include("config.php"); ?>
Yıl:40 Sayı: 390
Haziran 2019 Mükellef
2008’de başlayan ve Lehman’ın batmasıyla zirveye tırmanan ABD konut balonu krizi gösterdi ki; reel sektörün yatırım, üretim, istihdam ve tüketim döngüsü olmadan ülke ekonomilerinin sağlıklı işlemesi ve sosyal barışın, sosyal adaletin sağlanması mümkün değil. ABD’de olduğu gibi zengin imkânlara sahip olsanız dahi, sadece finansal piyasalar, hizmet sektörü ve düşük istihdam sağlayan yüksek teknoloji gibi faaliyetler; ekonomiyi dengelemekte yetersiz kalmaktadır.
ABD, otomotiv, ağır sanayi ve yüksek istihdam sağlayan üretim
birimlerini düşük ücret, vergi avantajları, teşvikler gibi
gerekçelerle Meksika’ya, Çin’e ve Uzakdoğu ülkelerine
kaptırınca, dünyanın en büyük tüketim toplumu olan ülkede, A dan
Z ye her kalemde ithalat zorunlu olmuş, dış ticaret açığı
büyümüş, istihdam ve saatlik kazançlar düşmüştür. İnsanlar gelir
açıklarını finansal piyasalar ya da başta internet olmak üzere
basit ticari faaliyetlerle kapatmaya çalışmış, ama netice olarak
onlarda bir süre sonra duvara toslayarak son bulmuştur. Sonuç olarak ABD başkanının 1 Martta yürürlüğe koymayı düşündüğü gümrük vergilerinin ileriki bir tarihe ertelemiş olması pansuman bir tedbir olarak borsaları memnun etse de, eninde sonunda bunu mutlaka yürürlüğe koyacaktır. Bunun karşısında zor duruma düşen ülkelerin olması esasen “yanki”nin hiç umurunda değildir. Empatinin kaybedilmesi ve dengeleri bozan hamlelerin sıklaşması, dengenin yıkılıp yeni dengelerin kurulmasının yaklaştığının işareti olarak görmek gerekir. (Gözlem, Murat BİLEN) ÜLKEMİZDE BEKLENTİLER Yerel seçimler bitti ancak ülkemizin en önemli iki sorunu enflasyon ve işsizlik olmaya devam edecektir. Açıktır ki, mevcut kaynakları rekabet gücü olan reel sektörlere aktarmadan, teşvikleri bu seçili sektörlere yöneltmeden söz konusu iki sorunu da kalıcı olarak çözmek mümkün olmayacaktır.
İşsizlik sadece ekonomik bir sorun değildir. Sosyal ve sonuçta
siyasal bir boyutu da vardır. Kasım 2018 ayı itibariyle işsizlik
oranı % 12,3 tür. İşsiz sayısı yaklaşık olarak 4 milyon kişiye
ulaşmıştır. Genç nüfusta işsizlik oran kaygı verici düzeye
çıkmıştır. Ekonomi yönetimi bu yıl içinde 2,5 milyon kişiye daha
istihdam sağlanacağını açıklamıştır. Ancak bu düzeyin hangi
önlemlerle gerçekleştirileceğine dair bir açıklama yoktur.
İstihdam artış için yatırım ve üretimin arttırılması, yeni iş
alanlarının açılması. Bir başka ifade ile ekonomik büyüme
hızının yükseltilmesi gerekmektedir. Oysa 2018 yılı için zaten
tahmin edilen büyüme hızı % 2’ler civarında iken ve 2019 yılında
dünyada ve Türkiye’de ekonomik daralma beklenirken yeni istihdam
yaratmak kolay iş değildir. Derecelendirme kuruluşları 2019-2020
Makro Ekonomik Görünüm Raporu’nda Türkiye ekonomisinin bu yılın
sonunda %2 seviyesinde daralacağı öne sürülmüştür. Yeni seçilen
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TUSİAD) Yönetim
Kurulu Başkanı da ekonominin küçüldüğü tespitinde bulunmuştur.
Son aylarda yayımlanan raporlar da sanayi üretiminde gerilemeyi
göstermektedir. Sigorta prim desteği, belli sürelerle vergi,
prim ve ücret desteği, KOBİ destekleri, yeniden yapılandırma
düzenlemeleri ile işsiz sayısını azaltmak bir ölçüde mümkündür
ama iyileşme hem geçicidir ve hem de maliyeti yüksektir Çözüm yolu bellidir. İç ve dış yatırımları arttıracak uygun bir ortam yaratılmalıdır