasa
hukuku profesörleri YSK'nin kararının ne
olacağını doğru bir şekilde tahmin edemiyorlar
çünkü YSK'nin neye göre karar verdiği belli
değil. Bu nedenle Anayasa hukuku profesörlerinin
derin hukuk bilgileri bir işe yaramıyor."
diyerek tamamlıyor Hoca sözlerini.
İşte siz on yedi yılın sonunda
hukuk anlamında bilinen her şeyi işe yaramaz
hâle getirdiniz. Devriiktidarınızda hukukçuların
hukuk bilgisinin ve dahi hukukun bir anlamı
kalmamıştır. Hukuku "Tek adam ne ister?"e
bağladınız. Geldiğimiz nokta, George Orwell'ın
"1984"te dediği gibi, "Aslında hiçbir şey yasa
dışı değildi çünkü artık yasa diye bir şey
yoktu." noktasındadır maalesef.
49
|
Bu ülkede bir ağır ceza
mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin kararına uymadı.
Bu ülkede YSK, açık kanun hükmünü yok sayarak
referandumda mühürsüz oy pusulalarının ve
zarflarının geçerli sayılacağına dair karar
verdi. Bu ülkede yargı eliyle millî orduya
kumpas kuruldu, kozmik odaya girildi. Bu
kararları kim verdi? Mahkemeler. Bu şekilde
ülkede hukuk, hukukçuları isyan eder boyuta
sürüklenirken siz ne yaptınız? Önce bazılarıyla
aynı menzilde yürüdünüz ya da öyle zannettiniz,
sonra "Bunları temizliyoruz." fırsatçılığıyla
teşkilatlarınızda görev yapmış avukatları hâkim,
savcı yaptınız. Şimdi bize ve Türk halkına
"Burada adalet çıkacak." diyor ve buna
inanmamızı bekliyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi
tamamlayın Sayın Ünver.
İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Devamla) -
Buradan adalet çıkmaz arkadaşlar, çıkmaz,
çıkamaz. Ülkedeki muktedir siyasetçilerin ya da
hâkim siyaset anlayışının hoşuna gitmeyen her
söz uygulayıcılar tarafından suçmuş gibi
algılanmaya devam edecekse kanunlara onu
yazmanın, bunu yazmanın hiçbir anlamı yok. İşte,
yargıda reform yapacaksak ve yargıda reformdan
bahsedeceksek buradan başlamalıyız. On yedi
yıldır anlatıyoruz; 12 Eylül 2010'da anlattık,
16 Nisan 2017'de anlattık, hâlâ daha anlatıyoruz
ama ne yazık ki dünyanın en zor işidir
anlamayana anlatmak. Anlatırsın anlamaz, anlamak
istemez çünkü işine gelmez. Zor olsa da, anlamak
istemeniz de, işinize gelmese de biz anlatmaya
devam edeceğiz. Siz anlamasanız da yüce
milletimiz anlıyor.
Yüce Türk milletine selamlarımı,
saygılarımı sunarım.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Evet, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 19'uncu maddesiyle
değiştirilmekte olan 5271 sayılı Kanun'un
171'inci maddesinin (2)'nci fıkrasında yer alan
"Uzlaştırma ve önödeme kapsamındaki suçlar hariç
olmak üzere, Cumhuriyet savcısı" ifadesinden
sonra gelmek üzere "kovuşturulması şikâyete
bağlı olup" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Dursun Ataş Ayhan Erel Mehmet
Metanet Çulhaoğlu
Kayseri Aksaray Adana
Hayrettin Nuhoğlu Fahrettin Yokuş
İstanbul Konya
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Konya
Milletvekili Fahrettin Yokuş konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Meclisimize getirilen yargı
paketi kanunu taslağı bilindiği gibi bir torba
kanundur. Adalet, yargı, hak ve hukuk bir paket
içine sığdırılamayacak kadar önemlidir.
Ülkemizde adalet sistemine olan güven ne yazık
ki gün geçtikçe azalmaktadır. Yargı sistemimizin
yeniden düzenlenmesi elzemdir. Ancak yargı
sistemini torba kanun şeklinde düzenlemek
sorunları çözmeyecektir. Ülkemizde adaletin
sağlanmasını mümkün kılmak için eksiksiz
işleyecek bir demokrasiye ihtiyacımız vardır.
Gerçek demokrasinin temelini kuvvetler ayrılığı
oluşturur. Adil yargılamanın önünü ancak bu
şekilde açabiliriz.
Çağımızda devletler arası ticaret
ilişkilerinde adalet birinci derecede önemli bir
unsurdur. Adaletin ve hukukun adil işlemediği
bir ülkeye yatırımcı gelmez, kredi verilmez. Bu
tür ülkeler milletler içinde en itibarsız ve en
güvenilmez toplumlar olarak anılırlar. Ayrıca
adaletin olmadığı bir ülkede haktan ve hukuktan
söz edilemez. Ülkemizde her gün yargı
skandalları yaşanmaktadır. Türk yargısında çifte
standart uygulanmaktadır. Mahkemelerin verdiği
kararların büyük bölümü tartışılmakta, yargı
aleni olarak iktidar yandaşlarını korumaktadır.
Eskiden yüksek yargı organlarının başkanları
yargıçlar için vicdanları ile cüzdanları arasına
sıkışıp kaldıkları söylenirdi ama bugün, çok
şükür, iktidarınız yargıçlarımızın hak ettiği
ücretleri verdi, takdir ediyorum ancak bugün
yargıçlarımız vicdanları ile iktidar arasına
sıkışıp kalmışlardır. Yargı, hür iradesiyle
karar veremez olmuştur. Bazı mahkeme kararlarına
baktığımızda gördüğümüz gerçek ne yazık ki
şudur: Zorlama yorumlarla yasalar geriye doğru
yürütülerek insanlar suçlanmakta ve
cezalandırılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, yargı organlarınca
verilen keyfî
50
|
tutuklama kararlarının çözüme
kavuşturulması gerekir. Somut deliller olmadığı
hâlde insanlar hakkında tutuklama kararları
verilmektedir. Kişiler hakkında yapılan
araştırmalar sonucunda tutuklamayı haklı
çıkartacak hiçbir delil ortaya konulmadığı hâlde
çok sayıda kişinin tutukluluk hâli keyfî olarak
sürdürülmektedir. Bu durum kişi özgürlüğü
hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Üzerine
atılı suça dair hiçbir delil bulunmayan
insanların tutukluluk hâllerinin sürdürülmesi,
Türk hukukunun temel değerlerine, Anayasa'da yer
alan temel hak ve özgürlüklere, evrensel
ilkelere, insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır.
Toplum vicdanını yaralayan bir olay olduğunda
yazılı ve görsel medyanın gücü ve katkısıyla
savcıların karar değiştirdiğine şahit
olmaktayız. Yargı bir karar verirken yazılı ve
görsel medyanın etkisinde kalmadan, toplum
vicdanını yaralamadan kararlar vermelidir. Yargı
bağımsızlığına gölge düşürmemek için hukukun
doğru işlemesi gerekir. Bu da Anayasa ve
evrensel hukuk kurallarını uygulamakla mümkün
olur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; buradan sizlere Türkiye'deki
yargıya güvenin her geçen gün azaldığını
gösteren örnekler vermek isterim. Adalet Bakanı
Sayın Abdulhamit Gül 2014 yılında Bursa'da
yaptığı bir konuşmada Şunları söylemiştir:
"Türkiye'de yargıya olan güven önceleri yüzde 60
ilâ yüzde 70'lerdeyken şimdilerde yüzde 20'lerin
altına düşmüştür." Türkiye Barolar Birliği
Başkanı Metin Feyzioğlu 2016 yılında yaptığı bir
konuşmada "Maalesef yargımız siyasetin etkisine
açılmış durumdadır, yargıya duyulan güven yüzde
20'ler seviyesine düşmüştür." demiştir. Yine,
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit "Geçmişte
yargıya güven yüzde 70 iken şimdi yüzde 30'lara
düşmüştür." demiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
lütfen Sayın Yokuş.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - 2019
yılında Sosyal Demokrasi Vakfının Türkiye
genelinde yaptığı ankette AK PARTİ'li seçmenin
yüzde 26,2'si Türkiye'de yargının bağımsız
olmadığını söylüyor. Yüzde 16,1'i yargıya
güvenmediğini, yüzde 22,1'i ise mahkemelerin
tarafsız olmadığını söylüyor.
Yukarıda saydığım örneklerden de
anlaşılacağı üzere ülkemizde yargıya güven
kalmamıştır. "Adalet mülkün temelidir."
anlayışını kendisine yol olarak seçmiş olan bir
milletin bugün yargıya güveni yok olmuştur.
Ülkemizin geleceği için hukukun üstünlüğü
anlayışını yeniden tesis etmek ülkeyi
yönetenlerin boynunun borcudur diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yokuş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin çerçeve 19'uncu maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 171'inci maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan "iki" ibaresinin "üç" şeklinde ve aynı
maddeye eklenen altıncı fıkranın (a) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Özlem Zengin Mehmet Doğan Kubat
Ramazan Can
Tokat İstanbul Kırıkkale
Necip Nasır İsmail Emrah Karayel
Bekir Kuvvet Erim
İzmir Kayseri Aydın
Zeynep Gül Yılmaz
Mersin
"a) Suç işlemek için örgüt
kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları
ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen
suçlar."
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz
talebi yoktur.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) -
Gerekçe…
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle, kamu davasının
açılmasının ertelenmesi müessesesi için
öngörülen iki yıllık sınırın üç yıla çıkarılması
ve böylece kamu davasının açılmasının
ertelenmesi kapsamına giren suç sayısının
artırılması amaçlanmaktadır. Bu kapsamda olan,
suç işlemek için örgüt kurma, yönetme veya
örgüte üye olma suçları ise kapsam dışında
bırakılmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
19'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 19'uncu madde kabul
edilmiştir.
51
|
20'nci madde üzerinde 3 adet
önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
"Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
20'nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
"MADDE 20 - 5271 sayılı Kanunun
174 üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk
paragrafı aşağıdaki şekilde ve (b) bendinde yer
alan 'etki edeceği' ibaresi 'doğrudan etki
edecek' ibaresi olarak değiştirilmiştir.
"(1) İddianame mahkemeye
verildiğinde mahkemece, taraflara tebliğ edilir.
Taraflar iddianameye yedi gün içerisinde itiraz
edebilirler. Mahkemece, itiraz süresi
dolmasından itibaren yedi gün içinde soruşturma
evresine ilişkin bütün belgeler ve varsa
itirazlar incelendikten sonra, eksik veya hatalı
noktalar belirtilmek suretiyle;"
Turan Aydoğan Süleyman Bülbül
Rafet Zeybek
Antalya Aydın Antalya
Alpay Antmen Aydın Özer Zeynel
Emre
Mersin Antalya İstanbul
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Giresun
Milletvekili Necati Tığlı'nın söz talebi vardır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Tığlı.
Süreniz beş dakikadır.
NECATİ TIĞLI (Giresun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Teklifin 20'nci maddesi Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 174'üncü maddesinde
düzenlenen "iddianamenin iadesi"yle ilgilidir.
Burada özellikle yapılan değişikliklere
baktığımızda, yeterli bir düzenlemenin
yapıldığını söylemek mümkün değildir ancak Türk
yargı sisteminde esas sorun çok daha vahimdir.
Sayın milletvekilleri, biz Türkiye'de adil bir
yargıdan ve adil bir yargılamadan söz edebilir
miyiz? Adil yargılamadan söz etmeyi bırakın,
Türkiye'de tarafsız ve bağımsız bir yargı var
mıdır? Maalesef yoktur. İktidar partisi
milletvekillerine sesleniyorum: Bütün AKP il ve
ilçe başkanlarınızı hâkim ve savcı yaparak mı
bağımsız ve tarafsız bir yargı kuracaksınız?
Açıkça sorayım: Bırakın Türkiye'yi, seçim bölgem
Giresun'da kaç AKP yöneticisi, üyesi hâkim ve
savcı yapılmıştır? Bu arada, siz bunların
liyakatlerine, tarafsız olacaklarına kefil
misiniz? Siz onlara güveniyor musunuz? Kefil
iseniz, güveniyorsanız onların hatalarına
ortaksınız demektir. Sayın milletvekilleri,
Türkiye'de adil, tarafsız ve bağımsız yargıyı
kurmamızın ön şartı, Hâkim ve Savcılar Kurulunu
siyasi iktidarın güdümünden kurtarmakla başlar.
Daha da vahimi, Türkiye'de kadın
cinayetlerinin geldiği noktanın tek sorumlusu
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır çünkü
kadın cinayetleri bireysel değil, politiktir.
Vahşice katledilen yüzlerce kadın ve çocuk
cinayetinde, kravat takanlara verilen iyi hâl
indirimlerinden, beslediğiniz tarikat
mensuplarının, yandaş medya şakşakçılarının ve
bazı iktidar mensuplarının, kadına yönelik
şiddeti meşrulaştıran söylemlerinin bu
cinayetlerde etkisi yok mudur? İşte, tam da bu
nedenlerden dolayı, burada yapılan tüm kanunlar
ortak bir akılla ve evrensel normlara göre
hazırlanmalı, asla ve asla oldubittiye
getirilmemelidir; tüm kesimlerin, tüm siyasi
partilerin, tüm STK'lerin sesi dinlenmelidir;
torba yasa tekniğinden bir an önce
vazgeçilmelidir.
Sayın milletvekilleri, hukuk ve
adalet arayanların hakkını korumak için görev
yapan hâkim, savcı ve avukatların cüppelerinde
neden düğme yoktur? Tabii ki, kimsenin önünde
iliklemesinler diye. Peki, cep neden yoktur?
Tabii ki, tarafsız ve bağımsız kararlar
versinler diye. Ama bu yıl adli yargı yılı
açılışının Beştepe'de yapılmasıyla birlikte
cüppelere düğme ve cep dikilerek yargı ayaklar
altına alınmıştır. Kim yargıyı ayaklar altına
alıyorsa emin olun ki bir gün o yargıya muhtaç
olacaktır. Bağımsız olmayan, tarafsızlığını
yitiren yargıya yapılan bu müdahaleler sorun
çözmez. Sorunların çözümü önce bağımsız ve
tarafsız yargı erki, sonra Anayasa da dâhil
olmak üzere yapılacak kapsayıcı düzenlemelerdir.
Yoksa insanlar adaleti sosyal medya
platformlarında aramaya devam ederler, ülkemin
güzel insanları haksızlığa uğradığı zaman
Twitter'da, Instagram'da, Facebook'ta hepimizi
etiketleyerek seslerini duyurmaya çalışırlar.
Görüştüğümüz bu teklifin içindeki kimi
kanunlarda yapılan kısmi değişikliklere de yargı
reformu denmez, dense dense "yargıya makyaj"
denir.
Kıymetli vekiller, ömrü FETÖ'yle
mücadeleyle geçen Eren Erdem dört yüz yetmiş
altı gündür tutuklu. Yine aynı şekilde, tüm
vatandaşlarımızın her bir oyuna sahip çıkan
İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu'nun
altı yıl önce attığı "tweet"ler bahane
gösterilerek tam da İstanbul seçimleri sonrası
hapse atılmak istenmesi yargının talimatlarla
hareket ettiğinin
52
|
ispatı değil midir? Bu
haksızlığa, bu adaletsizliğe bir an önce son
verilmelidir.
Unutmayın ki eğer bir kişinin
hakkı yenmişse tüm toplumun hakkı yenmiştir ve o
hakkı yedirmemek bu yüce Mecliste görev yapan
milletvekillerinin görevidir. Ama hiç şüpheniz
olmasın, bu ülkede adaletsizliklere,
hukuksuzluklara, vicdansızlıklara karşı mücadele
eden bir parti ve bir lider var; o partinin adı
Cumhuriyet Halk Partisi, o liderin adı Kemal
Kılıçdaroğlu'dur. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NECATİ TIĞLI (Devamla) - Hemen
bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
Sayın Tığlı, bir dakika daha süre veriyorum.
NECATİ TIĞLI (Devamla) - Sizin
yarattığınız zulme ve adaletsizliğe karşı bizim
yaptığımız mücadele asla bitmeyecek. Adaletli
olun, adaletle kalın.
Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
20'nci maddesinde yer alan "düzenlenen"
ibaresinin "düzenlenmiş olan" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Kemal Peköz Mehmet
Ruştu Tiryaki
Gaziantep Adana Batman
Kemal Bülbül Züleyha Gülüm Mahmut
Celadet Gaydalı
Antalya İstanbul Bitlis
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Batman
Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki söz talebinde
bulunmuştur.
Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "İddianamenin
iadesi" başlıklı 174'üncü maddesinde yapılacak
değişiklik teklifi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu belirtmek isterim:
İddianamenin iadesi kurumunun kapsamının
genişletilmesiyle ilgili olarak yapılacak
düzenlemelere genel olarak karşı değiliz ancak
yapılan düzenleme ihtiyaca cevap vermeyecektir
çünkü sanık ve mağdurların iddianamenin iadesine
yönelik herhangi bir etki ve yetkisi olmaması
büyük bir eksikliktir. Bu nedenle duruşmanın
açılışı ve fakat kimlik tespiti ve sorguya
başlamadan önce sanık ve mağdurlar ile vekilleri
iddianamenin iadesini talep edebilmeli, mahkeme
bu konuda bir karar vermeden yargılamaya
başlanmamalıdır.
Ülkemizin bir yargı reformuna
ihtiyaç duyduğuna hiç kuşku yok ancak bugün
görüştüğümüz bu ilk paketi bırakınız reform
olarak nitelendirmeyi, yargı mekanizmasının
güncel sorunlarının bile çözüme yaklaşmadığını
belirtmek isterim. Bakınız, anayasal hakların
kullanılması, temel hak ve özgürlüklerin, en
temel insan haklarının kullanılması,
düşüncelerin ifade edilebilmesi, toplantı ve
gösteri yürüyüşü yapılabilmesi, bir basın
açıklaması yapabilmek gibi her hak iktidarın,
İçişleri Bakanının, valinin iki dudağı
arasındadır. Emin olun, Türkiye'nin anayasal bir
hukuk devleti olup olmadığı ciddi kamuoyunda
tartışılmaktadır.
13 Ekim tarihinde yapmak
istediğimiz 7 Ekim 7'nci yıl dönümü kutlamamız,
kapalı salon toplantımız bu iktidar tarafından
yasaklandı, kuruluş yıl dönümü etkinliği
yapamadık. Milletvekillerimizin parti binası
önünde yapmak istedikleri basın açıklamaları
engelleniyor, parti binalarımız polis kuşatması
altına alınıyor, milletvekillerimiz açıkça hedef
gözetilerek darbediliyor. İki gün önce, bundan
birkaç gün önce İstanbul'da "Savaşa hayır, barış
hemen şimdi." sloganı atan 9 arkadaşımız
tutuklandı. Bakın, gözaltına alınmadı,
tutuklandı, örgüt propagandası yapmak
suçlarıyla. Neden? Sadece "Savaşa hayır, barış
hemen şimdi." dedikleri için.
Sayın Bakan, biraz önce burada ne
dedi biliyor musunuz? "Suriye'ye demokrasi
götüreceğiz." İyi mi? Suriye'ye demokrasi
götürecekmiş Sayın Bakan. Bunun kimlerin
söylediğini lütfen iyi hatırlayın. Bu sözü ilk
Orta Doğu'da kimlerin söylediğini, demokrasi
götüreceğiz diyerek kimlerin savaş taşıdığını
lütfen unutmayın.
Şimdi, Suriye'ye ithal ettiğiniz
savaş dolmuşuna herkesi bindirmeye
çalışıyorsunuz ama bizler bu dolmuşa binmeyecek,
barış demeye, kardeş halklar arasındaki
sorunların diyalogla çözülmesini savunmaya devam
edeceğiz. Tıpkı sizlerin de yıllar önce
yaptığınız gibi. Tıpkı Sayın Cumhurbaşkanının
İstanbul il başkanıyken 6 tane siyasi partinin
il başkanıyla birlikte Irak'taki savaş
tezkerelerine karşı çıktığı gibi biz barış
demeye devam edeceğiz. Diyorsunuz ki: "Bizler
Kürtlerle savaşmıyoruz, Kürtlerle mücadele
etmiyoruz,
53
|
terörle mücadele ediyoruz." Eğer
Kürtlerle savaşmıyorsanız, eğer Kürt düşmanlığı
yapmıyorsanız, neden dünyanın dört bir yanındaki
Kürtler ayakta, neden İran'daki Kürtler ayakta,
neden Suriye'deki Kürtler ayakta ve neden
Avrupa'da, dünyanın dört bir yanında Kürtler
ayakta, neden Bane'de, Borik'te, Baziyan'da,
Derik'te, Germiyan'da, Halepçe'de, Erbil'de,
Süleymaniye'de, Serekaniye'de, Soran'da,
Şeladize'de, Şengal'de, Kamışlı'da, Civarno'da,
Akra'da, Duhok'ta, Ayn İsa'da, Hecihe'de,
Halep'te, Sine'de, Cizire'de, Haseke'de,
Koye'de, Merivan'da, Senendec'de, Tahran'da,
Sakız'da, Tekteke'de, Hanekin'de, Hurmatu'da,
Zaho'da, Çoman'da, Şahba'da, Urmiye'de neden
Kürtler ayakta? Neden devletlerin neredeyse
tamamı bu savaşın Kürtlere yönelik bir savaş
olduğunu düşünüyor ve karşı çıkıyor? Bir tek
Hükûmetiniz doğruyu biliyor, bütün Kürtler ve
dünya yanlış yolda öyle mi? Otobana tersten
girmiş araç gibisiniz, herkesin yanlış yola
gittiğini sanıyorsunuz.
ŞAHİN TİN (Denizli) - O saydığın
yerlerin belgesi nerede?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
Sayın Tiryaki.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) -
Lütfen gözlerinizi ve kulaklarınızı gerçeklere
açın. AK PARTİ kurulduğunda Kürt düşmanı bir
parti değildi, Kürtlerin önemli bir kısmının da
desteğini almıştı ama şimdi Kürtler AK PARTİ'ye
baktığında siyasetinin merkezine Kürt
düşmanlığını koymuş bir parti görüyor, seçilmiş
belediye başkanlarına darbe yapılarak kayyum
görevlendirilmesine, Kürt siyasetçilerine
yönelik baskıya, Irak'taki referanduma karşı
çıkmanıza, şimdiki savaşa da tam olarak böyle
bakıyor.
Şimdi, siz sanıyorsunuz ki biz
bunları söylerken mutlu oluyoruz, Kürtler,
Türkler ve Orta Doğu halkları arasına nifak
tohumu serpilmesine seviniyoruz. Hayır,
sevinmiyoruz, tam tersine, emin olun, yüreğimiz
yanıyor, etrafımızdaki herkes bir haftadır
uykusuz geceler geçiriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) -
Yol yakınken halklarımız arasında düşmanlığa yol
açan bu savaştan vazgeçin, en azından İdlib'de
savunduğunuzu savunun ve sorunları diyalogla
çözmeye çalışın diyorum.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Savaş değil
bu, terörle mücadele, önce adını bir doğru koy.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) -
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
ŞAHİN TİN (Denizli) - Adını doğru
koy ya.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Tiryaki.
ŞAHİN TİN (Denizli) -
Söylediğinin hepsi yalan. Belgesi nerede?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) -
HDP'nin sitesine girin görün beyefendi.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 20'nci maddesinde yer
alan "edecek" ifadesinin "eden" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dursun Ataş Ayhan Erel Fahrettin
Yokuş
Kayseri Aksaray Konya
Mehmet Metanet Çulhaoğlu
Hayrettin Nuhoğlu
Adana İstanbul
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katlıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu'nun söz talebi
vardır.
Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
selamlarımı sunarak sözlerime başlıyorum.
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerine konuşacağım.
Yasaların zamanla toplumun
ihtiyaçlarına cevap veremez hâle gelmesi
neticesinde zaman zaman bu tür değişikliklere
gidilmesi kaçınılmaz hâle gelir. Yapılması
gereken güncellemelerin gecikmesi ya da yetersiz
kalması, hukuk sisteminin toplumun ihtiyaçlarına
cevap verememesi sonucunu doğurur. Türk hukuk
sistemi "Adalet mülkün temelidir." anlayışı,
esasına dayanır. Bu nedenle devlet anlayışımızda
yargının adil ve bağımsız şekilde işlemesi
vazgeçilmez bir kuraldır. Yasaların
güncellenmesi ne kadar önemliyse yargı
bağımsızlığı da aynı derecede, hatta belki daha
da önemlidir. Getirilen yargı paketinde bu
hususa hiç değinilmemiş olması, yapılacak
düzenlemelerin hukuk sistemimizdeki temel
sorunları
54
|
çözmekten uzak bir çalışma
olduğunu göstermektedir.
Esasen, sorunlarımızın ana
kaynağı sadece yasal mevzuatta var olan
eksiklikler değildir, mevzuatın uygulanmasında
yaşanan bakış açılarından kaynaklanan
tavırlardır. Yargı, yürütmenin emrinden
kurtulmadığı sürece hiçbir reform paketi hukuki
alanda yaşanan sorunlara çözüm olamayacaktır.
Yargıyı yürütmenin emrinden kurtarmanın yolu
parlamenter sisteme yeniden dönmektir. Tek adam
yönetimi demek olan ve artık iktidar partili
birçok kişi tarafından da gözden geçirilmesi
gerektiği ifade edilen partili cumhurbaşkanlığı
sisteminin birçok konuda tıkandığı kabul
edilmelidir. Onun için diyorum ki torba kanun
mahiyetindeki böyle düzenlemelerle
gerçekleştirilmesi mümkün olmayacak olan adalet
sistemindeki reform Anayasa'dan başlamalıdır.
Parlamenter sisteme dayanan yeni anayasayla
birlikte geçmişte eksik ve hatalı yönlerini
gördüğümüz bütün yasal düzenlemeleri de yapmaya
biz İYİ PARTİ olarak hazırız.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın bu bölümünü İstanbul Maltepe'deki
Esenkent Mahallesi'nin sorunlarına ayırmak
istiyorum çünkü bu mahallede depremi beklemeden
kendiliğinden yıkılmaya namzet çok sayıda konut
vardır.
Deprem olduğu sabah
mahalledeydim. Depremden sadece iki saat önce
depremi ve mahallenin sorunlarını muhtarla
konuştuk. Mahallenin kadın Muhtarı Firuzan
Çekerekli Bizimyer mahallesi için inanılmaz bir
mücadele vermektedir. Üstün gayret gösteren bu
muhtara yardımcı olmayı ve mahallenin
sorunlarını bu kürsüden dile getirmeyi bir görev
olarak görüyorum. Mahalledeki yapılar ekonomik
ömürlerini tüketmiş, 1999 depreminde direncini
yitirmiş, son İstanbul depremiyle de yapıların
kolonlarında ve duvarlarında çatlaklar
oluşmuştur. Vatandaşların can ve mal güvenliği
ciddi şekilde tehlikededir. Gerekli tedbirler
derhâl alınmazsa korkarım ki deprem gelmeden
Kartal'da 21 kişiye mezar olan Yeşilyurt
Apartmanı'nın akıbetini görürüz. Böyle bir
akıbetin sorumlusu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
ile TOKİ olacaktır çünkü beş yıl önce TOKİ'ye
devredilen bölgede bulunan tapulu veya tapusuz
hak sahibi vatandaşlarla uzlaşma
sağlanamadığından hiçbir adım atılamamaktadır.
4-5 katlı bitişik nizam ve çoğunluğu kooperatif
yapımı olan bloklar artık oturulamaz hâle
gelmiştir.
Mahallenin diğer sorunları da
acil olarak çözüm beklemektedir. Bu çağda, bu
devirde elektrik kabloları hâlâ yukarıdan
gitmektedir. Bunun derhâl yer altına alınması,
mahalleye giriş çıkış yolu yapılması, karakolun
geri getirilmesi, fiber internetin döşenmesi,
spor salonlarının kötü durumdan çıkarılarak
acilen onarılması, engellilere kolaylıklar
düşünülmesi, trafik ışıklarının yapılması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın
Nuhoğlu.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) -
…uyuşturucuyla mücadele edilmesi ama hepsinden
önce, hasarlı olup yıkılmayı bekleyen yapı
stokuna derhâl çare bulunması şarttır, acildir
ve önemlidir. İlgililerin duyması ve gereğini
yapması bütün mahalle tarafından beklenmektedir.
Bizim görevimiz, duyurmak ve uyarmaktır.
Saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
20'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 20'nci
madde kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine geçiyoruz.
İkinci bölüm 21 ila 39'uncu
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyen
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ
PARTİ Grubu adına Aksaray Milletvekili Ayhan
Erel, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Tokat Milletvekili Yücel Bulut, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Ahmet Şık, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Aydın Milletvekili Bülent Tezcan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat
Milletvekili Mustafa Arslan; şahıslar adına
Gaziantep Milletvekili Sermet Atay.
İlk söz, İYİ PARTİ Grubu adına
Aksaray Milletvekili Ayhan Erel'e ait.
Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, yüce Türk milleti; Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü
üzerine söz almış bulunmaktayım. Partim İYİ
PARTİ adına hepinizi ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Ekmek, aş, su bulmak gecikebilir,
temele taş bulmak gecikebilir, devlete baş
bulmak gecikebilir; adalet gecikmez, tez
verilmelidir. Adalet deyince hem seçim bölgem
Aksaray'da hem de sınırlarımız dışındaki
Sırbistan'da uygulanan bir adaletsizlikle
sözlerime başlamak istiyorum. Aksarayımız'ın
Eskil bölgesinde hazineye ait arazileri
ecrimisil karşılığı kullanan
55
|
vatandaşlarımız toplulaştırmanın
uygulanmasından sonra mağdur olmuşlardır.
Toplulaştırma neticesinde yıllardır
kullandıkları arazileri başka yere
kaydırıldığından ve belirli bir süre kullanma
şartı arandığından yıllardır bu arazileri ekip
biçen, çoluğunun çocuğunun nafakasını temin eden
bu insanlara bu araziler verilmemekte; normal
şartlarda diğer vatandaşlarla birlikte ihalede
alınması tavsiye edilmektedir. Zaten fakir ve
yoksulluk içerisinde olan bu vatandaşların
zengin toprak sahipleriyle açık ihale
şartlarında baş edebilmesi mümkün değildir.
Diğer bir husus, uluslararası
kara yollarında taşımacılık yapan Türk tır
şoförleri âdeta kendi kaderlerine terk edilmiş
bulunmakta; geçtikleri ülkelerde keyfî
uygulamalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Sırbistan'daki kontrol noktalarında tır
şoförlerimize herhangi bir sebep
gösterilmeksizin çok yüklü miktarda yaklaşık 500
bin Dinar -yani 30 bin Türk lirası- ceza
uygulanmaktadır. Dışişleri Bakanlığını bu
bağlamda göreve davet ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 30 Mayıs 2019 tarihinde
Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan Yargı
Reformu Strateji Belgesi kapsamında yargı
alanında birtakım düzenlemelerin yapılacağı
kamuoyuna duyurulmuştu. Yine, bu kapsamda, yeni
yasama yılı başlamasıyla birlikte bazı
düzenlemelerin Meclis gündemine getirileceği
ifade edilmişti.
Geçtiğimiz günlerde iktidar
partisi tarafından Meclise sunulan ve kamuoyunda
"yargı paketi taslağı" olarak bilinen kanun
taslağında değişiklik yapılması hususunda
partimin görüşlerini arz edeceğim.
Suçun sübutuna mutlak etki edecek
delilden, suçun sübutuna doğrudan etki edecek
delile indirgenmiştir. Delilleri mahkemenin
değerlendirmesi gerektiği ilkesine uygun bir
düzenleme yapıldığı düşünülmektedir.
Yine, yukarıda bahsettiğimiz
326'ncı maddeye 4,5,6 ve 7 dâhil diğer fıkralar
eklenmiştir.
Seri muhakeme usulü
getirilmektedir. Cumhuriyet savcısı, öngörülen
maddedeki cezanın alt sınırıyla üst sınırı
arasındaki belirli cezayı seçenek yaptırımlara
çevirebileceği gibi erteleyebilir. Burada Türk
Ceza Yasası'nın 62'nci maddesinin
uygulanabilmesi yolunun açık olmaması bir
eksikliktir.
Yine, teklifte, yasal düzenlemede
sistematiğin hatalı olduğunu görmekteyiz. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasının, kısa süreli
hapis cezasına seçenek yaptırımlara
çevrilmesinden veya hapis cezasının
ertelenmesinden önce yer alması gerekirdi ve
mahkemeye gönderilen cumhuriyet savcısına
verilen seri muhakeme usulü kararı mahkemeye
gönderildiğinde, mahkeme bir şekilde usulün
tatbikini uygun görmezse dosyanın yeniden
savcılığa gönderilmesi, iş yükünün ve yargılama
süresinin artmasına sebep olacağından
kovuşturmaya genel hükümlere göre devam ederek
karar vermesi uygun olacaktır diye
düşünmekteyiz. Bu nedenle, maddenin onuncu
bendinin buna uygun olarak değiştirilmesi
gerekmektedir.
Üst sınırı iki yıldan az ceza
içeren suçlarda basit yargılama usulü, asliye
ceza mahkemesi tarafından iddianamenin
kabulünden sonra adli para cezası veya üst
sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis
cezasını gerektiren suçlarda basit ceza
yargılaması usulünün tatbik edilebileceği
öngörülmektedir. Bu usule göre mahkemece
iddianame, sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ
edilerek beyan ve savunmalarının on beş gün
içinde yazılı olarak bildirmeleri istenecektir.
Kararın mahkûmiyet olması durumunda sonuç ceza
dörtte 1 oranında azaltılacaktır. Savunmanın
hazırlanması için öngörülen on beş günlük süre
çok kısa olup Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 6/3-b maddesine aykırıdır diye
düşünmekteyiz. Her türlü yaptırıma çevrilebilip
ertelenebilen bir cezaya Türk Ceza Kanunu'nun
62'nci maddesindeki takdiri indirim sebeplerinin
uygulanma imkânı getirilmemesi de diğer bir
eksiklik olarak göze çarpmaktadır.
Yine, dürüst yargılama hakkının
bir gereği olarak tanığa soru sorulamaması,
delillerin yüz yüze tartışılamaması, yani ceza
hukukunun olmazsa olmazı olan yüz yüzelik
ilkesinin ortadan kaldırılması, sanığın
kabulünün dahi aranmadığı basit yargılama
usulünün hukuki sakıncaları arasında yer
aldığını görmekteyiz. Adil yargılanma hakkının
şüpheli ve sanık bakımından gözetilmesi ve aynı
zamanda müşteki ve mağdurun da korunması
gereklidir. Örneğin, tanıklar nasıl dinlenecek,
sanığın ve müdafinin tanığa soru sorma hakkı
olacak mı tüm bunlar iyi düşünülmelidir.
Çocuğun kaçırılması, alıkonulması
suçunun, madde 234'ün tamamının uzlaştırma
kapsamında olması yetmiyormuş gibi, temel insan
hak ve özgürlüklerinden, iş ve çalışma
hürriyetinin ihlali suçu uzlaştırma kapsamına
alınmıştır.
Madde 117/1'de "Cebir veya tehdit
kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden
kişiye mağdurun şikâyeti hâlinde altı aydan iki
yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir."
denmektedir. Madde metni üç kuruş paraya muhtaç
olan insanların eline sadaka verilip
uzaklaştırmayı ve zengini kollamayı
amaçladıkları izlenimi yaratmaktadır.
Hüküm verildikten sonra hâkimin
hüküm üzerinde bir düzeltme yapamaması kuralı
kaldırılmaktadır. Hâkim hatalı karar verdiğini
verilen istinaf dilekçesiyle anlamışsa gerekli
56
|
düzeltmeyi yaparak istinaf
dilekçesini esastan reddedebilmesi
düzenlenmektedir.
Cumhurbaşkanına hakaret ve örgüt
suçlarının tamamının da ceza miktarına
bakılmaksızın temyiz yolu açılması da olumlu bir
düzenleme olarak mütalaa edilmektedir.
Çocuklar hakkındaki kamu
davasının ertelenmesinin ceza üst sınırının beş
yıla çıkması da doğru bir düzenleme olarak
görülmektedir.
Bu kanun metninde yargının
bağımsızlığı, hâkimlerin güvencesi ve teminatı
hakkında yeteri kadar bir düzenleme olmadığı
görülmektedir. Yargının bağımsız olabilmesi için
yargıçların her türlü siyasi etkiden, baskıdan
uzak olması gerekmektedir. Günümüzde -daha önce
de söylemiştim Komisyonda- 1993 yılından beri
serbest olarak çalışan avukatlar zaman zaman
hâkimlik ve savcılık mesleğine alınmaktadır.
Oysa Hâkimler ve Savcılar Kanunu'na göre
herhangi bir siyasi partiden aday olmak için
istifa eden bir hâkim ve savcı, tarafsızlığını
yitirdiği gerekçesiyle bir daha mesleğe geri
dönememektedir yani bir tarafta herhangi bir
siyasi partiden aday olduğu için tarafsızlığını
yitirdiğini düşündüğünüz bir hâkimi, savcıyı
tekrar göreve başlatmıyorsunuz. Diyelim ki Sayın
Müsavat Bey'le kırk bir yıldır bir yol
arkadaşlığımız var. Kendisi bir derneğin genel
başkanıyken ben de orada şube başkanıydım.
Yıllar sonra kendisi il başkanı oldu İzmir'de,
ben bir yerin il başkanı oldum. Ben belediye
meclis üyesi oldum, kendisi belediye başkan
adayı oldu. Kader birliği yaptık, yol birliği
yaptık. Sonra tuttular, beni İzmir'e hâkim
olarak atadılar. Müsavat Bey'in de dosyası önüme
geldi. Baktım dosyaya, ya, karşı taraf yüzde yüz
haklı, vicdanım ağır bastı. Müsavat Bey'i de çok
seviyorum ama yapacak bir şey yok. Müsavat Bey
haklı olduğu için davayı Müsavat Bey'in lehine
sonuçlandırdım. Şimdi karşı taraf…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YÜCEL BULUT (Tokat) - Reddi hâkim
yapar emin olun, reddi hâkim yapar, onu kabul
etmez.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
lütfen.
Bir dakika süre veriyorum.
AYHAN EREL (Devamla) - Karşı
taraf hiç bu davanın gerekçesine bakmaksızın der
ki zaten: "Ya bu hâkim ile Müsavat Bey yıllardır
aynı kaderi paylaşmışlar, aynı yerde yol
yürümüşler, bedel ödemişler, hayatı ortaklaşa
paylaşmışlar, taraf tuttu." Ne kadar tarafsız
olursak olalım bu yargıyı ortadan kaldıramayız.
Dolayısıyla ben bunu AK PARTİ için söylemiyorum
-gelecekte İYİ PARTİ iktidar olacaktır- İYİ
PARTİ'nin şimdiki genç vekillerine söylüyorum:
Bu avukatları, hâkim ve savcılık mesleğine
alırken çok siyasi olmuşları lütfen eleyelim
çünkü gerçekten taşrada büyük sıkıntı yaratıyor.
Yıllarca AK PARTİ'nin il başkanlığını yapmış bir
arkadaş Niğde'nin bir ilçesinde seçim işlerinden
sorumlu hâkim ve yapılan itirazların tamamını
reddediyor. Belki de haklıdır ama Ulukışlalı
arkadaş öyle demiyor, "Bu hâkim falan yerde AK
PARTİ'nin il başkanıydı, onun için taraflı karar
veriyor." diyor. Belki de kanuna göre karar
veriyor, mevzuata göre karar veriyor. Bunda
benim herhangi bir…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYHAN EREL (Devamla) - Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Erel.
Gruplar adına ikinci konuşma
Milliyetçi Hareket Partisi Tokat Milletvekili
Yücel Bulut'a ait.
Buyurun Sayın Bulut. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT
(Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamuoyunda "yargı paketi" olarak isimlendirilen
Ceza Muhakemesi Kanunu Ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum.
Tabii, yargı reformu tartışmaları
cumhuriyet tarihi boyunca devam etmiş, çeşitli
vesilelerle yargı sistemimizdeki eksiklikler ele
alınmak suretiyle zaman zaman "yargı reformu"
adı altında mevzuatımızda esaslı değişiklikler
yapılmıştır. Son on yıldır, on iki yıldır
özellikle Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla
beraber "yargı reformu" konusu ve kavramı
kamuoyunda daha sık dile getirilen bir hâl
almış, 2010 referandumu ve akabinde de 17-25
Aralıkla birlikte yargı içerisinde Fetullahçı
bir çetenin egemen olduğunun inkâr edilemez bir
hâle gelişiyle de artık tartışmasız bir hâle
gelmiştir. Tabii, Türkiye Cumhuriyeti 17-25
Aralıktan sonra öncelikle yargı mensuplarının
kendi özverisi ve çabasıyla 2014 yılında bu
çetenin yargıdaki hâkimiyet alanını
sınırlayabilmek adına özverili bir mücadele
vermiş, 2014 HSYK seçimleriyle önemli ölçüde bu
yapı frenlenmiş, akabinde Yargıtaydaki bütün
örgütlenmesi ve çeteleşmesi tasfiye edilmek
üzereyken de 15 Temmuz girişimi
gerçekleştirilmiştir. İşte, 15 Temmuz tarihinden
beri Türkiye bütün yargı mensuplarıyla,
vatandaşlarıyla, yurttaşlarıyla ağır bir yükün
ve mücadelenin maalesef altındadır. Bu
mücadeleyi yargı mensupları çok ağır şartlar
altında büyük bir özveriyle sürdürmektedirler.
İşte, şimdi, bu mücadelenin
gölgesinde, arasında yargıya dönük haklı, iyi
niyetli
57
|
eleştiriler dile gelmiş, siyasi
iktidar bu haklı ve iyi niyetli eleştirileri baz
almak, referans almak suretiyle bugün yargı
reformunun ilk ayağını Parlamentoya taşımış,
tartışmaya açmış ve kanun teklifi olarak
Meclisin huzuruna getirmiştir.
Şimdi, "adalet" kavramı
tartışılırken, yargı reformu tartışılırken
maalesef hiç şaşırmadığımız üzere bazı kesimler
-iyi niyetli eleştiri getirenleri müstesna
tutmak üzere- her zamanki alışkanlıklarının bir
devamı olmak suretiyle, bu defa da yargı
reformunu sıçrama tahtası yapmak suretiyle sanki
bu memlekette adalet, demokrasi, eşitlik ve hak
arama hürriyeti sadece teröre bulaşmış, sadece
Türk milletinin huzuruna musallat olmuş çetelere
tanınmış bir imtiyazmış gibi, onlara mektup
yazmak suretiyle, yargı reformu paketini vesile
ve vasıta yapmak suretiyle âdeta bir savaş
açmışçasına bu yasaya, bu pakete karşı çıkmakta
ve karşı çıkmak adı altında da maalesef Türk
milletinin huzuruna musallat olmuş bu çetelere
can suyu olmaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla,
bu konuda hepimizin dikkat ve hassasiyet
göstermesi gerekmektedir. Hiç kimsenin bu
kavramları bahane yaparak, bu kavramları vasıta
yaparak Türk milletinin birlik ve beraberliğine
musallat olmuş çetelerin reklamını yapmaya hakkı
olmadığı gibi, bugün sınır ötesinde operasyonda
olan şerefli Türk ordusunu da yerden yere
vurmaya hakkı yoktur.
Dolayısıyla, öncelikle şunu ifade
etmek isterim: Bir devletin adalet anlayışı
yalnız mahkemeleri aracılığıyla tesis edilmez.
Bir devlet bir bütün olarak adalet tesis eder,
bir devlet polisiyle adalet tesis eder, bir
devlet mahkemesiyle adalet tesis eder ve bir
devlet, hele ki bu devlet Türk devletiyse
ordusuyla adalet tesis eder. Türkiye
Cumhuriyeti'nin şerefli ve şanlı ordusu, sınır
ötesine adalet tesis etmek üzere gitmiştir,
işgal için gitmemiştir, katliam için
gitmemiştir, bazılarının haddini aşarak ifade
ettikleri gibi soykırım için gitmemiştir.
Genlerimiz neyi emrediyorsa onu yapmak için,
adaleti, barışı ve huzuru tesis etmek için bugün
bu sınır ötesi operasyonunu gerçekleştirmiş
bulunuyoruz.
Dolayısıyla, bu Parlamento çatısı
altında yargı paketini ya da değişik gündemleri
vesile yapmak suretiyle Türk milletinin birlik
ve beraberliğinin sembolü olan ordusunu yerden
yere vurmak hadsizliğini gösterenlere bu
Parlamentonun da şu hatırlatmayı yapması
kaçınılmazdır, kimse de bundan dolayı
gocunmayacaktır: Burası işgal altındaki Osmanlı
Mebusan Meclisi değildir, burası işgal altındaki
bir ülke değildir ve Türkiye Cumhuriyeti 17.
bağımsız Türk devleti kurulmuştur. Hepimiz
vatandaşlık bağıyla bu devlete bağlıyız ve
burası da şerefli ve gazi bir Parlamentodur.
Dolayısıyla, bu Parlamentonun ruhuna ve ahlakına
uygun olarak hep birlikte hareket etmek
zorundayız.
Şimdi, çeşitli vesilelerle bu
kürsüde söz alıp bu operasyonu yerden yere
vurabilmek için çeşitli iddiaları ortaya atanlar
var. Şimdi, az evvel bir hatip arkadaşımız şunu
ifade ettiler, çeşitli memleketler saydılar,
dediler ki "Bilmem nerede Kürtler ayakta, burada
Kürtler ayakta, şurada Kürtler ayakta." Benim
gördüğüm Kürtlerin hiçbirisi ayakta değil,
görmüş olduğum bütün Kürtler secdede. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ve Türk ordusunun
başarısı ve zaferi için hep beraber camileri
doldurmak suretiyle dua ediyorlar.
Bugün, burada Kürtler adına
konuşma hakkını kendinde bulanlara diyorum ki:
Gelin, bu söylediklerinizi Tokat'ın 64 tane Kürt
köyünde söyleyin, bakalım nasıl bir tepki
alacaksınız, hep beraber görelim.
Dolayısıyla, herkesin hangi
Parlamento çatısı altında olduğunu bilmek
suretiyle şu gerçeği de kabul etmesi mecburidir:
Bu ülkede teröre bulaşmış odaklar ile Kürt
kökenli kardeşlerimiz asla ve zinhar, hiçbir
zaman bir araya gelmemiştir. Türkler tarihin
hiçbir döneminde kardeş kabul ettikleri
Kürtlerin katili olmamıştır.
Eğer ki tarih sahnesinde
Kürtlerin bir katili aranıyorsa, et ile tırnak
gibi olduğumuz, ruh ikizi olduğumuz, kader
birlikteliği yaptığımız, aynı secdeye varıp aynı
doğrularda birleşmiş olduğumuz Kürtlerin bir
katili aranıyorsa 1984 yılında Siirt ve Eruh
baskınlarıyla silahlı propagandaya başlayan,
1987 yılında da "Bölgede otorite olalım;
öldürelim, otorite olalım." diyerek talimat
verip Kürt kökenli kardeşlerimizi âdeta bir
katliama mahkûm eden, katliam zincirine mahkûm
eden bölücübaşına bakmaları gerekiyor.
Dolayısıyla, Türk milletinin hiçbir evladından
ve ferdinden asla ve asla, değil Kürt, hiçbir
toplum katili olmamıştır, olmayacaktır.
Dolayısıyla, bu yolu bin yıldır
birlikte yürüdüğümüz gibi, aynı iman zincirinde
birleştiğimiz bu insanlarla, ruh ikizi olduğumuz
bu insanlarla aynı medeniyet çıtası içerisinde
ve aynı sancak altında hep birlikte yürümeye
devam edeceğiz.
Hiçbir şey söylemeye cüret
gösteremedikleri vakit şimdi de şunu söylemeye
başladılar, diyorlar ki: "Oluşan birlik ve
beraberlik ruhu Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
istismar ediliyor." Niye istismar ediliyor Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından? Efendim, ortada eğer
ki bir zafer olursa bu zaferin pay sahibi Sayın
Cumhurbaşkanıymış, buradan kendi leh ve hesabına
bir siyasi istismar çabası içerisine girmiş.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi
olarak diyoruz ki: Sizin istismar yaptığını
iddia ettiğiniz Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa'ya
göre bu ordunun başkomutanıdır. Biz onun
başkomutanlığından rahatsız değiliz. Ordumuzun
ve başkomutanımızın sonuna kadar yanındayız.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
zaferin paydaşı olmasından da
58
|
zinhar rahatsızlık duymayız ama
sizlere asıl rahatsız olmanız gereken şeyi
söylüyorum, çok rahatsız olmak istiyorsanız
bundan rahatsız olun. Eğer ki bu ülkede birileri
hâlâ Tayyip Erdoğan nefretiyle günün birinde "Oh
olsun." diyebilmek için "Nasıl da belalarını
buldular." diyebilmek için, Recep Tayyip
Erdoğan'la hesaplaşabilmek için her şeyi bir
kenara bırakıp gece gündüz Trump'ın
"tweet"lerinden medet umar hâle gelmişlerse asıl
kafaya takılması gereken budur. Mustafa
Akıncı'nın, KKTC Cumhurbaşkanının demeçlerini
duyup "İşte, aradığımız Cumhurbaşkanı." deyip iç
geçirenler "Keşke Kıbrıs'ın başında değil de
Türkiye'nin başında olsun." diye iç geçirenler
varsa bu ülkede asıl can sıkacak kişiler
bunlardır. Bunun dışında milletinin birlik ve
beraberliği için kenetlenmiş, aynı secdeye baş
koymuş, kimsenin burnu kanamadan, bütün memleket
evlatları sulh ve selamet içerisinde memleketine
geri dönsün diye gece gündüz dua eden insanların
bu ülkede can sıkacak, kimseyi üzecek en ufak
bir tavırları yoktur.
Burada yargı reformunu referans
kabul edip yargı reformunu yetersiz bulanlara
diyorum ki: Bu Parlamento çatısı altına ısrarla
ve inatla yasa dışı terör örgütlerini taltif
edecek, onlara iltifat gösterecek her metin,
içeriği ne olursa olsun paçavra muamelesi
göreceği için bilesiniz ki bu yargı paketi sizi
tatmin etmeyecek. Sizi tatmin edecek yargı
paketine de bu Meclis asla ve asla geçit
vermeyecek çünkü bu ülkede hak ihlali elbette ki
yaşanmıştır ama hak ihlali için her örnek
gösterdiğiniz kişi terörün bir bulaşığı, millî
birlik ve bünyenin, millî hasletlerimizin ve
millî hedeflerimizin düşmanı olarak bilinen
kişilerse ben de size gerçek hak ihlallerinden
örnek vermek zorundayım.
Çok hak ihlali meraklısıysanız,
hak ihlalinin ne olduğunu görmek istiyorsanız
yıllardır bir kumpas neticesinde İzmir'de
cezaevinde tutulan İzmir Ülkü Ocakları
Başkanımız Abidin Bilgin'e bakabilirsiniz.
Fetullahçı bir çetenin kumpasıyla ömrünü içeride
çürüyerek geçiren arkadaşımız hâlâ bugün hukuk
mücadelesi veriyor. Çok hak ihlali
meraklısıysanız sizler için mafya olan, bizim
için "dava arkadaşımız" dediğimiz ve kimsenin
burnunun dahi kanamadığı bir dosyadan altmış
altı yıl hapis cezası alan ve yargılayan mahkeme
başkanının, bakın, on yıl yargılayan mahkeme
başkanının "Bu adama kumpas kuruldu, on sene ben
yargıladım, en fazla on sene ceza alması hatta
berat etmesi gerekirdi." diye resmî ifade vermiş
olmasına rağmen altmış altı yıllık infazı hâlâ
devam eden Kürşat Yılmaz'a bakabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
lütfen.
YÜCEL BULUT (Devamla) - Hak
ihlali arıyorsanız eğer İzmir Ege
Üniversitesinde katledilen gencecik Fırat Yılmaz
Çakıroğlu'nun annesinin gözlerine, babasının
gözlerine bakabilirsiniz. Bunun dışında
bilesiniz ki Milliyetçi Hareket Partisi kendi
doğrularını milletinin doğrularına, milletinin
gerçeklerine mıh gibi sabitlemiş, aynı
istikamette ok gibi yürüyen ve inanmış
insanların ordusudur. Hangi eleştiriyi
getirirseniz getirin, hangi tenkiti getirirseniz
getirin bilesiniz ki Milliyetçi Hareket
Partisinin kadrolarını ve ülkücüleri yolundan
saptıramayacak ve döndüremeyeceksiniz, aynı
istikamette inandığımız şekilde yürümeye devam
edeceğiz.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Konuşma sırası şimdi de
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Ahmet Şık'a ait.
Buyurun Sayın Şık. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA AHMET ŞIK
(İstanbul) - Herkese merhaba.
Yargıya ilişkin değişiklikler
içeren ve hak etmemesine rağmen "reform" diye
adlandırılan düzenlemelerle ilgili söz almıştım
ancak kendi krizinin derinleşmesini ve çöküşünü
engellemek için bir kez daha yoksul çocukların
kanını siyasetin malzemesi hâline getiren saray
diktasının yeni bir oyunu karşımıza çıktı. Oyuna
ortak olmak için de kimisi kıyafetiyle, kimisi
sözcükleriyle kamuflaj giyindi. Bu savaş
çığırtkanlığından hukuk ve demokrasi değil, daha
fazla zulüm ve tek adam diktasının gücünü ikame
etmesi çıkar. Çekilen her çizgide hizalanmakta
tereddüt etmeyen ve prensipleri cesaretle
savunmak yerine gündelik menfaatleri çiğnetmeyi
tercih eden bir anlayışla siyaset yapılan bir
yerde yargının hukuksuzluğa meşruiyet sağlama
işleri de hangi değişiklik yapılırsa yapılsın
sona ermez.
Bu ülkede bedelinin bilinciyle
savaşa karşı çıkan ve dahi barışı savunan herkes
adına bir yalanı yaşamayı reddediyorum. Kendine
yakıştıranlar bu oyunun içinde kalmaya devam
etsin ancak Brecht'in şu dediklerini de aklından
çıkarmasın: "Her savaştan geriye 3 ordu kalır:
Ölüler ordusu, yas tutanlar ordusu, hırsızlar
ordusu."
Buyurun, kürsü sizin. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şık.
Söz sırası şimdi de Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan'a ait.
Buyurun Sayın Tezcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN
(Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
59
|
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teklif sahiplerinin "Yargı
Reformu sürecinin bir parçası" diye hazırladığı,
bir süre önce Yargı Reformu Strateji Belgesi'ni
hazırlayanların da "Yargıda reform yapıyoruz."
diye sunmaya çalıştığı paketler dizisinin ilkini
görüşüyoruz.
İkinci bölüme geçtik, bir kere
maddelerle ilgili arkadaşlarımız birçok şey
söyleyecekler, anlatacaklar, konuşacaklar ama
önce temel bir meseleyi tespit etmekte yarar
var.
Sayın milletvekilleri, bu teklifi
hazırlayanlar, Yargı Reformu Strateji Belgesi'ni
hazırlayıp sunanlar ve saray rejimiyle
ayrıldığımız temel bir nokta var, sorun
algısında ayrılıyoruz. Teklifi hazırlayanların
bambaşka bir dünyası var, 39 maddeyi açıp
baktığınızda sorun algımız tamamen başka.
Bize göre, Türkiye'de yaşayan,
samimi, hayatın içerisinde, yargısal
uygulamalardan muzdarip olan herkese göre çok
açıkça biliniyor ki yargının temel problemi
talimatlı yargı sorunudur, bağımsız yargının
olmamasıdır. Siyasetin yargı üzerinde
hâkimiyeti, tahakkümü ve talimatla iş
gördürmesidir, temel mesele bu. 39 maddelik şu
teklife baktığımızda, bu sorun algısıyla uzaktan
yakından ilgili bir şey göremiyoruz? Ya, ne var?
Sanki mesele bir kırtasiye sorunuymuş gibi
anlatılan şu: "Yargıda hangi probleme
çözeceğiz?" "Şurada uygulamada şöyle küçük bir
mesele var, bunu alalım, çözelim." "Pasaport
Kanunu'nda şunu değiştirelim." "İnfazla ilgili
şu hükmü düzenleyelim."
Değerli arkadaşlar, sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu
değişiklikleri her zaman yapabilir, bu
değişikliklerin içinde olumlu, olması gereken
şeyler de vardır, Komisyonda arkadaşlarımız
söyledi ama meselemiz bu değil. Meselemiz,
Türkiye'de gerçekten bağımsız ve tarafsız bir
yargı yaratma meselesidir. Bunun için de binaya
çatıdan başlayamazsınız. Bırakın bunu "reform"
diye anlatmayı. Bir de duyduğumuza göre 8 tane
daha gelecekmiş, 1'incisinden ne gördük ki
8'incisinden ne görelim? Yola nasıl çıkarsanız
öyle gidecek. Yani çatıdan başlanır mı binaya?
Temelden başlayacaksınız, temelden başlamanın
yolu da geleceğiz bir araya, yargıyı bağımsız
kılmak için Anayasa'yı elimize alacağız;
Hâkimler ve Savcılar Kurulu başta olmak üzere
yüksek yargı organları için, hâkimler ve
savcıların teminatı için, bağımsız yargı için ne
gerekiyorsa yapacağız. Bunu yapmadan atacağımız
her adım lafügüzaftır. Bunun daha ötesi yok.
Bakın, şimdi, şunu da Türkiye'de
artık herkes biliyor: AK PARTİ iktidarları için,
hükûmetleri için yargı, bugüne kadar sadece ve
sadece ele geçirilmesi gereken bir alan olarak
görüldü. Temel problem bu. Adalet dağıtması
gereken bir alan değil, ele geçirilmesi gereken
bir alan olarak görüldüğü için dün devlet
düşmanı, cumhuriyet düşmanı, adalet düşmanı,
hukuk düşmanı FETÖ gibi bir çeteye yargıyı
teslim etmekte bir beis görmediniz; bu anlayış
getirdi. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi durum farklı mı? FETÖ
gitti, başka cemaatler geldi. Bugün gidin adliye
koridorlarına, gidin Yargıtayın koridorlarına,
hangi cemaatlerin nerelerde hâkim olduğu
konuşuluyor. Bu utanç tablosunu düzeltmeden 39
maddeyle hangi reformdan bahsedeceğiz?
Değerli milletvekilleri, bakın,
Yüksek Seçim Kuruluna talimat verildi, yaratılan
düzeni söylüyorum, talimatlı yargıyı. İstanbul
seçimlerini kaybettiniz, hazmedemediniz, Yüksek
Seçim Kuruluna talimat verdiniz, seçim iptal
ettirdiniz. Allah'tan millet 813 bin farkla bir
şamar vurdu da ne olduğunu anladınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Tarihimizde ilk defa savcılar
elini sandıklara soktu. Çok partili rejime
geçtikten sonra ilk defa savcılar ellerini
sandıklara soktu, savcılara delil toplattınız.
Bütün bunları hangi yargı düzeni kurdu? Sizin
getirdiğiniz talimatlı yargı düzeniyle bunu
yaptınız.
Şimdi, Cumhurbaşkanına hakaret
suçu, madde 299'u "E işte Yargıtaya temyize tabi
tutalım." diye koymuşsunuz; iyi, güzel de 299'u
kaldırmanız lazım, kaldırmanız. Bugünkü partili
Cumhurbaşkanlığı düzeninde bunu kaldırmadan bir
şeyi çözemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
2018 yılında, bir yıl içerisinde
partili bir cumhurbaşkanına hakaret etti diye
sosyal medya paylaşımlarından 26.115 dava
açılmış. Sayın Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti'nin
gördüğü ilk cumhurbaşkanı değil, 12 Eylül
rejiminden sonraki bütün cumhurbaşkanları için
toplam bu sebeple açılan dava 1.121. Onlar bir
de partisiz cumhurbaşkanıydı. 1.121 toplamı,
Kenan Evren buna dâhil arkadaşlar, Kenan Evren
buna dâhil. Helal olsun, onu bile geçtiniz,
Kenan Evren'i bile geçtiniz! (CHP sıralarından
alkışlar)
Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 126
ülkede 109'uncu olmuşuz. Türkiye'nin hâli bu,
yaratılan yargı düzeni.
Barış Pınarı Harekâtı hepimizin,
bizim, başarıyla sonuçlanmasını beklediğimiz,
istediğimiz bir harekât. En azından benim bütün
paylaşımları savunduğum söylenemez ama sosyal
medyadaki paylaşımları nedeniyle 186 kişi
hakkında soruşturma açıldı bir hafta içerisinde,
186 kişi hakkında. Hangi bağımsız yargı düzeni,
hangi yargı reformu? İnsanlar böyle bir mesele
hakkında bile Twitter'da parmaklarından korkmaya
başladı insanlar. Olur da yanlışlıkla bir şeyi
beğenirsem arkamda bir talimatlı ordu gelir de
hâkimin karşısına çıkarım diye.
Bakın, değerli arkadaşlar, bir
hafta önce 22 yaşındaki bir gencimize bir yıl
iki ay
60
|
mahkûmiyet kararı verildi, sonra
hükmün açıklanması ertelendi. Genç bir
çocuğumuz, Mert Durgun -talimatlı yargının ne
olduğunu anlatıyorum- üniversiteyi yeni
bitirmiş. Niye hüküm giydi biliyor musunuz? Bir
gün içerisinde duruşması bitti. Niye hüküm
giydi? Benim bir mitingde söylediğim "şeddeli
faşist diktatör" sözünü paylaşmış sosyal
medyada, bir haberi paylaşmış, bir haberi; 22
yaşında. Yani saray rejiminin kimlerle ve
nelerle uğraştığını görün. 22 yaşındaki çocuğun
sosyal medya paylaşımıyla uğraşan bir anlayıştan
yargı reformu çıkar mı arkadaşlar? Çıkar mı
Allah için, bir dönün, bakın. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bu bölümde -görüşülecek
biraz sonra- yeni usuller icat edilmiş, reform
yapılacak ya. Seri yargılama usulü, basit
yargılama usulü. Yeni yargı usulleri icat
ediliyor, sorunun kaynağından tamamen habersiz
yeni usuller. Bakın, ben size yeni icat
ettiğiniz usulleri söyleyeyim mi, buraya
yazmanıza gerek yok. Mesela bir basit yargılama
usulünü, daha kanunu çıkmadan nasıl
basitleştirdiniz bu işi anlatayım. Trump önce
tehdit etsin, ondan sonra rica etsin, ondan
sonra Erdoğan talimat versin, rahip serbest
kalsın. İşte bundan daha basit bir iş var mı?
Buraya yazmanıza gerek yok, yargıyı bu hâle
getirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Basit
yargılama usulünü hukukçular, hocalar bakacak ne
yazmışlar diye. Ne yazmışlara gerek yok, ne
yapmışlar, ona bakalım, ona bakalım. Bakın, seri
yargılama usulü, basit yargılama usulü
yazmışsınız. Cumhuriyet gazetesi yazarları,
Sözcü gazetesi yazarları -yaşamı boyunca FETÖ'ye
karşı mücadele etsin- onları talimat verin,
FETÖ'den yargılansınlar, tutuklansınlar ama FETÖ
borsasından ihale alanlar, yaşamı boyunca
FETÖ'nün kuyruğunda gezip ondan sonra da saraya
yakın avukatlar bulup FETÖ borsasından ihale
alanlar beraat etsin, serbest kalsın. Bundan
daha basit yargılama usulü olur mu, niye
yazıyorsunuz buraya? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, mesele şudur:
Yargıda icat çıkarmayı bırakın, yargıyı rahat
bırakın yeter. İcat çıkarmayın, yargıyı rahat
bırakın yeter. Sizin çıkardığınız icatlar sonucu
dün yargı FETÖ'ye teslim edildi, bugün yeni
cemaat ve tarikatlara teslim edildi. Cemaat,
tarikat, nerede hakikat? Hakikat yok ortada.
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tezcan,
tamamlayın lütfen.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, tabii, başta da söyledim; belli
başlı maddeler konuşacak arkadaşlarımız, onlarla
ilgili belli düzenlemeler yapılabilir. Mesela bu
düzenlemelerin içerisinde, özellikle temyiz
sınırı ve infazla ilgili bazı önemli
düzenlemeler var, bunlar yapılabilir ama
yetersiz. Keşke sadece temyiz sınırını
düzenleyerek çözmeseydiniz de mesela bir davada
istinaf ve temyize tabii olan hükümlerin birisi
temyize gitmişse diğerlerini de temyize
gönderebilecek bir düzenleme burada olsaydı.
Netice ceza verilirken ayrı ayrı istinaf
sınırında kalanların toplamı temyiz sınırına
giriyorsa onları da temyiz sınırına
taşıyabilseydik. Yani Komisyonda, reform
olmamakla birlikte, bu düzenlemeler yapılsaydı
belli başlı acil ihtiyaçlara da cevap
verilebilirdi ama değil 1 tane -son cümleyle
bitiriyorum Sayın Başkanım, son cümleyle,
selamlayacağım- 8 tane de 80 tane de böyle paket
getirseniz Türkiye'de bozduğunuz yargıyı bu
paketlerle düzeltemezsiniz. Paket değil,
samimiyet istiyoruz, samimiyet.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Evet, gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahıslar adına Gaziantep
Milletvekili Sermet Atay'ın söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Atay. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
SERMET ATAY (Gaziantep) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
hakkında konuşma yapmak üzere şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teklif hakkında konuşmaya
başlamadan önce, güney sınırlarımızı emniyet
altına almak ve terör koridoru projesini terör
örgütlerinin başına yıkmak üzere Barış Pınarı
Harekâtı'nı icra eden kahraman Mehmetçik'imize
başarılar diliyorum.
Yargı reformu stratejisi birinci
paketi olarak hazırlanan, birden çok kanunda
değişiklik yapan teklif başlayan hukuk
reformunun ilk adımıdır, birbirinden önemli
değişiklikler getirmektedir. Bu vesileyle bu
kanunun hazırlanmasında emeği geçen başta Adalet
Bakanımız Abdulhamit Gül Bey olmak üzere,
akademisyenlerimize, Türkiye Barolar Birliğine
ve milletvekillerimize teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun
hususi damgalı yani halk arasındaki deyimiyle
yeşil pasaportlarla ilgili 14'üncü maddesinde
değişikliğe gidilerek baro levhasına kayıtlı
olmak şartıyla en az on beş yıl kıdemi bulunan
avukatlara hususi pasaport verilebileceği
düzenlenmektedir. Bu, yıllardan beri talep
edilen, yurt dışına uluslararası mahkemelere
katılmak için giden avukat meslektaşlarımız için
bir gereklilik hâlini almıştı. Bu düzenlemeyle
avukatların bu problemi çözüme kavuşmuştur.
Avukatlık mesleğinin yeterli
kaliteye ulaşamaması, son zamanlarda mezun olan
hukuk fakültesi mezunlarının gerekli bilgi ve
donanıma sahip olmadığı, bu hususun adalet
61
|
mekanizmasını sekteye uğrattığı
yönündeki eleştiriler yoğun bir şekilde
konuşuluyordu. Bu kanunla yapılan değişiklikle
Avukatlık Kanunu'na eklenen bir maddeyle hukuk
fakültesini bitirenlerin avukatlık mesleğine
başlayabilmeleri için hukuk mesleğine yeterlilik
sınavına gireceği kanunen düzenlenmiştir.
Merkezî sistemle yapılacağı anlaşılan hukuk
mesleğine giriş sınavında başarılı olamayanlar
avukatlık stajına başlayamayacak, avukat olmaya
hak kazanamayanlar bu sınavı geçmeden hâkimlik
ve noterlik sınavına da giremeyecektir. Bu
mesleki saygınlık ve yeterlilik açısından olumlu
ve beklenen bir düzenlemedir. Bir tek profesörle
veya misafir öğretim görevlisi temin ederek
yüzlerce öğrenciye eğitim veren hukuk
fakültelerinin bulunduğu açıktır. Akademisyen
sayısının azlığı nedeniyle mevcut öğretim
üyelerinin ders ve iş yükünün altında boğulduğu
ve faydalı bir eğitim veremedikleri hep
serzenişte bulunduğumuz bir durumdur. Bu
gerçekle yüzleşmek ve çözüm için bu adımı atmak
yararlı olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uzun tutukluluk süreçleriyle
ilgili, Gazi Meclisimiz tarafından yapılan
düzenlemeler uygulama sahasında bir türlü
istenilen sonucu vermemiştir. CMUK'a yani Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu'na eklenen maddeler
bir türlü fayda getiremediği gibi, tutuklamanın
bir tedbir olmaktan öteye geçmesi
engellenememiştir. Tutuklama, esas olarak,
şüphelinin kaçmaması, delilleri karartmaması,
toplumda oluşması muhtemel infialin önlenmesi,
suça verilecek cezanın üst sınırının yüksek
olması durumlarında cumhuriyet savcısının talebi
ve yetkili hâkimin kararıyla özgürlüğün
kısıtlanmasına yönelik bir tedbirdir.
Mahkemelerde ve savcılıklarda dosya yükünün
fazla olması, delillerin toplanması sürecinde
bürokrasinin yoğunlaşması nedenine bağlı olarak
tutukluluk süreleri uzamaktadır. Bu sebeplerden
kaynaklı tedbir olmaktan uzaklaşan tutukluluk
hâli bir cezaya dönüşmektedir.
Yeni teklifle hedeflenen
düzenlemenin etkin bir şekilde uygulanması,
pratikte uygulamaların denetim mekanizmasınca
izlenerek mağduriyetlere yol açacak hiçbir
boşluğun bırakılmaması önemli bir husustur.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'na
eklenen seri muhakeme usulü ve basit muhakeme
usulü yargılamayı hızlandıracak, hâkimlerin
hedef süre içerisinde yargılamayı bitirmelerine
olanak sağlayacak çok önemli ve yararlı
düzenlemelerdir.
5651 sayılı Kanun'un "Erişimin
engellenmesi kararı ve yerine getirilmesi"
başlıklı 8'inci maddesinde değişikliğe
gidileceği ve tüm yayının engellenmesi yerine
karara konu haberin içeriğinin engellenmesi
yönteminin izlenmesi teklif edilmektedir.
Böylelikle dünya çapında tanınırlığı olan
birtakım internet sitelerinin tamamen
kapatılması engellenerek -kamuoyundaki
eleştiriler göz önüne alınarak- olumlu bir
değişikliğin yapılması teklif edilmektedir.
Teklifi madde madde
incelediğimizde genel olarak olumlu bir reform
paketi olarak değerlendirdiğimizi bildirmekle
beraber tabi ki teknik eksiklikler de tespit
etmek mümkündür.
Yapılmak istenilen değişikliğin
pratikteki uygulamalarının güzel sonuçlar
vermesini temenni ediyor, Gazi Meclisimizi ve
onun nezdinde yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
gruplar adına ve şahısları adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
60'a göre bir söz talebi var; onu
da karşılayacağım.
Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ceza Muhakemesi Kanunu, Pasaport
Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu gibi kimi
kanunlarda bazı ek ya da kısmi değişikliklerle
yargıda sorunların aşılamayacağı açıktır.
Yargıda sorunlar tümden ele alınmalıdır. OHAL
KHK'ları sonucu haklarında hukuka uygun bir
soruşturma olmaksızın işinden atılan binlerce
kişinin yaşadığı ağır mağduriyetler neden bu
kapsamda ele alınmamıştır? Hiçbir ceza davası
açılmayan, takipsizlik kararı verilen ya da
beraat edenler dâhil OHAL mağdurlarının hakları
bir an önce iade edilmelidir. Neyle suçlandığını
dahi bilmeyen, işinden çıkarılmış ve
mağduriyetinin giderilmesi bekleyenlerin varlığı
yok sayılamaz. Bu düzenlemede onlar içinde bir
çözüm üretilmeliydi. Haksız, hukuksuz, adaletsiz
OHAL dönemi uygulamalarını iyileştirici
düzenlemeler için kanun tasarısı da bir an önce
Meclise getirilmelidir.
Teşekkürler Başkanım.
1.- Afyonkarahisar Milletvekili
Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat
62
|
Milletvekili Özlem Zengin,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve
Denizli Milletvekili Cahit Özkan ile 62
Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/2215) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 105)---(Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
söz talebi olmadığından soru-cevap işlemini
geçiyoruz.
Soru-cevap…
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Sayın
Başkan…
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Sayın
Başkanım, ben söz istemiştim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
onların hepsi yeniden bölüme geçtiğimiz için
sistemden çıkmış. O nedenle, aradan sonra
yeniden sisteme giriniz, görüşmelere devam
ettiğimizde söz talebinizi karşılayacağım.
Soru-cevap işlemini de geçiyorum.
Birleşime yirmi dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.09
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat
SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa Açıkgöz
(Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7'nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
105 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
1. Afyonkarahisar Milletvekili
Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat
Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili
Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
105)---(Devam)
BAŞKAN - Komisyon yerinde.
21'inci madde üzerinde 2 adet
önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
"Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
21'inci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmesini arz ve talep ederiz.
"MADDE 21 - 5271 sayılı Kanunun
234 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinin üçüncü maddesinde yer alan 'cinsel
saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla
hapis cezasını gerektiren suçlarda,' ibareleri
ile (b) bendinin beşinci maddesinde yer alan
'cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan
fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda.'
ibareleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Süleyman Bülbül Turan Aydoğan
Alpay Antmen
Aydın İstanbul Mersin
Zeynel Emre Aydın Özer Rafet
Zeybek
İstanbul Antalya Antalya
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Aydın
Milletvekili Süleyman Bülbül'ün söz talebi
vardır. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bülbül.
Süreniz beş dakikadır.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasilerin
olmazsa olmazı hukuk devleti ilkesi, hukuk
devleti ilkesinin de olmazsa olmazı da hukukun
üstünlüğünün sağlanması. Hukukun üstünlüğünün
sağlanması için bireylerin yasalar önünde eşit
olması gerekiyor. Bu anayasal hüküm, Anayasa'nın
ilgili maddesi 10'uncu madde "Kanun önünde
eşitlik" maddesi. İzninizle, okumak istiyorum:
Birinci fıkrası "Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." diyor,
dördüncü fıkrası ise "Hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz." diyor,
beşinci fıkrasında ise "Devlet organları ve
63
|
idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar." diyor.
Değerli arkadaşlar, bu anayasal hak ve
özgürlüklerin sağlanması açısından bu maddenin
önemi çok fazla. Tabii, "hukukun üstünlüğü"
"üstünlerin hukuku" tartışmaları, hatırladığımız
kadarıyla, 2010 yılında 12 Eylül referandumunda
da getirilmişti. O zaman, 12 Eylül 2010
referandumunda "Üstünlerin hukuku gelmesin,
hukukun üstünlüğünü getirelim; 'evet' oyu
verin." dediniz, özellikle AK PARTİ'li
arkadaşlarımız söyledi; ondan sonra da yargı,
hukuk FETÖ'cülere teslim oldu; sonuçlarını, 15
Temmuza kadar, hepimiz biliyoruz. Bunun için,
hukukun üstünlüğünü sağlamanın yolu şu: Tarihe
baktığımız zaman, hukukun üstünlüğünü sağlama
yolunun örnekleri de çok var.
Bir örnek vermek istiyorum:
"Sahabe" ve "halife" sıfatına sahip olan Hazreti
Ali'nin, Kadı Şüreyh'in önünde bir gayrimüslimle
beraber yargılandığını ve Hazreti Ali'nin,
oğlunu tanık olarak gösterdikten sonra tanıklığı
kadının kabul etmemesi nedeniyle, delil
yetersizliğinden davayı kaybettiğini tarih
yazıyor. Çok önemli bir tarihsel konu, anı.
Şimdi, buradan nereye geleceğim? Buradan
geleceğim nokta: Gündem olarak bugüne geleceğim.
Cumhurbaşkanı; Anayasa Mahkemesi
Başkanı; Genelkurmay Başkanı; devleti yürüten,
yürütme organında bulunan bütün insanlar, sıfatı
bulunanlar ve onların yakınları, kesinlikle,
normal vatandaşla aynı şekilde kanun önünde eşit
olmalı. Ama uygulamada ne var? Uygulamada böyle
bir şey yok.
Size bir konuyu anlatmak
istiyorum. Bakınız, arkadaşlar, olay İstanbul'da
geçiyor. 4/10/2018 tarihinde avukat ara bulucu
Seher Okşar Kadırgan'a zorunlu ara buluculuk
görevi geliyor. Ben ara bulucu olduğum için
biliyorum, cep telefonuna gelir, siz görevi
kabul edersiniz. Kabul ettikten sonra UYAP'ın
ara buluculuk portaline giriyor, oradan görev
belgesini çıkarıyor. Görev belgesini çıkardıktan
sonra bu avukat ara bulucu arkadaşımız hemen
taraflara gün vererek davet gönderiyor ve "Şu
saatte, şu günde toplantı yapacağız." diyor.
Daha sonra, iki gün sonra bir telefon geliyor.
Telefonu açıyor, telefonda kendisini Baykar
Makina'nın sahibi olduğunu söyleyen bir bey
-iddiaya göre- diyor ki: "Senin amacın ne?"
"Senin amacın ne?" diye soruyor ve anlatmaya
başlıyor ara bulucu diyor ki: "Ben tarafları
tanımam, davetiye gönderdim." "Sen sus, konuşma!
Sana ne yapacağımı göreceksin." diyor. Daha
sonra bir bakılıyor, Bakırköy Emniyet Müdürü
arıyor. Bakırköy Emniyet Müdürü -iddiaya göre-
diyor ki: "Babamı üzmüşsünüz." "Babanız kim?"
diyor avukat ara bulucu. "Babam Özdemir
Bayraktar." diyor. Daha sonra Adalet
Bakanlığından Arabuluculuk Daire Başkanı arıyor,
Hakan Öztatar arıyor, diyor ki: "Bir daha karşı
tarafla filan temas etme, kesinlikle muhatap
olma." Diyor ki avukat ara bulucu: "Sayın
Başkanım, siz bize eğitimlerde 'Bunu, bunu
yapın.' dediniz yaptık ama…" "Bu sefer durum
başka." diyor. Daha sonra Adalet Bakanlığında
soruşturma açılıyor, hakkında Cumhuriyet
Başsavcılığına şikâyet dilekçesi veriliyor ve
jet hızıyla dava açılıyor. Neden dava açılıyor?
Şundan dava açılıyor…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın
Bülbül.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) -
Açılan davada deniliyor ki: "Ara bulucu bilecek
kimi davet edip etmeyeceğini." Tabii, bu
denmiyor "Ara bulucu kimi davet edeceğini
bilecek." deniyor. Şu deniyor: "Mektubu
gönderdiğin kişiyi bileceksin ki ara bulucu
olarak görevine devam edeceksin."
"Cumhurbaşkanının dünürüne karşı ara buluculuk
davetini niye gönderirsin?" deniyor. 2 duruşma
oluyor, müşteki çağrılmıyor, soruşturmada da
ifadesi alınmıyor ama avukat ara bulucu, zorla
getirme kararıyla birlikte duruşmaya giriyor ve
dün girilen duruşmadan sonra 3'üncü duruşma da
nisan ayına kalıyor.
Değerli arkadaşlar, hukukun
üstünlüğünü böyle sağlayamayız, üstünlerin
hukukunu sağlarsınız. Yargı, bağımsız, tarafsız
olmazsa tek adam rejiminde, hükûmet sistemi
içerisinde yargı da korkmaya başlar. Ne yapar?
Savcı korkar, hâkim korkar, yapacağı işlemlerden
dolayı başına bir şey gelebileceğinden korkar ve
hukukun üstünlüğü üstünlerin hukuku olur.
Hatırlar mısınız…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) -
Bitiriyorum, bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Bülbül, uzatmıyorum.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) -
Başkanım, bu saate kadar bekledik.
BAŞKAN - Çünkü kimseye söz
vermedik ama yani herkese aynı muameleyi
yapmamıza izin verin lütfen.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) -
Konuşmayı tamamlayayım.
BAŞKAN - Ama mikrofon olmadan
tamamlayın Sayın Bülbül.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) -
Arkadaşlar, bizler diyoruz ki: Tek adam
rejiminde yargı reformu olmaz. Tek adam
rejiminde yargı reformu olmayacağı için de
hukukun üstünlüğü sağlanamaz, hukuk devleti
sağlanamaz. Bu nedenle yapılacak şey basittir:
Demokrasi, özgürlüklerle birlikte Anayasa
değişikliği ve parlamenter rejimdir.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
64
|
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Bülbül.
Sayın Akçay, söz talebiniz var,
buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, iki gündür Meclis
Başkan Vekili olarak Meclis oturumlarını,
birleşimini yönetiyorsunuz ve siz de tanıksınız
ki hem ülkemizin içinde bulunduğu ortam hem de
yaptığımız görüşmeler itibarıyla oldukça
gerilimli görüşmeler yaşanabiliyor ve bu arada
tartışmalar mecrasından ve Meclisin mehabetine
de uygun olmayan bir atmosfere bürünebiliyor.
Daha evvel de defalarca zaman zaman yaşanan
hadiselerde ben de Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekili olarak da buna yönelik çok
sayıda konuşmam olmuştur ve hem Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak hem de Grup Başkan
Vekili olarak ben buna ziyadesiyle özen
gösteriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şimdi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi elbette farklı
görüşlerin de ifade edildiği bir mecradır; buna
kimsenin itirazı olamaz fakat konuşmalarda öyle
kışkırtıcı ifadeler kullanılıyor ki bize göre,
yani biz tahrik oluyoruz Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bazı milletvekilleri veya grup olarak
ve asla hak edilmeyen, kabul edilemeyecek
ifadelere tanık oluyoruz. Yani bir milletvekili
hatip burada dedi ki: "Bu iç savaş
kaçınılmazdır." Yani, ondan evvelki bir
konuşmacı, o tartışmaya sebep olan, işte diyor:
"Soykırım girişimidir, işgaldir. Siviller
katlediliyor." Yani zaten bunlar gerçek olmadığı
gibi ayrıca, sahaya ve halkın hissiyatına yanlış
yansıyabilecek fevkalade kışkırtıcı bulduğumuz
ifadeler ve bunlara cevap verirken elbette biz
de sert bir dil ve üslup kullanma durumunda
olabiliyoruz, milletvekillerimiz ve bizler,
hepimiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin
lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Tabii,
burada özellikle dikkat ettiğimiz husus,
kesinlikle şahsa yönelik herhangi bir isnat veya
şey söz konusu değildir. Sözlerimiz tamamen
kürsüde ifade edilen görüşlere yöneliktir, hiç
kimsenin de şahsına yönelik değildir, bugüne
kadar da olmamıştır ve bundan sonra da zaten
olması mümkün değildir.
Ben bütün milletvekili
arkadaşlarımızın içinde bulunduğumuz atmosferi
de dikkate alarak birbirimizi tahrik edici ve
kışkırtıcı bir dilden uzak durulması gerektiği
-ve hepimiz için- kanaatindeyim. Bu görüşmeleri
de hem zamanında hem Meclisin mehabetine uygun
bir şekilde hem de halk hissiyatını yanıltmamak
üzere daha uygun bir dil ve üslup kullanılmasına
hepimizin özen göstermesi gerektiği
kanaatindeyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akçay.
1.- Afyonkarahisar Milletvekili
Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat
Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili
Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı
105)---(Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 22.06
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7'nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
105 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
21'inci madde üzerindeki diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
65
|
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 21'inci maddesiyle
değiştirilmekte olan 5271 sayılı Kanun'un
234'üncü maddesine eklenen "Soruşturma veya
kovuşturma evresinde, dava nakli veya adlî tıp
işlemleri nedeniyle yerleşim yeri dışında bir
yere gitme zorunluluğu doğması halinde mağdurun
yapmış olduğu konaklama, iaşe ve ulaşım
giderleri, 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı
Harcırah Kanunu hükümlerine göre Adalet
Bakanlığı bütçesinden karşılanır." ibaresinin
"Soruşturma veya kovuşturma evresinde, dava
nakli yahut adlî tıp işlemleri nedeniyle
yerleşim yeri dışında bir yere gitme zorunluluğu
doğması halinde mağdurun yapmış olduğu
konaklama, iaşe ve ulaşım giderleri, 10/2/1954
tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu
hükümlerine göre Adalet Bakanlığı bütçesinden
karşılanır." olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ümit Beyaz Zeki Hakan Sıdalı
Arslan Kabukcuoğlu
İstanbul Mersin Eskişehir
Enez Kaplan Şenol Sunat
Tekirdağ Ankara
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Ankara Milletvekili Şenol Sunat. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubu
adına yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu paketle
getirilen, birçok milletvekilinin de dediği
gibi, yargıda bir reform değil, uygulamadaki
aksaklıkların giderilmesine yönelik göz
boyamaca, sözde bir düzenlemedir. Yargıda
reform, adaleti en iyi şekilde sağlamak için
yapılır değerli milletvekilleri.
Çoğulcu demokrasilerin
vazgeçilmez iki temel ilkesi vardır. Bunlar,
kuvvetler ayrılığı prensibi ve hukuk devleti
ilkeleridir. Yaşadığımız bu süreçte "Biz bir
hukuk devleti miyiz?" diye sorduğumuzda, ne
cevap verebiliriz, sizlere bırakıyorum. Hukuk
devleti olmadığımız için siyasal, kültürel ve
ekonomik gelişmişlikte maalesef sınıfta kaldık
ve her geçen gün de kötüye doğru gidiyoruz.
Ülkemizde birçok konuda olduğu gibi, yaşanan
hukuksal sorunların salt teorik düzenlemelerle
çözülebileceğine inanmak fazla iyimserlik değil
midir?
Bir daha tekrar ediyorum değerli
milletvekilleri: Yargı fonksiyonuna etkinlik ve
verimlilik kazandırılmadan hukuk devleti hayata
geçirilemez. Demokratik ve sosyal bir hukuk
devletinde bireysel hak ve özgürlüklerin,
toplumun temel değerlerinin uzlaşma noktalarının
koruma ve güvencesidir yargı. Bu görevlerin
ifası için yargının bağımsızlığı her şeyden
önemlidir. Yasaların güncel olması ne kadar
önemliyse yargı bağımsızlığı da aynı derecede,
hatta belki daha önemlidir.
Evet, terminolojimize bir cümle
girdi, hani "Bilal'e anlatır gibi anlatmak."
Diyorum ki sayın milletvekilleri: Yargı
bağımsızlığı, hiçbir devlet organının, makamın,
kişinin ya da kurumun yargı yetkisinin
kullanılması nedeniyle mahkemelere ve orada
görevli hâkimlere etki edememesi, müdahalede
bulunamaması anlamına gelir. Tarafsızlık ise ön
yargılı hükümlerden, siyasi eğilimlerden
kaçınmak, adaletle ve hakkaniyetle objektif bir
şekilde hukuka uygun olarak karar verilebilmesi
anlamına gelir. Bizim Anayasa'mızda "Yargı,
bağımsız ve tarafsızdır." diye yazıyor ama
sadece metinde. Hukukun layıkıyla uygulanması
için, yüksek yargı üyelerinin tek bir kişi
tarafından belirlendiği bir sitemde yargı
bağımsızlığından söz etmenin imkânı var mıdır?
Özellikle HSK ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin
seçilme şekli ve üyelik özellikleri böyle olduğu
müddetçe yargı bağımsız olamaz. Anayasa
değişikliğiyle Hâkimler ve Savcılar Kurulu
üyelerinin seçimi, yürütme organı tarafından
belirlenmesi kaldırılmadan yargıda bir reform
yapıldığı söylenemez. Bu da yetmez, yargı
mensuplarının evrensel hukuk ilkeleri, temel hak
ve özgürlüklerin üstünlüğüyle donatılmış bir
hukuk algısına ve birikimine sahip olmaları
gerekir ki bu da iyi bir eğitim ve aynı zamanda
liyakatı gerektirir. Maalesef, düzenlenen yargı
paketinde bu hususa hiç değinilmemiş olması
yapılacak düzenlemelerin hukuk sistemimizdeki
temel sorunları çözmekten uzak bir çalışma
olmaktan öteye geçemeyecektir. Sorunlarımızın
ana kaynağı, yasal mevzuatta var olan
eksikliklerden ziyade, mevzuatın uygulanmasında
yaşanan bakış açılarından ve bu içinde
yaşadığımız zihniyetten kaynaklı ön yargılı
tavırlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Milletvekili.
ŞENOL SUNAT (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, size tavsiyemizdir, özellikle
iktidara sesleniyorum, iktidar milletvekillerine
sesleniyorum: Cumhuriyet ve değerleriyle bir an
önce barışmalısınız, yönettiğiniz devletin
deneyim ve birikimlerinden yararlanmalısınız.
Dışarıdaki güvenliğin içeride başladığı
bilinciyle demokratik mekanizmaları yeniden
66
|
çalıştırın. Devleti kuran Türkiye
Büyük Millet Meclisini yeniden hep birlikte
işlevsel hâle getirecek çalışmaları gündeme
getirmeliyiz. Ve gelin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi milletvekilleri olarak bu ucube
sistemden vazgeçerek kuvvetler ayrılığının en
iyi uygulandığı rasyonel, güçlendirilmiş
parlamenter sisteme zaman kaybetmeden dönelim,
gelecek nesillerin önünü açalım, enerjimizi bu
kısır tartışmalarla tüketmeyelim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
21'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
22'nci madde üzerinde 4 tane
önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına
göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
22'nci maddesinin (7)'nci fıkrasının "Dördüncü,
beşinci ve altıncı fıkra kapsamında kayda alınan
beyan ve görüntüler dava dosyasında saklanır ve
gizliliği için gerekli tedbirler alınır"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Acar Başaran Filiz
Kerestecioğlu Demir Kemal Peköz
Batman Ankara Adana
Oya Ersoy Mahmut Celadet Gaydalı
İstanbul Bitlis
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇU (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizlere iki olayı hatırlatmak
istiyorum. 2016 yılında İzmir'de bir erkeğin
cinsel saldırısına uğramış 9 yaşında bir çocuk,
duruşmadan iki gün önce kalp krizi geçirerek
yaşamını yitirmişti. Ailesi, duruşmada sanıkla
karşılaşmaktan çok korktuğunu, bu nedenle kalp
krizi geçirdiğini ifade etmişti. Diğeri ise 2014
yılından bir olay. Hanime Aslan "Ölümle tehdit
ediliyorum." diye ifade verdiği duruşma
çıkışında Çağlayan Adliyesi önünde yanındaki
koruma polisiyle birlikte oğlu tarafından
öldürülmüştü. Evet, şiddete uğradığı için açmış
olduğu dava kapsamında verdiği ifadenin
arkasından en yakınındaki erkeklerden biri
tarafından öldürülmüştü Hanime Aslan.
İşte kanun teklifinin şu anda
üzerine konuştuğum 22'nci maddesi bu kadar can
yakan gerçek hikâyelerle ilgili. Bu iki insan,
doğru önlemler alınsaydı aramızdan
ayrılmayacaktı. Bu nedenle şüpheli ve sanıkla
görüşmesinde sakınca olan çocuk ve yetişkinlerin
ifadelerinin özel ortamda, sanıkla yüz yüze
gelmeden alınması gerekiyor. Kadınlar, çocuklar
ya da işkenceye maruz kalmış kişiler için
yıllardır yapılmasını savunduğumuz bir düzenleme
bu. Kişilerin can güvenliklerini tehlikeye
atmamak ya da kişilere yaşadıklarını tekrar
tekrar anlattırarak travma yaşatmamak için bu
uygulama çok önemli ve uzmanların bu sürece
dâhil olması da ayrıca önem taşıyor. Fakat bu
madde metninin yalnızca çocukları ve cinsel
suçları değil, ifadelerinin özel ortamda
alınmasına karar verilmiş tüm kişileri ve buna
neden olmuş tüm suçları kapsaması gerektiğini
düşünüyoruz. Bu çok yeni bir düzenleme ve bunu
düzgün bir şekilde yapmamız gerekiyor. Bu
nedenle, yalnızca cinsel suçlarla ilgili
ifadelerin değil çocuklara ve kadına yönelik
şiddet, işkence, eziyet gibi gerekçelerle alınan
ifadelerin de doğru biçimde korunabilmesi için
(7)'nci fıkraya dâhil edilmeleri gerekiyor.
Çocuk hakları örgütleri de başka
bir eksikliğe işaret ediyorlar. Bu düzenlemenin
TCK 103/1, 104, 227 ve 226'ncı maddelerinde
belirtilen suçlar bakımından da uygulanmasını
talep ediyorlar. Ayrıca, çocuk yaşta evliliğin
önünü açacak bir af tartışmasının da sürdüğü
bugünlerde, TCK 104 kapsamındaki suçlara maruz
kalan çocukların da bu kapsama alınmamasının
kasıtlı olduğu konusunda ciddi şüphelerimiz var.
Gerçekten kapsamlı ve mağdurların
haklarını korumayı temel alan bir düzenleme için
ifadenin hangi ortamda nasıl alınacağının
yanıtını da vermek zorundayız. Ayrıca, alınan
ifadelerin ve beyanların erişilebilirliği,
mesela bu görüntülere sanık avukatlarının nasıl
ulaşacağı, görüntülerin ne kadar süre için ve
nasıl saklanacağı konusunda da incelikli bir
düzenleme yapmamız gerekiyor. Yani iş işten
geçtikten sonra neler olacağını konuşmamamız ve
suçu önleyici tedbirlerin açıkça tanımlanması
ancak bu düzenlemeyi hakikaten adil kılabilir ve
bunun yanı sıra, onarıcı bir adalet yaklaşımına
da bu ülke ciddi bir ihtiyaç duyuyor.
Değerli arkadaşlar, ben
konuşmalarımda kimseye hakaretle, siyasi
eleştiri dışında yaklaşan bir vekil değilim.
Birçok arkadaşımızın da buna saygı gösterdiğini,
böyle davrandığını biliyorum. Ama şimdi size
bazı sözler sarf etmek istiyorum: "Ermeni
tohumu",
67
|
"Ermeni dölü", "Siz Kürt de
değilsiniz, Türk de değilsiniz. Ermeni
tohumusunuz, Ermeni…" Nasıl hissediyorsunuz? Hiç
iyi sözler değil, değil mi bunlar? Ama her gün
her kızgın insanın, gerçekten her küfretmek,
hakaret etmek isteyen insanın sürekli bize karşı
ve bizi bırakın Garo Vekilimize karşı kullandığı
sözler bunlar. Ve Garo Vekilimiz bu ülkede ciddi
bir travma, tehcir yaşamış bir halkın evladı.
Aslında onu ve onun gibileri bizim pamuklara
sarmamız gerekiyor ve biraz empati kurmamız
gerekiyor.
Bugün ise çok daha ağır başka bir
ithama maruz kaldı. Neydi söz? "Özel
yetiştirilmiş ajan provokatör".
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın
Sayın Demir.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) - Şimdi, gerçekten her gün aslında
demin söylediğim bu sözlerle incitilen vekilimiz
-bunu, size söylendiğinde ne hissedeceğinizi
anlamak için biraz kullanmak istedim- bugün bu
sözlerle de bir kez daha incitildi. Ve ben
burada özür dilenmeyeceğini, bu Meclisten özür
çıkmayacağını bildiğim için de sadece kendisini
sevgiyle selamlamak istiyorum ve sizlerin de bu
empatiyi kurmanızı diliyorum.
Bakın, burası her türlü siyasi
eleştiriyi en ağır şekilde yapacağımız bir kürsü
ve bütün bu kürsüler öyle ama lütfen şunu
zannetmeyin: Siz ağzınıza gelen her şeyi bize
söyleyeceksiniz, her türlü hainliğimiz,
teröristliğimiz, her türlü yandaşlığımız sizin
dilinize dolanacak ve biz bunun karşısında,
yaptığımız siyasi eleştirilerde susacağız, her
şeyi sineye çekeceğiz. Hayır, bu, doğru değil
arkadaşlar. Burası bir Meclisse hep birlikte ve
aynı üslupla sadece siyasi eleştirilerle
konuşmak durumundayız.
Saygılarımı sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 22'nci maddesiyle
değiştirilmekte olan 5271 sayılı Kanun'un
236'ncı maddesine eklenen dördüncü fıkrada yer
alan "Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından
ifade ve beyanının özel ortamda alınması
gerektiği ya da şüpheli veya sanık ile yüz yüze
gelmesinde sakınca bulunduğu değerlendirilen
çocuk veya mağdurların ifade ve beyanları özel
ortamda uzmanlar aracılığıyla alınır."
ibaresinin "Cumhuriyet savcısı veya hâkim
tarafından ifade ve beyanının özel ortamda
alınması gerektiği ya da şüpheli veya sanık ile
yüz yüze gelmesinde sakınca bulunduğu
değerlendirilen çocuk veya mağdurların ifade ve
beyanları özel ortamda uzmanlar vasıtasıyla
alınır." olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ümit Beyaz Zeki Hakan Sıdalı
İsmail Koncuk
İstanbul Mersin Adana
Enez Kaplan Arslan Kabukcuoğlu
Tekirdağ Eskişehir
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Adana Milletvekili İsmail Koncuk,
buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İSMAİL KONCUK (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bizim Adana'da bir fıkra
anlatılır -saat de bayağı geç oldu- tabii,
sizleri, hepinizi tenzih ederek bu fıkrayı
anlatacağım, çoğunuzun da bildiği bir fıkradır.
Kilisenin bahçesinde Meryem Ana
heykeli var. Her gün bir kuş geliyor Meryem Ana
heykelinin başına pisliyor. Papaz yılmış
temizlemekten, diyor ki: "Ya, bu kuş nedir
acaba? Bir çanağa şarap koyayım, bakayım içecek
mi?" Şarabı koyuyor, kuş geliyor, şarabı içiyor,
pisliyor, uçup gidiyor. Papaz şöyle diyor: "Bu,
Müslüman olsa şarabı içmez, Hristiyan olsa
Meryem Ana'nın başına pislemez." Tabii, cevabı
çok farklı, illere göre değişiyor. "Bu, olsa
olsa şuralıdır." gibi bir söz söylüyor. Bizim
Adana'da denir de ben demeyeyim. Kozan'da başka,
Kadirli'de başka, Malatya'da başka, Trabzon'da
başka anlatılır bu.
Bunu niye anlattım? Şimdi "yargı
reformu" adı verilen bu pakete şöyle bakıyorum,
inceliyorum. Tabii, reform olmadığı belli de…
Şimdi, bu, evrensel hukuk kurallarına bakıyorum,
Türkiye evrensel hukuk kurallarından nasibi
almamış. Olmayabilir, hadi bir kenara attık onu.
Yüce dinimizde, Kur'an-ı Kerim'de 125 ayette
"zulüm" ifadesi geçiyor, 91 ayette de "zalim"
kelimesi geçiyor. Rum suresi 29'uncu ayeti
okuyacağım ben size: "Fakat zulmedenler
bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah'ın
şaşırttığını kim yola getirebilir? Onlar için
hiçbir yardımcı da yoktur." diyor.
68
|
Şimdi, evrensel hukuk kurallarını
uygulamıyoruz; yüce dinimizin zulümle,
zalimlikle ilgili bir sürü ayetikerimesi var,
ayrıca kul hakkıyla ilgili ayetler de var,
onları da uygulamıyoruz. Şimdi, bu kuş misali.
Biz neyiz ya, biz neyiz? Bunun adını koymak
lazım.
Evet, Barış Pınarı Harekâtı'na
katılan askerlerimizi buradan saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde keşke millî meselelerde tek ses
çıkarabilsek yani bütün partilerimiz Türkiye
partisi olduğu gerçeğiyle hareket etse ama
böyle, farklı fikirler de burada maalesef
oluyor, üzüntü verici düşünceler de buradan
serdedilebiliyor.
Fakat burada, bu, Barış Pınarı
Harekâtı'nda başımıza gelen ve gelmekte olan,
ihtimal dâhilinde olan olayları şöyle bir
düşününce gerçekten hepimizin çok farklı
düşünmesi lazım, önce iktidarın. Bütün ülkeler
silah ambargosu için sıraya girdiler; İtalya'sı,
Hollanda'sı, Almanya'sı, Fransa'sı,
Finlandiya'sı, Amerika Birleşik Devletleri
sıraya girdiler. Demek ki bizim sağlam bir millî
sanayiyi silah alanında ve tüm alanlarda
uygulamamız gerektiğini buradan görmemiz lazım.
Şöyle bir teklif getirelim, her
zaman konuşuluyor: Şu Tank Palet Fabrikasını
özelleştirmekten vazgeçtiğinizi bir açıklayın,
AK PARTİ bir açıklasın. Öyle ya, bütün dünyaya
bir mesaj verelim. Almanya düşünsün ki "Ya, bu
Türkler kendi silahlarını artık her alanda
üretecekler." Amerika Birleşik Devletleri
düşünsün. Katar'a satmaktan vazgeçtiğinizi,
modernize edeceğinizi, hatta burada üretilen
tankların motorlarının da Türkiye tarafından
yapılacağını bütün dünyaya ilan edelim. Bütün
bunları yapabilir miyiz? Bütün bunları
yapabiliriz. Bugün AK PARTİ Grubunda güzel bir
marş okudu gençler, çok güzel.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) -
Devrimcilerin marşı.
İSMAİL KONCUK (Devamla) - O
aslında çok devrimcilerin değil, devrimciler
değiştiriyorlar o marşı, orada "Türk" geçiyor,
değiştiriyor devrimciler. Neyse, güzel bir marş.
Demek ki millî değerlerimiz bu kadar önemli,
insanlarımızın şahsiyetini yükseltmek bu kadar
önemli. Yani biz birbirimize muhtacız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın.
İSMAİL KONCUK (Devamla) - Bakın,
Cumhuriyet Halk Partisi tezkereye "evet" dedi,
İYİ PARTİ, Milliyetçi Hareket Partisi "evet"
dedi yani getirdiğiniz tezkerenin yanında durdu.
Bu alanda birlikteliği o kadar istiyorsunuz ki
ama her alanda istemelisiniz, her alanda. O
zaman ayrımcılığı ortadan kaldıracaksınız, bütün
toplumu hür olarak kucaklama anlayışını
sergileyeceksiniz. Bunları yapamadığımız sürece,
hukuku, adaleti bu millete reva görmediğiniz
sürece bu işlerin düzelmesi mümkün değil. Sadece
AK PARTİ'ye oy verenlerle ya da AK PARTİ'ye
yakın olanlarla yani ocağa yakın olanların
ısınmasını sağlamakla bir milleti yönetebilmek
mümkün olmuyor, bir kere bunu göreceğiz. Bu
Barış Pınarı Harekâtı bu anlattığım kıymet
hükümlerinin ne kadar önemli olduğunu bir kere
daha gösterdi. Bunu sağlamak mümkündür, inşallah
sağlarsınız diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
22'nci maddesiyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 236'ncı maddesine eklenen (5) no.lu
fıkranın son cümlesindeki "yerine getirilir"
ibaresinin "uygulanır" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Turan Aydoğan Alpay Antmen Zeynel
Emre
Antalya Mersin İstanbul
Ünal Demirtaş Rafet Zeybek
Süleyman Bülbül
Zonguldak Antalya Muğla
Aydın Özer Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Antalya Bursa
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu.
Süreniz beş dakikadır. (CHP
sıralarından alkışlar)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 22'nci
madde üzerinde söz almış bulunuyorum.
Tabii ki bu maddede düzenlenmiş
olan husus önemli. Çocukların üstün yararı her
zaman bizim önceliğimiz olmalı, bütün kanunları
yaparken de bu ilkeyi göz önünde
bulundurmalıyız. Bu Mecliste bir araştırma
komisyonu kurmuştuk ve orada da daimî bir çocuk
komisyonu kurulması konusunda bir mutabakata
varılmıştı. Fakat bu yapılmadı ve imzaladığımız
sözleşmelere uygun olarak da bu Meclisten geçen
kanunları, çocukların üstün
69
|
yararı ilkesi süzgecinden
geçiremiyoruz. Bazen geri dönüp yeniden ele
almak zorunda kalıyoruz, bazen
tekririmüzakereyle düzeltiyoruz ki daha önce de
2016 yılında İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
Kanunu'nda böyle bir madde yine gözden kaçmıştı,
bir uyarımız da tekririmüzakereyle
düzeltilmişti.
Burada çocuk haklarıyla ilgili
eksiklikler var değerli arkadaşlar, özetle
bunları söylemek istiyorum. Birincisi, önce bu
maddedeki bir kuşkudan bahsetmek istiyorum:
Evet, çocukların örselenmemesi açısından bu
merkezlerin yaygınlaştırılması, uzmanlar
aracılığıyla ifadelerin alınması çok çok önemli.
Fakat kişisel verilerin korunmasıyla ilgili
olarak bu beyan ve görüntü ibaresi kullanılıyor.
Yani çocukların beyanlarının da yayılması
konusundaki suçtaki ceza ağırlaştırılıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
özellikle çocuk ve kadınlarla ilgili suçlarda
maalesef adalet mekanizması öyle ağır, öyle
yanlış işliyor ki Twitter'dan "hashtag"ler
oluşturulmadan, kamuoyu oluşturulmadan adalet
yerine gelmiyor.
Şimdi, örneğin, Ümraniye
FIKIH-DER'de geçenlerde olan olayla ilgili
çocukların beyanları basına yansıdı. Orada
kamuoyu hakikaten olayın korkunçluğunu farkına
vardı ve bu, bu şekilde çocuklarla ilgili
suçlarda adaletin yerine getirilmesi konusunda
bir itici güç oluyor. Bu beyanların bir şekilde
kamuoyundan gizlenmesi gibi bir ihtimal olmaması
lazım. Bu uygulamada dikkat edilmesi gereken bir
konu, onu söylemek istiyorum.
İkincisi: Bu maddenin 103/2'de
uygulanmasıyla ilgili, evet, itirazlar var.
Çocuklarla ilgili özellikle CMK 100'üncü
maddedeki katalog suçlar kapsamına giren
işkence, kötü muamele gibi bütün suçlarda bu
merkezlerde ifadelerin alınması gerekiyor.
Yine, bir husus daha var. 33'üncü
maddede Çocuk Koruma Kanunu'ndaki kamu davasının
açılmasının ertelenmesi büyüklere de
uygulanıyor. O yüzden çocuklarla ilgili üst
sınır artırılıyor, doğal ama beş yıla
çıkarılıyor 15 yaş altı çocuklarda, 15-18 yaş
arasında herhangi bir değişiklik yok. Yani 16
yaşındaki bir çocuk ile 30 yaşındaki bir insanın
işlediği suç bakımından kamu davasının
ertelenmesi kurumu aynı kapsamda ele alınmış. 16
yaşındaki, 17 yaşındaki çocuklar büyüklerle
birlikte değerlendirilmemeli, burada bir çelişki
var.
Yine şunu söylemek istiyorum,
başka bir çelişki daha var: Madde 23 ile 24'te
seri yargılama, basit yargılama getirilmiş.
Basit yargılamada deniyor ki: "Kapsama giren suç
ile kapsama girmeyen suç bir arada olursa basit
yargılama uygulanmaz." Seri yargılamada bunu
yazmamışsınız yani 6136'ya muhalefet, silahla
birini yaraladı; hem 6136'ya muhalefet seri
yargılamaya giriyor hem yaralama girmiyor. O
zaman burada da uygulanmaması gibi bir hükmün
24'teki gibi yazılması gerekiyor.
Yine, 25'inci maddede basit
yargılamayla ilgili itiraz var. Bu itiraz
bildiğimiz CMK'deki 267'deki itiraz değil, kanun
yolu değil ve onunla ilgili olarak süre
belirtilmemiş, deniyor ki: "İtiraz süresi için…"
Ama bu itiraz 267'deki, kanun yolundaki itiraz
değil ki, burada bir süre belirtilmesi
gerekiyor, hangi süreye göre, nereye başvuracak?
Bir diğer konu, 231'inci maddeyle
bir çelişki var 24'üncü maddede. Basit yargılama
usulünde diyor ki: "Sanık eğer sustuysa hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına hâkim karar
verebilir." Ama aslında hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasını düzenleyen 231'inci madde
sanığın kabulünü istiyor. Şimdi, bir maddede
diyorsun ki sanığa: "Kabul edersen
uygulayacağım." bir maddede de diyorsun ki: "Sen
susarsan ben uygularım." Bu da bir çelişki
arkadaşlar.
Yine, tutuklama süreleriyle
ilgili olarak aslında "Sınırlandırma getirdik."
deniyor ama biz uygulayıcılar biliyoruz ki bu
süreleri üst sınır olarak kabul etmiyorlar
uygulayıcılar, bunu bir hak olarak görüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Eğer gerçekten reform yapmak
istiyorsanız o maddeye şunu ekleyin: "Bu üst
sınırı belirlenmiş olan süreleri işlemsiz olarak
geçiren savcılar, uygulayıcılar, görevliler
hakkında görevi ihmalden işlem yapılır."
derseniz işte o zaman reform olur, o zaman
anlarız ki gerçekten tutuklama sürelerini
kısaltmak, yargılamayı hızlandırmak
istiyorsunuz, makul sürede yargılama hakkını
tesis ediyorsunuz ama maalesef tam olarak bu
paket, herkesin de belirttiği gibi, adalet
mekanizmasını güçlendirecek, yargıyı
bağımsızlaştıracak, insanların hukuka, adalete
güvenini sağlayacak bir paket değil. Bu
çelişkilerin ve eksikliklerin de giderilmesi
gerekiyor diyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin çerçeve 22'nci maddesi ile
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 236'ncı maddesine
eklenmesi öngörülen yedinci fıkranın aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini ve maddeye bu fıkradan
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkraların
70
|
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"(7) Beşinci ve altıncı fıkra
kapsamında alınan beyan ve görüntü kayıtları
dava dosyasında saklanır, kimseye verilmez ve
gizliliği için gerekli tedbirler alınır.
(8) Beşinci ve altıncı fıkra
kapsamında alınan beyan ve görüntü kayıtları,
yazılı tutanağa dönüştürülür. Bu tutanak,
talepte bulunan şüpheli, sanık, müdafii, mağdur,
vekil veya kanuni temsilciye verilir. Beyan ve
görüntü kayıtları bu kişilere soruşturma ve
kovuşturma makamlarının gözetiminde gizliliği
korunmak suretiyle izletilebilir."
Özlem Zengin Mehmet Doğan Kubat
Semra Kaplan Kıvırcık
Tokat İstanbul Manisa
Radiye Sezer Katırcıoğlu Zemzem
Gülender Açanal Kemal Çelik
Kocaeli Şanlıurfa Antalya
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen yok.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 236'ncı maddesine eklenmesi öngörülen
yedinci fıkrada yapılan değişiklikle, maddenin
beşinci ve altıncı fıkrası kapsamında alınan
beyan ve görüntü kayıtlarının gizliliğinin
korunması bakımından kimseye verilmeyeceği
belirtilmektedir. Düzenleme, soruşturma ve
kovuşturmaya yetkili makamlar ile maddi gerçeğin
ortaya çıkarılması amacıyla görevlendirilecek
ilgililerin, mevzuattan kaynaklı yetkileri
kapsamında bu kayıtları incelemesine engel
olmayacaktır.
Maddeye eklenmesi önerilen
sekizinci fıkrayla, beşinci ve altıncı fıkra
kapsamında alınan beyan ve görüntü kayıtlarının
birebir çözümünün yapılarak, alınan beyanın
yazılı tutanağa dönüştürülmesi ve yargılama
süjelerinin bu tutanakları inceleyebilmesi
amaçlanmaktadır. Bu tutanak, sadece talepte
bulunan şüpheli, sanık, müdafi, mağdur, vekil
veya kanuni temsilciye verilebilecektir. Ayrıca,
beyan ve görüntüye ilişkin kaydın bu fıkrada
belirtilen kişilere soruşturma ve kovuşturma
makamlarının gözetiminde, gizliliğinin korunması
suretiyle izletilmesine imkân sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
22'nci maddeyi kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
23'üncü madde üzerinde 3 önerge
vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre
işleme alacağım.
Buyurun okuyun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
23'üncü maddesinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Kemal Peköz Musa Piroğlu Hüseyin
Kaçmaz
Adana İstanbul Şırnak
Mehmet Ruştu Tiryaki Oya Ersoy
Batman İstanbul
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MUSA PİROĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, aslında, ben bu Yargı Paketi dolayısıyla
yargının ve adliyenin bir bütün olarak görmezden
geldiği ya da görmediği, engellilerin yargıda
yaşadığı sorunların bir kısmını dile getirmek
için söz almıştım, bunu yapmaya çalışacağım.
Zira engellilere yönelik fiziksel ve cinsel
saldırılarda korkunç bir artış var, ayrımcılık
uygulamalarında korkunç bir artış var ve ne
yazık ki mahkemelerde de engellilere yönelik
saldırıları görmezden gelmede benzer bir artış
var.
Sinem, 22 yaşında, zihinsel
engelli bir genç kadın, zekâ yaşı 11. Bütün
mahalle
71
|
Sinem'in zekâ geriliğine sahip
olduğunu, 11 yaşında bir zekâya sahip olduğunu
biliyor. 5 kişi, aynı mahallede yaşıyorlar,
camide, iş yerlerinde, izbe yerlerde, değişik
yerlerde Sinem'e tecavüz ediliyor; hamile
kalıyor. Bu 5 kişiden 1'inin çocuğun babası
olduğu genetik raporlarla tespit ediliyor.
Mahkemeye çıkarılıyor bu 5 kişi. Hâkim, Sinem'in
bağırmadığını öne sürüp rızaya dayalı ilişkiye
dayanarak bu 5 kişiyi beraat ettiriyor.
Benzer olaylar… "Engelliye
Tecavüze Takipsizlik Kararı" Bir taksici… 10
yaşında bir çocuk, yüzde 50 zekâ geriliği var;
çocuk bağırmıyor, iyi hâlden indirim ve beraat…
Ve daha garibi ve daha kötüsü:
"İstismarda Erken Boşalmaya İndirim" Savcı,
mahkeme, hâkim engelli bir çocuğa tecavüz eden
birinin erken boşaldığı için cezasında indirim
yapıyor ve tahliye ediyor onu.
Benzer şeyleri fazlasıyla
yaşıyoruz. Filiz Hanım az önce 9 yaşında kalp
krizi geçiren bir çocuktan söz etti ama
anlatmadığı bir şeyi ben size anlatayım: Ona
istismarda bulunan kişi mahkemede serbest
bırakıldı. Daha sonra, bir yıl sonra aynı kişi
Muğla'da 2 çocuğu istismar ederken gene
yakalandı. Ve hepsinde aynı şey. Eşinizi
baltayla kesebilirsiniz, 10 yerinden
bıçaklayabilirsiniz, çocuğunuzun önünde 10 kere
kurşun sıkabilirsiniz; mahkemeye çıkarsınız, iyi
hâlden indirim alırsınız. Nasıl mı? Çok basit,
kravatı takarsınız, ceketinizi giyersiniz; hâkim
size iyi hâl indirimi verir.
Adalet Bakanınıza söyleyin, bu
hâkimlerinize biraz anlatsın bunu; kravat ve
ceket insanı vicdan sahibi yapmıyor. Yapsaydı,
bu toplum bu engelli çocuklara, engeli olmayan
çocuklara, kadınlara bu kadar saldırgan olmazdı.
Ve gene kravat ve ceket ile vicdan arasında
doğrusal bir ilişki olsaydı herhâlde bu
Meclisten de bu savaş tezkeresi çıkmazdı. (AK
PARTİ sıralarından "Ne alakası var?" sesleri)
Ben cumartesi günü Cumartesi
Annelerinin yanına gittim. Aylardır, yıllardır
direniyorlar. Bu cumartesi polis bu 70-80
yaşındaki kadınlara ve yanındakilere biber gazı
ve copla saldırdı.
ZAFER SIRAKAYA (İstanbul) -
Diyarbakır'a git, Diyarbakır'a.
MUSA PİROĞLU (Devamla) - Bir tane
gerekçesi var, bir tane gerekçesi var, aylardır
yapmadığı iş, bir tane gerekçe: "Savaş"
dedikleri için. Ve sorun şu, aramızdaki temel
fark da bu: Bu Meclisin çoğunluğu ve bizim
aramızdaki fark. Bu Meclisin çoğunluğu kendisini
seçen çoğunluğun çıkarlarını temsil etmiyor.
Bizse o yoksul halkın çıkarlarını temsil
ediyoruz. Siz patronların ve zenginlerin, biz
ise yoksulların ve işçilerin çıkarlarını temsil
ediyoruz. Bunu kabul etmeyebilirsiniz. Basit bir
şey söyleyeyim size, kabul etmiyorsanız
yapacağınız basit işi söyleyeyim: Bütçe kanunu
gelecek. Bir tane iş yapın, asgari ücretteki
vergiyi, işçinin ödediği vergiyi kaldırın, ben
de diyeyim ki bu çoğunluk da işçinin hakkını
savundu. Bunu yapın, ondan sonra konuşun.
Şimdi, kural şu: Sizinle bizim
aramızda eğer çıkar farklılığı varsa, temsil
ettiğimiz çıkar farklılığı varsa dilimiz de
farklılaşıyor, kavramlarımız da farklılaşıyor,
sıkıntı da buradan çıkıyor. Bizden sizin
kullandığınız dil ve kavramlarla konuşmamızı
istiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayınız Sayın
Piroğlu.
MUSA PİROĞLU (Devamla) - Bu
mümkün değil. Sizin "refah" dediğiniz şeyi biz
"yoksulluk" diye okuyoruz. Sizin "barış"
dediğiniz şey bize "savaş" olarak geliyor. Sizin
"hak" dediğiniz şey bize "haksızlık" olarak
geliyor ve şunu kabul etmek zorundasınız: Biz
bunları dillendirmeye devam edeceğiz. Savaşa
"savaş", haksızlığa "haksızlık", cinayete
"cinayet", soykırıma "soykırım" demeye, katliama
"katliam" demeye devam edeceğiz ve bunun önünden
de çekilmeyeceğiz, ta ki bir gün bu Meclis
gerçekten yoksulların, işçilerin haklarını
savunana kadar. (HDP sıralarından alkışlar)
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) - PKK'ya
da terör örgütü deyin.
SEMİHA EKİNCİ (Sivas) - Cürmünüz
kadar yer yakarsınız.
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Hocalı'daki
soykırıma da soykırım deyin.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
23'üncü maddesiyle 5721 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun yeniden düzenlenen 250'nci
maddesindeki (15)'inci fıkranın, teklif
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Zeynel Emre Süleyman Bülbül Turan
Aydoğan
İstanbul Aydın İstanbul
Alpay Antmen Rafet Zeybek Murat
Bakan
Mersin Antalya İzmir
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
72
|
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen İzmir Milletvekili Murat Bakan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle belirtmeliyim ki
siyasallaşan yargının hukuk dışı uygulamaları
fiilen devam ederken gerekçesinde koca koca
lafların edildiği, adına yargı reformu dediğiniz
bu düzenlemelerden hak, hukuk, adalet çıkmaz
arkadaşlar. Bal, bal demekle ağız bal olmaz, bu
torba yasaya da yargı reformu diyerek yargı
reformu olmaz. Siz bu düzenlemelerle yargıyı
bağımsız hâle getirebilecek misiniz? Yürütmenin
yargı üzerindeki etkisini ortadan kaldırabilecek
misiniz? Elbette hayır. HSK'nin 13 üyesini
doğrudan ya da dolaylı olarak Cumhurbaşkanının
belirlediği, Cumhurbaşkanının dışarıdan atadığı
Adalet Bakanının Hâkimler Savcılar Kuruluna
başkanlık ettiği bir sistemde Anayasa'yı
değiştirmeden yüzeysel değişikliklerle yargı
reformu olmaz. 15 üyeli Anayasa Mahkemesinin 4
üyesini doğrudan Cumhurbaşkanı belirliyor, 8
üyesini Danıştay, Yargıtay ve YÖK'ün gösterdiği
adaylar arasından yine Cumhurbaşkanı belirliyor,
kalan 3 üyesini ise Cumhurbaşkanının Genel
Başkanı olduğu partinin çoğunlukta olduğu Meclis
yani yine Cumhurbaşkanı belirliyor.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yargısal
denetimini yapan Anayasa Mahkemesinin üyelerini
Cumhurbaşkanı belirliyor. Böyle bir rezalet olur
mu? Siz hangi yargı reformundan bahsediyorsunuz
arkadaşlar? Yargıdaki tarikat ve cemaat
yapılanmaları hâlâ devam ederken bir cemaatin
yerini bir başka cemaat ve tarikat alırken siz
hangi yargı reformundan bahsediyorsunuz?
Sevgili arkadaşlar, otuz yıldır
hukuk mesleğinin içindeyim. Avukat olduğumuz ilk
yıllarda yargıçlarla ilgili, savcılarla ilgili
konuşurken şundan bahsederdik: İşte, birinci
ticaret mahkemesinin hâkimi mevzuata çok hâkim,
içtihadı iyi biliyor; diğer, işte asliye hukuk
mahkemesinin hâkiminin dosyaları Yargıtay'a
gittiği zaman onanarak gelir, diğerinin
bozularak gelir, biz bunları konuşurduk. Şimdi
yargıdaki atamalarla ilgili konuştuğumuz, işte
atanan hâkim HAKYOL'cu mu, bilmem hangi
cemaatten, bunu konuşuyoruz arkadaşlar. Buradan
bağımsız yargı çıkar mı? Çıkmaz. Buradan adalet
çıkar mı? Çıkmaz.
Toplum üzerinde kurduğunuz
baskıyı elinizde tuttuğunuz yargı sopasıyla
meşrulaştırırken kuvvetler ayrılığını ortadan
kaldırıp Anayasa'yı tek adam rejimini
meşrulaştırmak için bir araç olarak kullanırken
"yargıda reform" diye karşımıza çıkmanız
arkadaşlar, utanç vericidir. Adalete olan
güvenin yüzde 20'lere düştüğü, Genel Başkanımız
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na linç girişiminde
bulunanların serbest bırakılıp elinin öpüldüğü,
kadın avukatın eteğinin boyuna karışma haddini
kendinde gören yargıçların bulunduğu,
gazetecilerin gazetecilik yaptıkları için
yargılandığı ve hatta kelepçelenerek
hapsedildiği, yargıdaki atamalarda liyakat
değil, sadakat, partililik ya da yakınlık
arandığı, yargı yılı açılışının sarayda
yapıldığı, yargı reformu paketinin dahi sarayda
partili Cumhurbaşkanı tarafından açıklandığı bir
sistem ortada dururken Türkiye'de ne yargının
bağımsızlığından ne de hukukun üstünlüğünden
bahsedilebilir. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın arkadaşlar, bu paket
Komisyonda görüşülürken 35'inci maddeye kadar
hiç konuşmadım, görüşmelerin tamamını dinledim.
35'inci maddede bir konuyla ilgili katkıda
bulunmak istedim. Katkıda bulunmak istediğim
konu şu: Çocuk Koruma Kanunu'nu değiştiriyoruz.
Mevcut kanunda, yetişkin ile çocuk bir arada suç
işlediğinde 12 yaşındaki çocuğu genel mahkemede
yargılamaya cevaz veren bir kanun bu. Dedim ki:
"Arkadaşlar, gelin bunu hep beraber
değiştirelim. Çocuğun üstün yararını gözetelim,
12 yaşındaki çocuk genel mahkemelerde
yargılanamasın." Orada bulunan Komisyon üyesi
arkadaşımız, teklif sahibi Ali Özkaya dedi ki:
"Sayın Vekilim, bize bunlarla gelin, ne güzel
bir öneri bu." Yargıtay ceza dairesi başkanı var
Komisyonu takip eden, o dedi ki: "Vekilim, aynen
ben de sizin gibi düşünüyorum." Bir hukuk
fakültesi dekanı var, Komisyona katılan
arkadaşımız, o da dedi ki: "Sayın Vekilim, ne
güzel bir teklif bu." Tüm Komisyon hemfikirdi, o
maddeyi değiştiremedik arkadaşlar, çocuğun üstün
yararını koruyamadık. Hani katılımcı, hani
uzlaşmacı yasa değişikliği? Eğer "yargı reformu"
dediğiniz, bizim "yargı paketi" dediğimiz işten
kastımız yargının bağımsızlığını yeniden tesis
etmek, hukukun üstünlüğünü yeniden egemen
kılmaksa gelin, kapsayıcı, uzlaşmacı ve
katılımcı bir yasama çalışmasıyla önce kuvvetler
ayrılığını yeniden tesis edelim; yargıyı
tarikatlardan, cemaatlerden temizleyip şeyhine
değil, hukuka bağlı yargıçlar yetiştirelim
arkadaşlar.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 23'üncü maddesiyle
değiştirilmekte olan 5271 sayılı Kanun'un mülga
250'inci maddesine yapılan değişiklik ile
eklenen "Soruşturma evresi
73
|
sonunda aşağıdaki suçlarla ilgili
olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesine
karar verilmediği takdirde seri muhakeme usulü
uygulanır:" ibaresinin "Soruşturma evresi
neticesinde aşağıdaki suçlarla ilgili olarak
kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar
verilmediği takdirde seri muhakeme usulü
uygulanır:" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ümit Beyaz Zeki Hakan Sıdalı
Ahmet Kamil Erozan
İstanbul Mersin Bursa
Enez Kaplan Arslan Kabukcuoğlu
Tekirdağ Eskişehir
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
23'üncü madde konusunda konuşmak için geldim ama
Komisyon reddetti. Dolayısıyla 23'üncü madde
konusunda konuşmayacağım, sabah konuştuğumun
ikinci bölümünü anlatacağım size. Bunu yaparken
de sizi 1997 yılına götüreceğim.
1997 yılında Amerika'da Clinton
Başkan ve bir strateji kâğıdı hazırlatıyor
"Amerikan Yüzyılı" diye. "Amerikan Yüzyılı"
dedikleri 21'inci yüzyıl, yaklaşmakta olan yıl
1997. Bu stratejinin birtakım yan ürünleri oldu.
Bu ürünlerden bir tanesi "ortak devlet" veya
"ortak vatan" kavramı, bir diğeri "ılımlı İslam"
bir diğeri "Büyük Orta Doğu Projesi" bir diğer
Condoleezza Rice'ın hepinizin bildiği "Haritalar
değişecek" söylemi. Bu, zaman içinde, o zamandan
bu tarafa çeşitli örneklerle doğrulandı
maalesef. Bir Bosna-Hersek modeli var
biliyorsunuz, o Bosna-Hersek modelinden türeyen
bir Yukarı Karabağ için ortak devlet
Azerbaycan'da, Moldova'da Transdinyester ortak
devleti, Gürcistan'da Abhazya ortak devleti,
Gürcistan'da yine Osetya ortak devleti,
Ukrayna'da şu anda Donbass, Irak'ta Irak
Kürdistan Bölgesel Yönetimi. Buraya birazdan
döneceğim, ne demek istediğime.
Ama Barış Pınarı Operasyonu'na
dönersek söylenenler ile yapılanlar arasında
birtakım uyumsuzluklar olduğunu gözlüyoruz.
Nitekim, hatırlarsanız, Trump, bir anlamda
"Haddinizi aşmayın." veyahut "Tanımladığım
sınırları geçmeyin." diye bir söylemde bulundu.
Buna Sayın Cumhurbaşkanının yankısı "30
kilometre derinlik, 120 kilometre en." dedi.
Şimdi, bunları karşılıklı olarak
yan yana koyduğumuzda ister istemez "Acaba
Trump'ın dediği gibi bir mutabakat var mı?"
demek durumundayız. Bunun da ötesinde, TSK,
anlamlı bir direnişle karşılaşmıyor. Zira
PYD-YPG kuvvetleri ve Amerikan askerleri, son
iki gündür 30-35 kilometrelik derinliğe
çekildiler, M-4 Kara Yolu'nun güneyine indiler.
Rusya fırsatı kaçırmadı, ne yaptı? YPG-PYD'yi
ikna etti, güvenlik bölgesini bir güvenlik
cebine dönüştürdü, Esad'ın kuvvetlerini üstümüze
saldı ve âdeta bizi bir cep içinde sıkıştırmak
suretiyle bizi Esad'la görüşmeye itmeye çalıştı.
Bunda da ne ölçüde başarılı olduğunu önümüzdeki
günlerde göreceğiz. Başka bir sıkıntıyla karşı
karşıya kalacağız. Tabii ki Esad'ın birlikteliği
ilerledikçe Suriye Millî Ordusu çil yavrusu gibi
dağılacaktır. Yani sabahleyin "Kullanmasaydınız
keşke." dediğim birliklerden bahsediyorum. Çünkü
Esad'ın birlikleri TSK'ya Türk Silahlı
Kuvvetlerine kurşun sıkmaz ama o Suriye Millî
Ordusu denenlere isyankâr muamelesi yapar ve
acımasızca davranır.
Konunun başka bir boyutuna geçmek
isterim. Biraz evvelki söylemimden oraya
geleceğim. Şöyle bir durumla karşı karşıyayız:
1997'den bu tarafa Amerika'da demokratlar
cumhuriyetçiler, demokratlar cumhuriyetçiler
birer dönem başkanlık yaptılar. Ama Amerika'nın
o Amerikan yüz yılı politikası değişmedi çünkü o
bir devlet politikasıydı. İktidarda kim olursa
olsun Amerikalılar ondan vazgeçmediler.
Dolayısıyla cumhuriyetçiler iktidarda olduğu
zaman demokratlardan medet ummak veya tersini
düşünmek bence gerçekçi bir yaklaşım değildir.
Dolayısıyla bugün Trump Obama'yı suçluyorsa buna
inanmayın, aynı kefede aynı politika devam
etmektedir. Bunu niçin söylüyorum? Süper
güçlerin hata yapma lüksleri vardır. Bizim gibi
ülkelerin ise 3 değil 4 defa düşündükten sonra
hareket etmeleri gerekir. Dev aynalarının her
zaman yalan söylediğinin de farkında olmamız
gerekir. Türkiye'nin eline âdeta bir tabanca
verilmiştir ve Rus ruleti oynaması
beklenmektedir. Lütfen dikkat edin.
Başa dönecek olursam, yeni bir
ortak devletin doğum sancılarını yaşamaktayız.
Bunun da engellenmesi ancak iktidarın elindedir.
Biz iktidarda değiliz, biz ancak sizi
eleştiririz, yol göstermeye çalışırız. Suriye'de
bir ortak devlet kurulmak üzeredir. Siz buna
bugün itiraz edebilirsiniz ama zamanında itiraz
etmediniz çünkü bu "ortak devlet, ortak vatan"
kavramını sizin kadrolarınız huşu içinde
dinlediler. Ne demek istiyorum huşu içinde
dinlediler? Dolmabahçe bildirisini dinlediler.
Dolmabahçe bildirisini açın, 9'uncu maddeyi
okuyun. Günah
74
|
bizde değil.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
23'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
24'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.16
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7'nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
60'a göre söz talebi vardır.
Sayın Gürel? Yok.
Sayın Güzelmansur? Yok.
Sayın Öztunç…
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, idam sehpasına
"Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Kahrolsun
Amerika!" diye çıkan Deniz Gezmiş ve arkadaşları
İstanbul sokaklarında 6'ncı Filoyu kovalarken
Gündoğdu Marşı'nı söylüyordu. Aradan elli yıl
geçti, bugün Gündoğdu Marşı'nı AK PARTİ Grubunda
gençler söylemiş; bunu olumlu karşılıyoruz biz,
güzel olmuş, elli yıl sonra akılları başlarına
gelmiş.
Ayrıca, benim hemşehrim Âşık
Mahzuni Şerif "Amerika Katil Katil" dediğinde,
türkü söylediğinde cezaevine girdi, işkence
çekti; "Amerika Katil Katil"i bugün pek çok
kesim söylemeye başladı. Elli yıl sonra bunların
görülmesi güzel. Bugünkü sözlerimizi de
dinlesinler ki bir elli yıl daha kaybetmesinler
diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Paylan…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, MHP Grup Başkan
Vekili bana, şahsıma "özel yetiştirilmiş ajan
provokatör" dedi; bu ifadeyi aynen iade ediyorum
ve kınıyorum kendisini. Değerli arkadaşlar, beni
ailem yetiştirdi; ailem yaşadığı büyük acılara
rağmen bana nefreti değil, sevmeyi öğretti, "Bir
arada yaşadığın insanları sev." diye bana
öğütledi ve aynı zamanda mazlumun yanında olmayı
da öğretti ailem. Ama MHP Grup Başkan Vekili
gibi ırkçılar nefretten beslenirler, nefret
söylemlerini fütursuzca kurarlar.
YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) - Irkçı
sensin!
CEMAL ÇETİN (İstanbul) - Irkçı
sensin!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Nefret
söylemleri nefret suçlarını doğurur, bunu
unutmayalım. Hrant Dink de nefret söylemlerine
maruz kaldı ve maalesef bu nefret söylemleri
sonucu bu topraklarda öldürüldü. Ama ne
yaparsanız yapın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gürel…
VİLDAN YILMAZ GÜREL (Bursa) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2018 yılı verilerine göre Bursa
ili İnegöl ilçesinin ihracatı 1 milyar dolar,
dış ticaret hacmi 1 milyar 350 milyon doları
göstermiştir. Yekûn ihracatın yüzde 42'si
istihdam dostu mobilya sektörüne aittir. 7-12
Ekim tarihlerinde düzenlenen Modef Expo
Uluslararası Mobilya Fuarı'nın 42'ncisinde 100
civarı ülkeden 20 bini aşkın ziyaretçi kabul
edilmiştir. Bu bağlamda akdedilen iş
bağlantısıyla ihracatımız daha da artmış, yerli
ve millî tasarım ürünlerimizle ülke ihracatına
sağladığı yüzde 17'lik katkıyla İnegöl mobilyası
artık bir dünya markası olmuştur. Yılın üç yüz
altmış beş günü hizmet veren mobilya sanayimiz
ve Mobiliyum Alışveriş Merkezi'miz de bu misyona
büyük katkı sunmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mobilyanın başkenti İnegöl
kabına sığmayan başarı hikâyesini AK PARTİ
Hükûmetlerinin de destekleriyle Bursa'mıza ve
ülkemize değer katmaya devam ediyor.
BAŞKAN - Sayın Kılavuz…
75
|
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz gün
Azerbaycan'da düzenlenen Türk Dili Konuşan
Ülkeler İşbirliği Konseyi'nin ardından
yayımlanan ortak bildiride Azerbaycan,
Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan,
Macaristan ve Kazakistan Türkiye'nin Barış
Pınarı Harekâtı'na destek verdiğini duyurmuştur.
Bu bildiri Türk dünyasının birlik ve
beraberliğinin tüm cihana en yetkili makamlar
tarafından bildirilmesi açısından son derece
önemli ve tarihî bir adım olmuştur. Ata yurdumuz
Türkistan ile Anadolu coğrafyasının arasındaki
bağlar bu ortak metinle daha da sağlamlaşmıştır.
Temennimiz aynı tarihin, aynı dilin, aynı dinin
mensubu olan Türk ülkeleri arasındaki iş
birliğinin artırılarak devam etmesidir;
hedefimiz büyük Türk birliğidir. Türk devletleri
arasındaki birlikten doğacak kuvvet tüm bölgeye
ve hatta cihana adalet, huzur ve barış
getirecektir. "Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne
Türkistan; vatan büyük ve müebbet bir ülkedir:
Turan."
BAŞKAN - Sayın Bakan…
MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın
Başkan, bugün Dünya Gıda Günü'nde toplum adına
teşekkür etmemiz gereken biri var: Gıda
mühendisi, akademisyen Bülent Şık.
Bülent Şık, halk sağlığı gıda
güvenliği hakkında bilimsel araştırmalar
yapıyor, bunları toplumcu bir bakış açısıyla
yazıya döküyor, bu bilgileri düzenlediği
etkinliklerle uygulamalı aktarıyor. Milletvekili
olduğumdan beri gıda güvenliği, çevre kirliliği,
bu kirlilikten doğan ve halk sağlığını tehdit
eden her konu üzerinde Bülent Hocayla birlikte
çalışıyoruz. Klorpirifos tarım zehri, obezite,
palm yağı, ithal çöpler, ithal mutfak eşyaları
gibi onlarca konuyu birlikte gündeme getirdik.
Bülent Şık, Sağlık Bakanlığının yaptığı ve
sonuçlarını gizlediği bir kanser araştırmasının
verilerini bildiği kadarıyla kamuoyuyla
paylaştığı için yargılandı ve on beş ay hapis
cezası aldı. Bülent Şık'a on beş ay ceza verildi
ama Sağlık Bakanlığı bu bilgileri yalanlayamadı.
Çevre kirliliği ile sağlık arasındaki ilişkinin
ne olduğunu bilmek hepimizin hakkı diyor, Bülent
Şık'a teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben şahsı tanımam, kimsenin
şahsıyla da bir işim olamaz. Sözlerim ve tepkim
tamamen hatibin ve hatiplerin kışkırtıcı
sözlerine yönelik gösterdiğim bir tepki ve
ithamdır. "Soykırım girişimi" "işgal" "tehcir"
"Siviller katlediliyor." "Kürt düşmanlığı"
vesair halkı ve ülkeyi birbirine karşı kışkırtan
birtakım ifadelere karşı gösterdiğim bir
tepkidir.
Sevgi diline bakın. Aileden
aldığı eğitimle sevgi diline sahip olduğunu
ifade ediyor. Ve şunu söyleyeyim: O sözleri iade
etmesi bana yapışmaz ama benim ona söylediklerim
bir yafta olarak yapışmıştır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
(MHP sıralarından alkışlar)
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, bu sözlerle ilgili işlem yapmanızı talep
ediyorum. Bir milletvekiline "özel yetiştirilmiş
ajan, provokatör" dedi ve bu sözlerinin
arkasında durduğunu ifade ediyor MHP Grup Başkan
Vekili. Bu sözlerle ilgili işlem yapmanızı
sizden rica ediyorum, İç Tüzük'e göre talep
ediyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
Danışma Kurulu Önerisi
Tarih: 16/10/2019
Danışma Kurulunun 16/10/2019
Çarşamba günü yaptığı toplantıda, 16/10/2019
günlü (bugünkü) 7'nci Birleşiminde 105 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi,
105 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin
tamamlanması hâlinde 17/10/2019 Perşembe günü
Genel Kurulun toplanmamasının Genel Kurulun
onayına sunulması önerilmiştir.
Celal Adan
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
Cahit Özkan Engin Altay
Adalet ve Kalkınma Partisi
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan
Vekili
Fatma Kurtulan Erkan Akçay
76
|
Halkların Demokratik Partisi
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan
Vekili
Dursun Müsavat Dervişoğlu
İYİ PARTİ
Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmiştir.
- Afyonkarahisar Milletvekili Ali
Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat
Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili
Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105) (Devam)
BAŞKAN - 105 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, sizden bir talebim oldu; lütfen
değerlendirin.
BAŞKAN - 25'inci madde üzerinde
iki adet önerge vardır; önergeleri aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
25'inci maddesinin madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Kemal Peköz Mahmut Toğrul Oya
Ersoy
Adana Gaziantep İstanbul
Hüseyin Kaçmaz Mehmet Rüştü
Tiryaki
Şırnak Batman
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.
Süreniz beş dakikadır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir yargı
paketi konuşuyoruz ama aslında ülkede yargının
ya da kanunların, Anayasa'nın ne durumda
olduğunu birkaç maddeyle size özetlemeye
çalışayım.
Değerli arkadaşlar, şu anda
ülkede Siyasi Partiler Yasası aslında fiilî
olarak rafa kaldırılmış durumdadır. Ne demek
istiyorum? Siyasi partilerin siyaset yapması
fiilen engellenmiştir. Örneğin, partimizin
yaptığı tüm eylem ve etkinlikleri, yapacağı
basın açıklamaları il binasının önünde dahi
yasaklanıyor, tamamen engelleniyor. Kolluk
tamamen kendini yargı yerine koyuyor ve yargı
AKP'nin elinde bir sopaya dönüşmüş durumda.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede
seçme seçilme hakkı tamamen rafa kaldırılmış
durumdadır. Yani insanlar örneğin belediye
başkanını seçemiyor, seçilen belediye başkanı
İçişleri Bakanlığının marifetiyle görevden
alınıp yerine kayyum atanabiliyor. KHK'yle ihraç
oldu diye insanlar milletvekili olabiliyor ama
belediye başkanı, belediye meclis üyesi
olamıyor; yasa yapabiliyor ama belediyeyi
yönetemiyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de
sosyal medya avcılığı diye bir şey başladı. Her
gün istisnasız bu ülkede yüzlerce hatta yüzleri
aşan insan sosyal medya hesaplarında yaptıkları
bir paylaşım dolayısıyla kendilerini ertesi gün
cezaevinde, gözaltında bulabiliyorlar.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Suç
işleyenin hesabı sorulur.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Suç
işleme değil. Bakın, bu ülkede "kayyum" demek
yasak, kayyum atıyorsunuz "kayyum" diyemezsiniz
diyorsunuz.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Yok
öyle bir şey.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - "Savaş"
demek yasak. Savaşa karşı çıkmanın yasak olduğu
tek ülkeyiz.
Değerli arkadaşlar, basın-yayın
özgürlüğü yasak. Konuşan, AKP'nin aleyhinde tek
laf eden gazeteciler gözaltında.
İnanç özgürlüğü yasak, seyahat
özgürlüğü yasak.
2911 keyfî bir şekilde her alana
uygulanabilir hâle gelmiş. Aslında Anayasa
örneğin siyasi partilerin halkla buluşmasını
yasaklar mı? Yasaklamıyor. Bunun önüne bir engel
koymuyor ama bir şart diyor ki: "Eğer yakın bir
tehlike varsa eğer şiddet olacaksa 2911'i
77
|
uygulayabilirsiniz." Ama bizim
ülkemizde valiler her gün 2911'i uyguluyor,
herhangi bir gerekçe de ortaya koymuyorlar.
Değerli arkadaşlar, Anayasa yok
hükmünde. Şu anda Türkiye yasasız ve Anayasasız
yönetiliyor. Aynen George Orwell'ın "1984" adlı
kitabında söylediği gibi "Hiçbir şey yasa dışı
değildi çünkü ortada bir yasa yok." Şu anda tam
böyle bir durumu yaşıyoruz. Ortada bir yasa yok.
Neye göre, kime göre... AK PARTİ'nin, iktidarın
söylemine göre eğer muhalifseniz yaptığınız her
şey suç kapsamına alınabilir. Cumhurbaşkanı iki
şapkaya sahip. Her gün muhaliflere
küfredebiliyor, hakaret edebiliyor ama dönüp
biri ona cevap verdiğinde "Cumhurbaşkanına
hakaret edemezsiniz." deniyor ama kendisi
yapıyor her gün "Ben siyasi partinin Genel
Başkanıyım. Bu, siyasi eleştiri çerçevesinde..."
Biz de aynı şeyi söylediğimizde "Olmaz,
Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsunuz."
Kayyumlarınız da
Cumhurbaşkanından feyzalıyor, kayyumlara da bir
cümle edemiyorsunuz. Örneğin, eylem, etkinlikte
"'Kayyum' demek yasak. 'Kayyum' diyeceksiniz
size eylem etkinlik yaptırmayız." diyorlar.
Değerli arkadaşlar, son bir uyarı
daha yapmak istiyorum: Bakın, Suriye'ye beraber
girdiğiniz ÖSO, "millî ordu" dediğiniz,
Kuvayımilliye'yle eşleştirdiğiniz ÖSO çeteleri
sosyal medyada IŞİDvari görüntüler
paylaşıyorlar. Ülkemiz yarın uluslararası hukuk
önünde suçlu durumuna düşürülebilir. Bu uyarıyı
biz buradan yapıyoruz. ÖSO çeteleri IŞİD'in, El
Kaide'nin kalıntılarıdır; bunu bilmeniz
gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Son
olarak sayın arkadaşlar, size kısa bir laedri
şiir okumak istiyorum: "Savaş pahalı/ Top,
tüfek, uçak lazım./ Kin lazım, nefret lazım./ En
önemlisi de uğruna feda edilecek gencecik,
günahsız insanlar lazım./ Barış ucuz, barış için
sadece vicdan lazım./ Empati ve sevgi lazım."
diyor, saygıyla Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 25'inci maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "yeniden
düzenlenmiştir" ibaresinin "değiştirilmiştir"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ümit Beyaz Şenol Sunat Muhammet
Naci Cinisli
İstanbul Ankara Erzurum
Aytun Çıray Hasan Subaşı
Fahrettin Yokuş
İzmir Antalya Konya
Hüseyin Örs
Trabzon
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Grup
Başkan Vekili.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Efendim,
60'a göre söz talebim vardır.
Hatip kürsüde konuşurken, Sayın
Cumhurbaşkanımızın muhaliflere karşı buradan
dahi ifade edemeyeceği küfürlü ifadelerde
bulunduğunu ifade etti. Bu, bir hezeyandır.
Her şeyden önce Cumhurbaşkanımız,
aziz milletimizi tek millet olarak görür, bilir
ve ona göre milletimizin her bir ferdine eşit
mesafede yaklaşır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) -
Muhaliflere her gün "hain" diyor, "terörist"
diyor, daha her şeyi söylüyor yani. Buna ne
cevap veriyorsun?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bu
bağlamda, bütün gerek icranın başı başkanlık
sistemlerinde gerekse parlamenter sistemlerde
devlet başkanları her zaman özel yasayla
korunur. Ancak, bizim ülkemizde, maalesef, Sayın
Cumhurbaşkanımızla ilgili Türk Ceza Kanunu'nda
yasalar olmasına rağmen her türlü hakaret
edilecek, her türlü aşağılama yapılacak, sonra
Cumhurbaşkanımızın da ifade özgürlüğünü, kendini
savunma özgürlüğünü dahi kullanmasına müsaade
edilmeyecek, bunu asla kabul etmiyoruz. Bakın,
her şeyden önce…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Her
gün binlerce inan Cumhurbaşkanıyla ilgili şey
yapılıyor.
KEMAL PEKÖZ (Adana) -
Cumhurbaşkanına da edilmesin ama Cumhurbaşkanı
da kimseye etmesin.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Kimse
yapmasın; Cumhurbaşkanı da yapmasın, kimse de
Cumhurbaşkanına hakaret etmesin.
78
|
1.- Afyonkarahisar Milletvekili
Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat
Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili
Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı
105)---(Devam)
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 25'inci maddesi üzerinde
konuşma yapmak üzere İYİ PARTİ Grubu adına söz
aldım. Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
25'inci maddeyle 5271 sayılı
Kanun'un mülga 252'nci maddesi başlığıyla
birlikte şu şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Özetle ifade etmek, sıralamak istiyorum bu
değişiklikleri.
Bir: 251'inci madde uyarınca
verilen hükümlere karşı itiraz edilebilir.
Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler
kesinleşir.
İki: İtiraz üzerine hükmü veren
mahkemece duruşma açılır ve genel hükümlere göre
yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese bile
duruşma yapılır ve yokluğunda 223'üncü madde
uyarınca hüküm verilebilir.
Üç: Mahkeme (2)'nci fıkra
uyarınca hüküm verirken 251'inci madde
kapsamında basit yargılama usulüne göre verdiği
hükümle bağlı değildir.
Dört: İtiraz üzerine verilen
hükmün sanık lehine olması hâlinde bu hususların
itiraz etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma
olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi
verilen kararlardan yararlanır. Beş: (2)'nci
fıkra uyarınca verilen hükümlere karşı, genel
hükümlere göre kanun yoluna başvurulabilir.
Altı: (1)'inci fıkradaki itirazın süresinde
yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı
bulunmayan tarafından yapıldığı mahkemece
değerlendirildiğinde 268'nci maddenin (2)'nci
fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan
merciye gönderilir.
Değerli milletvekilleri,
görüldüğü gibi, söz konusu değişikliklerle basit
yargılanma usulü neticesinde verilen kararlara
itiraz müessesesi düzenlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, yargının
siyasallaşması ve yargı bağımsızlığı,
kanaatimce, Türk yargısının en önemli sorunudur.
Bunu halletmeden çıkaracağımız paketlerin,
yapacağımız reformların değeri olmaz, bunlar
amacına hizmet etmez. Şunu açık ve net olarak bu
kürsüden ifade etmek istiyorum: Siyasi iktidarın
emrinde yargı olmaz, olamaz; siyasetin etkisi
altında karar veren yargıcın mahkemesinden de
adalet çıkmaz. Yargı bağımsızlığı, yargının
siyasallaşması ve bunlara ilave yargıda
kadrolaşma, bu üç temel sorun bugün yargımıza
duyulan güvensizliğin temelini oluşturuyor.
Güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi
oluşturmak istiyorsak bu üç büyük sorunu ortadan
kaldırmalıyız.
Değerli milletvekilleri, hukuk
tarihimizin büyük âlimlerinden "Mecelle" yazarı
Cevdet Paşa, 1856 yılında yazdığı "Islahat
Layihası"nda şöyle diyor: "Asıl lazım olan,
mahkemeler hakkında ammenin itimadı olup bu da
hâkimlerin kendi hâllerinden emin olmalarına
bağlıdır." yani atanma korkusu olmamasına
bağlıdır. Bugün biz buna "hâkim teminatı"
diyoruz. Cevdet Paşa'nın 1856'da yaptığı bu
nasihate kulak vermeliyiz, aksi hâlde yargının
tarafsızlığını yitirmesi, siyasallaşması ileride
onarılması, tamiri mümkün olmayacak birçok
zararlar ortaya çıkarabilecektir. Siyaset
yargıyı rahat bırakmalı, yargı mensupları
siyasetten ve siyasetçiden uzak durmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın son bölümünde bugün beni ziyaret eden
Kamu Çalışanları Platformundaki arkadaşlarımızın
bir talebini de kalan sürede ifade etmek
istiyorum.
657'ye tabi 4/B kadrosunda
çalışan vatandaşlarımızın sorun, talep ve
şikâyetleri zaman zaman basına yansımakta ve biz
milletvekillerine de e-posta, telefon veya yüz
yüze görüşme şeklinde iletilmektedir.
Değerli milletvekilleri, mevcut
düzenlemeye göre, süresiz 657'ye bağlı 4/B
kadrosunda çalışanların dönem ve mazeret tayin
hakkı bulunmamaktadır. 4/B kadrolu personelin
atama ve yer değiştirme durumlarıyla ilgili
olarak dönem tayini ile eş, sağlık ve eğitim
mazeretleri başta olmak üzere, mazeret
tayinlerinin yapılabilmesi için yeni bir
düzenleme yapılmalıdır. Becayiş ve görevde
yükselme hakkı bulunmayan 4/B kadrolu personele
bu hakları verilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) - Çok özür
dilerim Başkanım.
79
|
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) - Önceden
kadro alan veya yeni düzenlemeye tabi aynı işi
yapıp farklı maaş alan personelin durumu dikkate
alınarak sosyal devlet ilkesine uygun olarak
kadrolu-sözleşmeli ayrımı ortadan
kaldırılmalıdır diyor, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
25'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
26'ncı madde üzerinde 3 önerge
vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
26'ncı maddesinin madde metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Kemal Peköz Serpil Kemalbay
Pekgözegü Hüseyin Kaçmaz
Adana İzmir Şırnak
Mehmet Ruştu Tiryaki Oya Ersoy
Batman İstanbul
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay
Pekgözegü. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
- Değerli milletvekilleri, öncelikle biraz önce
burada Diyarbakır Milletvekilimiz Garo Paylan'a
yönelik olarak kullanılan kirli dili, nefret
söylemini kınıyorum ve sözlerime başlamak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, önümüzde
bir yargı paketi yok, algı paketi var.
Dolayısıyla da aslında bu, tamamen hukuksuzluğu,
adaletsizliği örten bir pakettir.
Baştan söyleyelim, iş ve çalışma
hürriyetinin ihlalinin en büyüğünü "Herkes iş
bulacak diye bir şey yok." diyen AKP Genel
Başkanı, Cumhurbaşkanı yapmaktadır.
Bu paketin işçinin haklarıyla
ilgisi yoktur, bir patron kurtarma paketidir,
operasyonudur. Kimi kiminle uzlaştıracaksınız?
Suçu işleyen yüzde 99 işveren, işveren vekili.
Denk güçler arasında ancak bir uzlaştırma
olabilir fakat işçi ile patronun güçleri denk
değil.
İşten atılan Soma işçilerini size
göstermek istiyorum. 301 maden işçisi yaşamını
yitirdiğinde işçi katliamıyla, Soma işçileri de
işten atılmışlardı. On iki gündür yürüyorlar
fakat hâlâ işten atıldıkları beş yıldan bu yana
haklarını alabilmiş değiller.
Yine, Cargill işçileri iki yıldır
haklarını arıyorlar, işe iadeyi kazandılar fakat
işlerine dönemiyorlar.
Yine, işten atılan Zeytinburnu
işçisi Kenan Güngör'dü. KHK'yle atıldı,
mahkemeyle işine döndü, altı dakika sonra tekrar
işinden atıldı.
Değerli arkadaşlar, bu
Parlamentonun da bir üyesi olan milletvekili,
AKP Milletvekili Şirin Ünal'ın evinde çalışan
bir ev işçisi Nadira Kadirova şaibeli bir
şekilde yaşamını yitirdi. Nadira Kadirova ile
milletvekili, iktidar partisinin milletvekili
denk güçler midir?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Geçen gün
anlattı.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ
(Devamla) - Yani ikisi uzlaşmaya, Nadira'nın
ailesiyle uzlaşmaya oturduğu zaman milletvekili,
bunlar denk güçler midir? Hayır, bugüne kadar
Nadira Kadirova için bir mahkeme de
açılmamıştır. Yani bugün barış ve uzlaşma
isteyenler hapse atılıyor fakat işçilerin aşına,
ekmeğine, emeğine, bedenine göz dikenleri
uzlaşma masasına gönderiyorsunuz, uzlaşma
yaptırmaya çalışıyorsunuz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Ne
alakası var!
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ
(Devamla) - Buna "uzlaşma" değil "hak yeme
masası" denir. Aç açıkta bırakmanın uzlaşması
olmaz arkadaşlar.
Yine, en büyük ihlal KHK'lilere
yapıldı. AKP Başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından
KHK'yle insanlar bir gecede işlerinden
atıldılar. Bülent Uçar'ı size göstermek isterim.
Bülent Uçar, kendisi KHK'yle işten atıldı ve
İŞKUR'da iş başvurusu yaparken -KHK'li olduğu
için işe alınmadı- orada kalp krizi geçirdi ve
yaşamını yitirdi. İki yıl sonra ise ihracının
doğru olmadığı tespit edildi, işine iade edildi.
Şimdi, hangi adaletten hangi uzlaşmadan
bahsedeceğiz? Yani en büyük adaletsizlik aslında
bu işçilere yönelik olarak onları sanki
patronlarla eşit haklara sahipmiş gibi
görmektir.
KHK'liler size hakkını helal
etmeyecek, bunu da buradan vurgulamak istiyorum.
KHK'lilere dönük işlenen insanlık suçları
dönecek dolaşacak sizin ayağınıza dolanacak.
Eğer işçilerin haklarını arıyorsak, onların
haklarını kazanmasını istiyorsak o zaman gölge
80
|
etmeyin, başka ihsan istemez.
İşçilerin önünü jandarmalarla kesmeyin,
işçilerin sendikalarını kapatmaya, sendikalarını
yönetmeye çalışmayın, işçilerin örgütlenmesi
önündeki engelleri teker teker kaldırın diyoruz.
Bu paketi asla kabul etmiyoruz. Bu paket hak
yeme paketidir diyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Grup
Başkan Vekili.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
"Nefret dili, kirli dil" öyle mi?
Her türlü nefreti, kirli dili kullanacaksın,
kışkırtmayı, kara propagandayı yapmayı kendinde
hak göreceksin, "Her türlü ağır isnatta
bulunalım." diyeceksin ama cevap verilmesin,
daha sonra bu sözlere münasip ağırlıkla mukabele
edince de feryat edeceksiniz. Bu, olmaz. Ne
kadar ağır ifade, isnatlarda bulunursanız
misliyle mukabele edileceğini ilgili hatiplerin
bilmesinde fayda görüyorum.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Şirin, buyurun.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce söz
alan sayın milletvekili gene şahsıma sataşmada
bulunmuştur. Geçen hafta Meclis Genel Kurulunu
evimizde yaşanan elim hadiseyle ilgili olarak
bilgilendirmiştim. Hem ben hem de aile fertlerim
polise ve cumhuriyet savcımıza gerekli
ifadeleri, parmak izlerimiz dâhil her şeyimizi
verdik. Şu anda süreç Ankara Cumhuriyet
Savcılığının kontrolü altında hukuka uygun bir
şekilde devam ediyor. Keşke bende ilave bilgi
olsa da ben de sizleri bilgilendirsem diyorum.
Tekraren bu milletvekilimizin
şahsıma yönelik yaptığı suçlamaları ve linç
girişimini kabul etmiyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
- Afyonkarahisar Milletvekili Ali
Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat
Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili
Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105) (Devam)
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
26'ncı maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmesini arz ve talep ederiz.
"MADDE 26 - 5271 sayılı Kanunun
253 üncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki 'karşı'
ibaresinden sonra gelen 'suçlarda' ibaresi
'suçlar' olarak değiştirilmiş ve aşağıdaki ibare
eklenmiş ve yirmidördüncü fıkrasındaki
'Uzlaştırmacılar,' ibaresinden sonra gelen
'avukatların veya hukuk öğrenimi görmüş
kişilerin' ibaresi 'fiilen kamu görevi ifa
edenler hariç olmak üzere, avukatların, hukuk
öğrenimi görmüş kişilerin veya psikologların'
şeklinde değiştirilmiştir.
'ile kadına veya çocuğa yönelik
her türlü şiddet içeren suçlar bakımından
uzlaştırma yoluna gidilemez.'"
Zeynel Emre Süleyman Bülbül Turan
Aydoğan
İstanbul Aydın İstanbul
Aysu Bankoğlu Rafet Zeybek
Bartın Antalya
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu,
süreniz beş dakikadır. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYSU BANKOĞLU (Bartın) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz teklifin 26'ncı maddesi
üzerine söz aldık ama başka bir konudan
bahsedeceğim size.
"Yargı reformu" diye büyük büyük
adlandırılan ama çoğunlukla makyajlamadan öteye
81
|
geçmeyen bu torba yasa teklifinde
maalesef yine kadının adı yok.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Bu torba
değil bir kere yani.
AYSU BANKOĞLU (Devamla) -
Ülkemizde kadın haklarına ilişkin yaşanan
sorunlara, kadın cinayetlerinin nasıl
durdurulacağına ilişkin herhangi bir çözüme,
"reform" denilen bu belgede ne yazık ki yine yer
verilmemiş.
Buradaki tüm milletvekillerimize
yalnızca 2015'ten bu yana 2.097 kadının
öldürüldüğünü hatırlatmak istiyorum. Bizim bir
çırpıda, bir sayı olarak söylediğimiz bu
kadınların yanına eklenmemek için devlete
sığınmış, korkuyla bekleyen kaç kadın daha var
bu ülkede? Sayısız. Peki, onları korumak için
bir şey yapıyor muyuz? Ne yazık ki hayır.
Kadınlarımızın içinde bulunduğu bu trajediyi hiç
yokmuş gibi görmezden gelen AKP'li
milletvekillerine ama en çok da hemcinsim olan
milletvekillerine sormak istiyorum: Hiç mi
vicdanınız sızlamıyor değerli vekiller? (CHP
sıralarından alkışlar)
Geçtiğimiz hafta Cumhuriyet Halk
Partili milletvekillerimizle Kırıkkale
Adliyesindeydik 10 yaşındaki kızının gözleri
önünde katledilen Emine Bulut'un davasının ilk
duruşması için. "Ölmek istemiyoruz." diyenler,
kadın dernekleri oradaydı, öğrencisi tarafından
öldürülen Ceren Damar'ın babası oradaydı, farklı
şehirlerden yüzlerce avukatımız oradaydı. Gönül
isterdi ki cinayet anının videosu sosyal medyaya
düşüp infial yarattığında vakit kaybetmeden
açıklama yapanlar duruşmaya da gelseydi, siyaset
üstü olması gereken bu hayati konuya gereken
önemi verseydiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) - Sen
siyaset yapıyorsun şimdi burada.
AYSU BANKOĞLU (Devamla) - Bugün
Şule Çet davasının 4'üncü duruşması vardı ve
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri
oradaydı. Evet, İstanbul Sözleşmesi'nin
uygulanması konusunda istekli olmayan ya da
olamayan AKP Hükûmeti daha kaç Emine Bulut'un,
Şule Çet'in, Ceren Damar'ın öldürülmesini
bekliyor? (CHP sıralarından alkışlar) İstanbul
Sözleşmesi'nden vazgeçmek isteyenlere inat biz
mevzuatımızın iyileştirilmesini ve var olanın da
uygulanmasını bekliyoruz.
Bakın, kadın cinayetleri medyaya
yansıdığında en yetkili ağızlar birbirleriyle en
üst perdelerden lanetleme yarışına giriyor ama
bu tepkiler tek seferlik kalıyor ve devam
ediyor, sonra unutulup gidiyor. Oysaki yapılması
gereken çok şey var. Pek çok temel meselenin de
halının altına süpürüldüğü bu yasada biz mesela
kadın hakları kuruluşlarıyla bir istişare
yapılmasını beklerdik. Çünkü bu kuruluşlar
yokmuş gibi davranarak yapısal bir değişimin
altını çizemeyiz, bunun adımlarını atamayız.
Yine, iyi hâl ve haksız tahrik
indirimlerinin kadın cinayetlerinde ve çocuğa
karşı cinsel istismar davalarında kaldırılmasını
beklerdik mesela. Kravat takıp boynunu büken bir
katili göz göre göre iyi hâl şemsiyesi altında
korumak kabul edilemez çünkü.
Israrlı takip meselesinin de Türk
Ceza Kanunu bağlamında suç kapsamına alınmasını
isterdik çünkü birçok ülkede bu ayrı bir suç
olarak görülüyor ve kadına karşı şiddetin
mutlaka önüne geçilmesi gereken bir diğer
türüdür. Nitekim hatırlarsınız, belirgin bir
ısrarlı takip vakası olan Opuz-Türkiye davasında
da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hak ihlali
tespit etmiş ve ülkemizi tazminata mahkûm
etmişti.
Bebekleriyle birlikte cezaevinde
olan kadınların cezalarının belirli şartlar
hâlinde ev hapsine dönüştürülmesini de
beklerdik. İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmasını
izleyen GREVIO'nun sunduğu önerilerin dikkate
alınmasını beklerdik mesela.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Kim
imzaladı İstanbul Sözleşmesi'ni?
AYSU BANKOĞLU (Devamla) - Bu
teklifte kadına karşı şiddete ve çocuk
istismarına yer verilmemesi gerçeği bile bizim
için iktidarın sınıfta kalışını ne yazık ki
belgeliyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Yurttaşlarımız bizden hak, hukuk
ve adalet, en başta da eşitlik bekliyor değerli
milletvekilleri. Konunun partiler üstü bir
toplumsal mutabakatla çözülmesini bekliyor.
Kadını bir birey olarak görmeyen, yalnızca iyi
bir eş, iyi bir anne olarak niteleyen
söylemlerinizle kadınların yaşadığı sorunlara
çözüm getirilemez değerli milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
AYSU BANKOĞLU (Devamla) -
Samimiyet testinden ne yazık ki geçemediniz ama
gelin bu kez kadınların yaşadığı bu sorunları
çözmek için tüm milletvekilleri, kadın erkek tüm
milletvekilleri el ele verelim ve "Kadının adı
yok." dedirtmeyelim.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 26'ncı maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "eklenmiş" ibarelerinin
"ilave edilmiş" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ümit Beyaz Zeki Hakan Sıdalı Enez
Kaplan
82
|
İstanbul Mersin Tekirdağ
Durmuş Yılmaz Arslan Kabukcuoğlu
Ankara Eskişehir
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Ankara Milletvekili Durmuş Yılmaz.
Süreniz beş dakikadır. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
105 sıra sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 26'ncı maddesi hakkında
İYİ PARTİ'nin görüşlerini paylaşmak üzere söz
almış bulunuyorum.
Kanun teklifinin 26'ncı maddesi,
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253'üncü
maddesini yeniden düzenleyerek değişiklik
yapmaktadır. Söz konusu değişiklikle dünya ceza
adalet sistemlerindeki genel yönelimi dikkate
alarak adaletin hızla dağıtılması,
mahkemelerdeki birikmelerin tasfiyesi için
uzlaştırma kapsamındaki suç listesi
genişletilmektedir.
Teklif edilen değişikliklerle
uzlaşma kapsamına giren konut dokunulmazlığının
ihlali, hırsızlık, dolandırıcılık suçları da
eklenirken süre yönünden de düzenleme yapılarak
uzlaştırmacının faaliyetlerini tamamlayamaması
hâlinde bir defaya mahsus olmak üzere yirmi
günlük ek süre, yine yirmi günü geçmemek üzere
en fazla 2 kez uzatılabilecektir.
Ekonomik faydayı önceleyen, dosya
yükünü hafifletmeyi amaçlayan yaklaşımla yapılan
düzenlemeler hukuki ve sosyal birtakım
çekinceler barındırmaktadır. Bir kere, kadınlara
ve çocuklara yönelik suçlar, failleri ne olursa
olsun buna bakılmaksızın uzlaştırma kapsamı
dışında olmalıdır.
Öte yandan, Türk Ceza Kanunu'nun
iş ve çalışma hürriyetini düzenleyen 117'nci
maddesi ve eğitim ve öğrenim hakkının
engellenmesi suçunu düzenleyen 119'uncu maddesi
kapsamındaki suçların uzlaşma kapsamına
alınması, Anayasa'nın sosyal ve ekonomik haklar
ve ödevler kısmında yer alan 48'inci maddesine,
din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanaat
hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyetini düzenleyen 24, 25, 26'ncı maddeleri
ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bazı
düzenlemelerine aykırılık teşkil etmektedir.
Zira yargının siyasallaşmış
olduğu ve tarafsızlığını yitirdiği bir ortamda
bu tür suçların uzlaştırmaya tabi tutulması hak
ihlallerine neden olacaktır. Hâl böyleyken,
önümüze konulan bu torba yasa düzenlemelerine
yargı reformu denilebilir mi? Sayın Adalet
Bakanının "Yargının bağımsızlığında,
tarafsızlığında birtakım sorunlar yaşıyoruz.
Ayrıca İnsan Hakları Mahkemesiyle uyumda da
birtakım sorunlar yaşanıyor. Bunları çözmek
adına bir reform paketi hazırlıyoruz." dedikten
sonra böyle bir tasarı getirilmesi insan temel
hak ve özgürlükleriyle ilgili yeni ne
getirmektedir? Evet, ülkemizde adalet sisteminde
bir reform yapılması ihtiyacı çok açıktır ancak
bu reformun Anayasa'dan başlaması ve torba kanun
mahiyetindeki düzenlemelerle
gerçekleştirilmemesi gerekmektedir. İfade
özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, kişi hürriyeti ve
güvenliği gibi, bu kanun teklifiyle
güçlendirilmesi amaçlanan hak ve özgürlükler
hâlihazırda Anayasa ve kanunlarla düzenlenmiş
olup pek çok ilgili uluslararası sözleşmelere
taraf olunmuştur. Dolayısıyla reform kanun
metinlerinin üzerinde değil, uygulamada
gerçekleştirilmelidir. Anayasa'mızdaki
düzenlemeler içselleştirilmeli, uygulamada
yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı temin
edilmelidir.
Hukuk düzeninin yerli yerine
oturduğu, hukukun üstünlüğünün sağlandığı
ülkelerde hukuk ve eğitim sistemi büyük ölçüde
siyasal görüşlerden bağımsızdır. Siyasal görüşü
ne olursa olsun, politikacılar iyi tasarlanmış
bir hukuk veya eğitim sisteminin uzun dönem
yaratacağı değerin farkındadır ancak Türkiye'de
reformdan anlaşılan hukuku ve eğitimi ele
geçirmek için kullanılan bir araç olagelmiştir.
Örneğin, 28 Şubat döneminde biz muhafazakâr
kesimin çok şikâyetçi olduğu YÖK Yasası'nın
hiçbir değişiklik yapılmadan uygulanmaya devam
edilmesi bu ele geçirme kültürü nedeniyledir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın
Milletvekili.
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - Son on
beş yılda, 2004-2019 yıllarında ortalama her
yıla bir tane hukuk reformuyla ilgili düzenleme
getirildi fakat maalesef gelinen noktada
gördüğümüz şu ki: Bu değişiklikler amacına
ulaşmamıştır çünkü değişiklikleri reform yapma
amaç ve zihniyetiyle yapmak yerine ele geçirme
kültürü ve güdüsüyle yaptık. Sonuç olarak
bağımsız mahkemelerin verdiği yargı kararlarını
yürütmeye denetleten bir düzenlemeye şimdi
yapıldığı gibi "reform" denilemez.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
26'ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde
83
|
kabul edilmiştir.
27'nci madde üzerinde 1 önerge
vardır.
Buyurun okuyun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 27'nci maddesinin
(1)'inci fıkrasında yer alan "eklenmiş"
ibaresinin "ilave edilmiş" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ümit Beyaz Zeki Hakan Sıdalı
Arslan Kabukcuoğlu
İstanbul Mersin Eskişehir
Yasin Öztürk Enez Kaplan
Denizli Tekirdağ
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Eskişehir Milletvekili Arslan
Kabukcuoğlu… (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz bu teklif
her ne kadar topluma "reform" adı altında lanse
edilse de içi pek çok yanlışla dolu bir
düzenlemedir. Reform iddiasıyla getirilen bu
değişiklikler ileride tekrar yapılması gerekecek
yeni düzenlemelere sebep olacaktır.
Yükseköğretim Kurulu ülkemizdeki ortaöğretimin
kalitesizliğini onaylayarak ilk 125 bine giren
öğrencileri hukuk fakültesine kabul etmekte,
ortaöğretimde devletin başarısızlığını öğrenciye
yüklemiş olmaktadır. Sorun burada kalıyor mu?
Ortaöğrenimdeki başarısızlıktan ders çıkartıyor
muyuz? Hayır. Ne yazık ki bu vurdumduymazlık
devam ediyor. Gençlerimiz millî eğitim
sistemimizi yönetenlerin ve yön verenlerin
hatasını çekmek zorunda kalıyorlar. Bir
müteahhide bağışladığınız 1,5 milyar Türk
lirasını eğitime ayırsaydınız pek çok gencimize
istikbal bağışlamış olurdunuz.
Hukuk fakültelerinin eğitim
seviyesini yükseltici tedbirler almak yerine,
okul bittikten sonra hukuk mesleklerine giriş
sınavı koyarak tavşana kaç, tazıya tut
diyorsunuz.
Hukuk, uyuşmazlıkların çözümünde
hâkimlerin maddelerdeki "ama"ları ve "lakin"leri
uygulaması, siyasi iktidarın yaratmış olduğu
baskı ortamında kanuna göre hareket etmekte
tereddüt yaşamaları asıl sorunumuz ve
meselemizdir. Düşünün ki bu baskılar ve korkular
adaleti öyle bir noktaya getirdi ki tahliye
kararı veren aynı heyet saatler sonra tutuklama
kararı verebiliyor.
Yapılması istenen
değişikliklerden biri de hâkim ve savcı
adaylarının mülakatını gerçekleştiren kurul
sayısının 7'ye çıkartılmasıdır. İyi bir hukukçu
yetiştirmek istiyorsanız yürütmenin gözüne
bakarak karar veren hâkim yerine vicdanıyla,
irfanıyla karar verecek hâkim yetiştirilmesidir.
Mülakat yapıyorsunuz. Torpile kılıf yapılan
mülakatlar değil, soruların zarflarda olduğu,
adayın kendi soru zarfını seçtiği, sesli ve
görsel kayıtların yapıldığı şeffaf ve objektif
mülakatlar olmalıdır. Hâkimlik ve savcılık
mesleklerine özel bir önem veren Anayasa'mız,
hiçbir organ, makam, merci veya kişinin
hâkimlere emir ve talimat veremeyeceğini,
hâkimlerin azlolunamayacağını hükmeder. Yani
Anayasa'mız hâkimlerin idarenin etkisi altında
kalmadan bağımsız bir şekilde hukuksal
mevzuatlara ve vicdanlarına göre yargı işlerini
yürütmesini istemektedir.
Hâkimlerin bağımsızlığı ve
teminatı ne yazık ki daha adayken, mesleğe ilk
adımını atacakken şiddetli bir şekilde
sarsılmaktadır. Bu sarsıcı etkinin nedeni,
devlet kurumlarına kök salmış ve toplumu adım
adım çürümeye terk eden, liyakati yok sayan
kayırmacı anlayıştır.
Sonuç itibarıyla, adalet
saraylarını büyütmekle daha adil olunmuyor,
toplum içerisindeki adalete saygı büyümüyor.
Eskişehir Adliye Sarayı yapılalı on bir yıl oldu
ve 2'ye katlanan dosya sayısı nedeniyle
Eskişehir Adliyesi bir bina daha arıyor. Türk
milletinin adalete güvenini artırmak, yargı
mesleğini layık olduğu seviyede tutmak
istiyorsak, her şeyden önce yürütmenin yargı
üzerindeki vesayeti kaldırılmalı, kuvvetler
ayrılığı ilkesi tesis edilmelidir. Vatandaşa
verilecek cezaları artırarak, eksilterek adalet
olmuyor.
Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti, batıya gidecek göçmenleri kabul
ederek DEAŞ'a karşı mücadele eden, batının
konforunu koruyan bir ülkedir. Bunun zahmetini
işçimiz, köylümüz, memurumuz, esnafımız
ödemektedir. Son haberlerde, Alman Wolkswagen
firmasının Manisa'ya yapacağı yatırımının başka
bir ülkeye aktarılacağından bahsedilmektedir.
Bu, Türk işçisine, köylüsüne, memuruna, esnafına
yapılmış bir haksızlıktır. Yüce Meclisimiz olaya
derhâl el koymalı, Mecliste oluşturulacak bir
heyet yatırımın Türkiye'de kalması için
Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği nezdinde
gerekli girişimde bulunmalıdır.
Saygılarımı sunarım. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
84
|
BAŞKAN - Şimdi önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
27'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
28'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
29'unucu madde üzerinde 2 önerge
vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkınlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
29'uncu maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmesini arz ve talep ederiz.
"MADDE 29 - 5271 sayılı Kanunun
286 ncı maddesinin ikinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümle ve üçüncü fıkra eklenmiştir.
"Ancak aynı dosya kapsamında
verilen mahkeme kararlarında temyize tabi olan
hükümler, temyize tabi olmayan diğer hükümlere
de sirayet eder. Aynı kararla verilen ve toplam
süresi beş yılı aşan hükümlere karşı da temyiz
yoluna başvurulabilir."
"3) İkinci fıkrada belirtilen
temyiz edilemeyecek kararlar kapsamında olsa
bile aşağıda sayılan suçlar nedeniyle verilen
bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin
kararları temyiz edilebilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kamu görevlisine hakaret (m.
125/3)
2. Halk arasında korku ve panik
yaratmak amacıyla tehdit (madde 213),
3. Suç işlemeye tahrik (madde
214),
4. Suçu ve suçluyu övme (madde
215),
5. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik
veya aşağılama (madde 216),
6. Kanunlara uymamaya tahrik
(madde 217),
7. Suç İşlemek Amacıyla Örgüt
Kurma (madde 220/6-7),
8. Görevi yaptırmamak için
direnmek (m.265),
9. Cumhurbaşkanına hakaret (madde
299),
10. Devletin egemenlik
alametlerini aşağılama (madde 300),
11. Türk Milletini, Türkiye
Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve
organlarını aşağılama (madde 301),
12. Silâhlı örgüt (madde 314),
13. Halkı askerlikten soğutma
(madde 318),
Suçları.
b) Terörle Mücadele Kanununun 6
ncı maddesinin ikinci ve dördüncü fıkrası ile 7
nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
suçlar.
c) Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 28 inci maddesinin birinci
fıkrası."
Zeynel Emre Süleyman Bülbül Turan
Aydoğan
İstanbul Aydın İstanbul
Alpay Antmen Rafet Zeybek
Mersin Antalya
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Kanun teklifinin 29'uncu maddesi
üzerine söz aldım ancak ben öncelikli olarak
paketin geneli üzerinde görüşlerimi ifade
edeceğim.
Genel Kurula gelen bu teklif bazı
eksiklik ve noksanlarına rağmen aslında özü
itibarıyla olumlu düzenlemeler içermektedir.
Öncelikle bu teklifte emeği geçen herkese
teşekkürlerimi sunuyorum.
Ancak her ne kadar bu teklif
olumlu olmuş olsa da yargıda böyle reform
yapıyoruz, şöyle müthiş bir yargı olacak gibi
söylemler ile kamuoyuna sunulmuştur ve kamuoyu
büyük bir beklenti içerisine girmiştir. Oysa
bakıyoruz ki dağ fare doğurmuştur. Yargı paketi
kamuoyu beklentilerini karşılayamamıştır. Bu
paket reformdan ziyade teknik bir düzenlemeyle
sınırlı kalmıştır.
Değerli milletvekilleri, teklifin
ilk paragrafında "Güven veren ve erişilebilir
yargı hedefi ortaya konulmuştur." Bu aslında bir
itiraftır. Neyin itirafıdır bu? On yedi yılın
sonunda Türkiye'de güven veren ve erişilebilir
bir yargının olmadığının itirafıdır. Bugün
mevcut olan,
85
|
güven vermeyen ve erişilemeyen
yargı aslında 2007 yılından itibaren Ergenekon
ve Balyoz davalarıyla birlikte başlamıştır.
Yargıdaki en önemli kırılma noktası da 12 Eylül
2010 referandumu olmuştur. Ne olmuştur 2010'da?
FETÖ ele başısıyla birlikte -ve maalesef
üzülüyorum- AK PARTİ Hükûmeti birlikte bir yargı
paketi çıkarmaya çalışmışlardır. Ve bu
referandumda ne demiştir FETÖ? "Ölüler bile oy
kullanmalıdır." Referandum geçmiştir ve 2010
referandumu yargıda bir kırılma noktası
olmuştur, yargıda bir milat olmuştur. İşte
bundan sonra Türkiye de büyük bir yargı krizi
içine girmiştir. Yargıda birçok önemli taş
yerinden oynamış ve yeni bir yapı ortaya
çıkmıştır ve yargı maalesef tamamen
siyasallaşmıştır. Hain FETÖ darbesinden sonra
ise yargıdan FETÖ'cüler temizlenmeye
çalışılmıştır. Elbette bunu takdirle
karşılıyoruz, bu mücadelenin devam etmesi
gerektiğini düşünüyoruz ancak maalesef
FETÖ'cüler temizlendikten sonra gelenler ise
gidenlere rahmet okutur hâle gelmiştir. Ne
olmuştur? FETÖ'cülerin yeri maalesef başka
cemaatlere teslim edilmiştir, maalesef AK
PARTİ'li avukatlar hâkim, savcı yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, tek adam
rejimi gömleğin ilk düğmesidir ve ilk düğme
yanlış iliklenmiştir. İlk düğme yanlış
iliklendiği içindir ki bugün yargının iki yakası
bir araya gelmemektedir. Yargı böyle düzelmez
değerli arkadaşlar. Paket paket, parça parça
adalet olmaz değerli arkadaşlar, adalet bir
bütündür. Gelin, bütün partilerden oluşan bir
komisyon oluşturalım, altı ayın içerisinde
Türkiye'ye yakışan, toplumun tüm kesimlerinin
kabul edebileceği, güvenilen ve erişilen bir
yargı sistemini hep beraber kuralım.
Değerli milletvekilleri, hukuk
mesleklerine giriş sınavının getirilmesini de
son derece olumlu karşılıyorum ancak 6'ncı
maddedeki düzenlenen yürürlük maddesinin beş yıl
ötelenmesi ise son derece yanlış olmuştur. Bugün
barolara kayıtlı olan yaklaşık 127 bin avukat
vardır, 23 bin civarında da stajyer vardır ve
sınav yapılıncaya kadar da 80 bin avukata
yeniden ruhsat verileceği ifade edilmektedir. Bu
da ne demektir? Beş yıl sonra 200 bin avukatın
serbest meslek yürütmesi demektir. Değerli
arkadaşlar, bu durum avukatlık mesleğinin
temelinden sarsılmasına yol açabilecek bir
rakamdır. Eğer avukatlık mesleği de temelinden
sarsılırsa yargı da temelinden sarsılır. Bu
düzenlemenin derhâl yürürlüğe girmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Evet, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
286'ncı maddesinde belirtilen hakaret suçu, suçu
ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik
veya aşağılamak, Cumhurbaşkanına hakaret gibi
suçlar bakımından istinaf mahkemesinin vermiş
olduğu kararlara karşı temyiz yolu kapatılmıştı
ama bu 29'uncu maddeyle bu genişletilmektedir.
Bu suçlardan ilk derece mahkemelerince verilen
cezalar bağımsız ve tarafsız yargı olmadığı için
onaylanmaktaydı ve maalesef, vatandaşlarımız da
Yargıtaya temyize gidemedikleri için Anayasa
Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gidiyorlardı ve bu şeklide dava sayısı
yükseliyordu. İşte bu maddeyle, Yargıtaya
başvurulacak suçlar yönünden kapsam
genişletilmektedir. Dolayısıyla bu madde son
derece doğru bir düzenlemedir ancak her ne kadar
doğru bir düzenleme olmuş olsa da bazı
yönleriyle eksik bir düzenlemedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) - Bir
dakika daha verebilirseniz Sayın Başkanım,
memnun olurum.
BAŞKAN - Toparlayın Sayın
Milletvekili.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bu maddenin kapsamında olan
cezalar aslında demokratik ülkelerde çok da
rastlamadığımız cezalardır; genelde Türkiye'de
düşünce ve ifade özgürlüğünün, basın
özgürlüğünün önünde engel olan cezalardır. Bu
sebeple hemen hemen her gün ülke gündemini
meşgul eden cezalardır. İşte bunlardan bir
tanesi Cumhurbaşkanına hakaret davaları, sürekli
ülke gündemindedir. Sayın Cumhurbaşkanı
maalesef, dünyada vatandaşlarına karşı en fazla
dava açan Cumhurbaşkanı konumundadır. Dört yılda
on binlerce kişiye soruşturma açılmış, on
binlerce kişiye bu suçtan dolayı cezalar
verilmiştir. Oysa demokratik ülkelerde böyle bir
suç tipi yoktur. Cumhurbaşkanına hakaret suçunun
tamamen kaldırılması gerekir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'ye tam anlamıyla yargının, adaletin
gelmesini istiyorsak öncelikli olarak
güçlendirilmiş parlamenter rejime geri dönmemiz
gerekiyor, kuvvetler ayrılığını tesis etmemiz
gerekiyor ve yargının tarafsızlığını ve
bağımsızlığını sağlamalıyız diye düşünüyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
29'uncu maddesinin (e) bendine 11'inci sıradan
sonra gelmek üzere aşağıdaki alt bendin
eklenmesini,
12. Suç işlemek amacıyla örgüt
kurma (madde 220/6-7-8. fıkralar) devam eden (b)
ve (c) bentlerinin bundan sonra teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
86
|
Ayşe Acar Başaran Züleyha Gülüm
Kemal Peköz
Batman İstanbul Adana
Hüseyin Kaçmaz Mahmut Celadet
Gaydalı Mehmet Ruştu Tiryaki
Şırnak Bitlis Batman
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
Genel Kurulu selamlıyorum.
Arkadaşlar, biz Komisyon
sürecinde de bu tasarıyla ilgili konuştuğumuzda
çokça eleştirilerimizi sunmuştuk, doğru, bir
yargı reformu olarak lanse ediliyor ama maalesef
yargı reformu olmayacak bir paket karşımızda
duruyor. Bir süreliğine diyeyim, yargıdaki bu
tıkanıklığı bir nebze açacağı düşünülse de en
nihayetinde, totalde Türkiye'deki yargı
meselesini çözmeyecek bir paket çünkü Türkiye'de
yargının bu probleminin çözülmesi ilk önce
yargının tam bağımsızlığının sağlanması, erkler
ayrılığının yüzde 100, çok katı bir biçimde
uygulanmasıyla olur. Ama maalesef bizim
ülkemizde siyasallaşmış bir yargı, Siyasetin
bakış açısı, yaklaşımı, hatta günlük siyasetine
göre tavır alan, yaklaşım belirleyen, karar
veren bir yargı mekanizmasıyla karşı karşıyayız.
Şimdi, bu kanun teklifinin
29'uncu maddesi üzerine konuşacağım. Bu maddede
istinaf mahkemesinin… Beş yıl üzerindeki suçlar
açısından Yargıtay yolunun kapatılması
meselesinde burada bir genişletilme var. Olumlu
mu? Olumlu, doğru. Biz çokça eleştiriyi
sunuyorduk zaten, istinaf mahkemeleri noter gibi
çalışıyor, bir yargılama mekanizması değil.
Bunların örneklerini de sunmuştuk. Bunların en
önemli örneklerinden birini biz burada
sunduğumuzda arkadaşlar sıralarından bayağı yine
öfkelenmiş, hiddetlenmiş "Bunları
söyleyemezsiniz." demişlerdi ama bunların en
önemli örneklerinden biri, önceki dönem Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya
Önder'le ilgili verilen karardı. Biliyorsunuz, o
dönem, Selahattin Demirtaş'la ilgili, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi karar vermişti, derhâl
tahliyesine karar verilmesi gerekiyordu ve
Cumhurbaşkanı yaptığı bir konuşmada "Biz
tedbirimizi alırız." dedi ve istinaf mahkemesi
aynı günler içerisinde dosyayı onadı ve Sayın
Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder'i
hükümlü durumuna getirdi yani tahliyesinin önünü
kesti Selahattin Demirtaş'ın. Daha sonra Sırrı
Süreyya Önder bu dosyayla ilgili olarak Anayasa
Mahkemesine dosyayı götürdü, ihlal kararı
verildi, tahliye edildi ama sekiz ay tutuklu
kaldı. Şimdi, sekiz aylık bir hak kaybını nasıl
gidebiliriz? Gideremeyiz. İşte, bu açıdan doğru
yani istinaf mahkemesi bir noter olarak
çalışıyordu, bunun önüne geçilmesi ve en azından
bir Yargıtay yolunun açılması açısından önemli.
Ama Yargıtay bundan çok farklı mı? Bilmiyoruz.
Şimdi, önümüzdeki süreçte
uygulamada göreceğiz çünkü Yargıtay da benzer
kararlar veriyor. Bunun da örneğini vereyim
değerli arkadaşlar. Şimdi, KCK ana davayı
hepimiz biliyoruz. KCK ana dava, tıpkı Balyoz
gibi, tıpkı Ergenekon gibi dönemin cemaat
yapılanmasının, işte polislerinin, savcılarının
hazırladığı fezlekeler, iddianamelerle açılmış
bir davaydı. Hatta bu davayı gören mahkemenin
başkanı, bakın, başkanı, cemaat üyesi olduğu
için, iki defa ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası aldı. Buna rağmen, bu dosya bir kurgu
olmasına, bir kumpas, siyasi bir kumpas olmasına
rağmen, partimize, Siyasi yaklaşımımıza bir
saldırı olmasına rağmen Yargıtay geçenlerde bu
dosyayı onadı, çoğunluğunu onadı en azından yani
burada aslında cemaatçilerin yaptığı bir kumpas
tartışılmadı ama hatırlarsınız 15 Temmuzdan
hemen sonra Cumhurbaşkanlığı sitesinde KCK ana
dava cemaat kumpası yani FETÖ kumpası olarak
gösterilmişti, biz geçenlerde burada
dillendirdiğimizde hemen siteden kaldırıldı.
Yani eğer Yargıtay gerçekten tarafsız, bağımsız
bir mekanizma olarak çalışacaksa doğru, çok iyi
bir düzenleme ama maalesef ki, dediğim gibi
yargı şu anda iktidarın elindeki sopa,
muhalefeti susturan, muhalefeti terbiye etmeye
çalışan, siyasi iktidarın da siyasi yelpazesini
genişletme aracı olarak kullanılıyor. Yine bir
örnek daha vereceğim. Bugün Diyarbakır
Büyükşehir Eş Başkanı Gülten Kışanak ve DBP Eş
Başkanımız Sebahat Tuncel'in duruşmaları var.
Kendileri 2016 kasım tarihinden beri tutuklular,
tamamen aslında görüş ve düşüncelerini ifade
ettikleri için, siyaset yaptıkları için,
iktidara muhalefet ettikleri için 2016 yılından
beri yani üç yıldır tutuklular. İşte iktidarın
aslında pratikleri ortada. Dediğim gibi bu
paketten reform çıkmaz. "Bir süreliğine bu
meseleyi kapatabilirsiniz ama reform çıkmaz."
dedik.
Şimdi bu madde açısından bir de
şöyle bir kaygımızın olduğunu ve Komisyondan
özellikle bu konuyla ilgili bir açıklama
yapılmasını istiyoruz. Şimdi burada bazı
maddelerle ilgili olarak Yargıtay yolu açılmış
ama özellikle ifade özgürlüğü açısından…
87
|
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bir
dakika daha alabilir miyim toparlamak açısından?
BAŞKAN - Toparlayın sayın
milletvekili.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) -
Şimdi burada özellikle bazı suçlar açısından beş
yılın altında ceza alsa bile ifade özgürlüğüne
değdiğinden, ifade özgürlüğünü ihlal edebileceği
düşünüldüğünden Yargıtay yolu açılmış. Bu
maddeler tek tak sayılmış, bizce eksik yani
özellikle TCK 220, 6 ve 7. Yani kendisi ucube
bir madde. Biz zaten bu maddenin direkt kanundan
çıkartılmasını…
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Var
orada.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) -
İşte bunun biz Komisyondan bir açıklamayla
söylenmesini istiyoruz. Biliyorum biz Komisyonda
da çok tartıştık ama hâlâ toplumun genelinde bu
açıdan bir kaygı olduğunu tekrar ifade edelim.
314'e atfen bunun olacağı söyleniyor ama en
azından Komisyondan bu yönde bir açıklama
olursa, önümüzdeki süreçte yargılamaya da, yargı
mekanizmasına da en azından bir ışık
tutabileceğini düşünüyoruz, buradan bu teyidin
de verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Dediğim gibi arkadaşlar,
önümüzdeki paketlerde umarım reform niteliğini
taşıyacak düzenlemelerle burada konuşuruz.
Teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
29'uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkanım…
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) - Sayın Başkanım, 29'uncu
maddeyle ilgili Komisyon bir açıklama yapacak.
BAŞKAN - Buyurun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Başaran'ın dile getirdiği, Türk Ceza Kanunu
220'nci maddenin altıncı, yedinci fıkraları
bakımından hasıl olan tereddütle ilgili bir
açıklama zarureti doğdu. Temyiz edilebilecek
kararların kapsamını genişleten maddeyi şu anda
görüşüyoruz. Türk Ceza Kanunu'nun 314'üncü
maddesinde silahlı örgüt düzenlenmiştir. Burada
düzenlenen örgüt silahlı terör örgütüdür.
314'üncü maddenin birinci ve ikinci fıkrası
bakımından zaten ceza süreleri açısından temyizi
kabildir, orada bir tereddüt yok. 314'üncü
maddenin görüşmekte olduğumuz teklifin çerçeve
29'uncu maddesinin kapsamına alınmasının sebebi,
314'üncü maddenin üçüncü fıkrasındaki yollama
sebebiyle, 220'nci maddenin özellikle altıncı ve
yedinci fıkralarının da kapsama alınması ve bu
fıkralara dayanarak verilen cezaların temyiz
edilebilmesine imkân sağlama açısından bu
düzenleme yapılıyor. 220'nci maddenin altıncı
fıkrasında örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt
adına suç işleyen kişinin ayrıca örgüt üyesi
olma suçundan da cezalandırılacağı, 220'nci
maddenin yedinci fıkrasında ise, örgütün
hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla birlikte,
örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin
örgüt üyesi olarak cezalandırılabileceği hükme
bağlanmıştır. Teklifin amacı, 314'üncü maddeyle
ilgili atıf sebebiyle, 220 altıncı ve yedinci
fıkralar 314'üncü madde kapsamındaki "silahlı
terör örgütü" bakımından temyizi kabil
olacaklardır. Bu bakış açısı teklifin, paketin
genel ruhuna da uygun bir düzenlemedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - 30'uncu madde üzerinde
iki önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına
göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
30'uncu maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 308/A maddesinin 282'nci maddesinin
birinci fıkrasına eklenen dokuzuncu cümledeki
"usul" ibaresinin "yöntem" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zeynel Emre Süleyman Bülbül Turan
Aydoğan
İstanbul Aydın İstanbul
Alpay Antmen Rafet Zeybek
Mersin Antalya
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen? Yok.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
88
|
Değişiklikle kanun yapma
tekniğine uygunluk amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 30'uncu maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "eklenmiştir"
ibaresinin "ilave edilmiştir" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayhan Erel Ümit Beyaz Fahrettin
Yokuş
Aksaray İstanbul Konya
Zeki Hakan Sıdalı Yasin Öztürk
Mersin Denizli
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen, Mersin Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Lafı uzatmadan, baştan söylemek
lazım: Topluma reform olarak sunulan tüm bu
kanun değişiklikleri reform değil, basit bir
revizyon. Bakın, reform, zihniyette olur. Biz bu
paketle hangi zihniyette bir değişiklik
yapıyoruz? Bu pakette hukukun üstünlüğünü
artıran ne var? Temel hak ve özgürlüklerimiz mi
artacak? Kuvvetler ayrılığını mı
kuvvetlendireceğiz yoksa insan haklarına bakışı
mı iyileştireceğiz yoksa denge ve denetimi
samimiyetle gerçekleştirecek adımlar mı
atacağız? Günümüz Türkiyesine baktığımızda ne
kuvvetler ayrılığı ne de temel hak ve
özgürlükleri tam olarak uygulanmıyor. Ülkemizde
gerçekleştirdiğimiz başkanlık sistemi sonucunda
bu ilke askıda. Kuvvetler ayrılığındaki yasama
görevinin yerini Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
aldığı artık aşikâr ama ne, nasıl olacak; hiç
belli değil. Herkesin kafası karışık. Erken
seçim endişesiyle alelacele başladınız, bedelini
hepimiz ödüyoruz. Son on üç ayda toplamda 46
adet Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlanmış.
Hukuksal alan oluşturulurken Mecliste
tartışılması gereken yasal normlar tek bir elden
ve kimlerce tartışıldığı, neye göre karar
verildiği bilinmeyen bir süreçle uygulamaya
geçildi. Yayımlanan 46 kararnamenin 22'si normal
kararname, 24'ü ise daha önce tartışılmadan
çıkan, oldubittiye getirilen kararnamelerin
eksik ve yanlışlarını düzeltmek üzerine tekrar
yayımlanmış olanlar. İlk düğmeyi yanlış
ilikledikçe düzeltmek ve hatalarının bedelini
ödemek halka kalıyor.
"Hâkimiyet kayıtsız şartsız
milletindir." sözünü şiar edinmiş aziz
Meclisimiz, halka göre yapılacak kanunların tek
adresidir. Parlamenter sistem uygulanırken halk
hep buradaydı ama sadece hızlı olsun diye, tek
amaçlı ama detaylı düşünmeden yayımlanan
kararnameler halkın yasama iradesini gün
geçtikçe yok ediyor ve toplumun hukuka güveninin
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Oktay'ın da
dediği gibi, yüzde 38'lere kadar düşmesine sebep
oluyor. Adalet Bakanı yaptığı bir açıklamada
yargıya güvenin artması gerektiğini ifade etti.
Sayın Oktay da Sayın Gül de haklılar. Şimdi
soruyorum: Bu tasarı geçince yargıya olan güven
artacak mı; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde,
dünyada itibarımız, inanılırlığımız artacak mı?
Yargıya güven kuvvetler ayrılığına uyarak, yargı
üzerindeki vesayeti kaldırabilirsek artar.
Yürütme acilen yargı üzerinden elini çekmeli,
yasama olarak da biz işimizi bir kere de tam
yapmalı ve komisyonlarda uzlaşmayla halkımızın
taleplerini karşılayacak kanunları çıkarmalıyız
ve kenara çekilmeliyiz.
Sayın milletvekilleri, yargılama
süreleri inanılmaz uzun. Bu yüzden yargılamada
hedef süre ilkesi ortaya hep beraber koyuldu
ancak mevcut durum gösteriyor ki yargılama
süreleri kısalmadı, aksine uzadı. Yargılama
sürelerini kısaltabilmek için suç işleme oranını
da azaltmalısınız. Bu da ancak vatandaşın eğitim
ve refah seviyesinin yükseltilmesiyle sağlanır.
Eğitim ve refah karnemizse maalesef çok zayıf.
Uzun yargılama süreleri Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisinde de bizim en çok sorun
yaşadığımız konuların başında geliyor. Ben de
yüce Meclisimizi bu konseyde temsil eden bir
parlamenter olarak bu hususu açıklamakta zorluk
çekiyorum. Biz, sorunu kökten çözmek yerine
ağacı budamayı tercih ediyoruz. Avrupa'da
ortalama yargılama süreleri yüz günken Adalet
Bakanlığının açıkladığına göre ceza
mahkemelerinde ortalama yargılama süresi iki yüz
otuz bir gün, hukuk mahkemelerinde ise iki yüz
on sekiz gün. Bu verilere itiraz edebilirsiniz,
aslında haklısınız da çünkü verileri en son
2015'te açıklamışlar. Ben de dört yıldır neden
açıklanmadığını merak ediyorum. Bu -tırnak
içinde- yargı reformuyla ortalama yargı
sürelerimiz Avrupa standardı olan yüz güne
ulaşacak mı? Eğer ulaşmayacaksa biz burada ne
yapıyoruz? Hep söylüyoruz, her geçen gün de
haklı çıkıyoruz. Tekrar etmek istiyorum: Yeni
sistem olmadı. Parlamenter sistem bu kaostan
çıkışın tek yoludur.
89
|
Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
30'uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
31'inci madde üzerinde üç önerge
vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
31'inci maddesinin madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Kemal Peköz Ayşe Acar Başaran Oya
Ersoy
Adana Batman İstanbul
Hüseyin Kaçmaz Züleyha Gülüm
Şırnak İstanbul
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Evet,
çok şey söylendi yargı paketi üzerine. Aslında
bu kadar çok söylenecek bir şey de yok yargı
paketinde; belki bu boşluğu bu kadar tartışma
yaratıyor.
Aslında yargı paketini konuşmadan
önce, herhâlde bu ülkede var olan Anayasa'ya,
yasaya ya da uluslararası sözleşmelere uyan bir
iktidar var mı; bunu sormak lazım. En mükemmel
yargı reformunu da yapsanız, en mükemmel
yasaları da getirseniz buna uyacak bir iktidar
yoksa hiçbir karşılığı yok; şu an olduğu gibi.
Yani o yüzden bizim aslında yasayı masayı
tartışmadan önce, her şeyin sadece tek adam
rejimine bağlı olduğu bir ülkede önce bunu
değiştirmemiz gerekiyor; yoksa hangi yasayı
yaparsanız yapın "Ben uymuyorum, ben o kuralı
takmıyorum, uluslararası sözleşmeleri de
takmıyorum, Anayasa Mahkemesinin kararını da
AHİM'in kararını da takmıyorum." diyen bir
iktidar varken yasa tartışmanın aslında bir
gerçekliği yok ama yine de bir bakalım dersek;
beklenen neydi? Yargı paketiyle alakası yok; tam
tersine, içeriği dolu olmadığı gibi bir de
kazanımlarımıza saldırı dalgası olarak geliyor.
Müjdeyi verdi iktidar, ikinci paket de
geliyormuş. Ne geliyor? Kadın kazanımlarına
saldırı paketi geliyor. Ne yapacaklarmış? Nafaka
hakkımızı kaldıracaklarmış.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Kim
dedi onu?
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Ne
yapacaklarmış? Çocukları tecavüzcülerle
evlendireceklermiş.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) -
Olur mu öyle şey?
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - "Af"
adı altında, "Aileyi korumak" adı altında…
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) -
Niyet okuyorsun, niyet.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Dinle,
dinle!
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) -
Niyet okuyorsun, niyet.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Ben
dinliyorum, sen de dinle.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Sen
niyet okuyorsun. Bizim adımıza yalan söyleme.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Yalan
söylemiyorum. Ben dinliyorum, sen de dinle!
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) -
Doğru söyle.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Ben
seninle muhatap olmuyorum. Lütfen, müdahale eder
misiniz?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) -
Basına yansıyan kısmıyla söylüyor ama.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri….
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Ben
konuşmamı yapıyorum.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) -
Basına bu bilgiler yansıyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
hatibi dinleyelim.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) -
Doğru söylemiyor.
BAŞKAN - Ali Bey, çıkar
konuşursunuz kardeşim.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) -
Başkanım, yani…
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) -
Basına yansıyor basına; onu söylüyor Genel
Kurulda şimdi.
| |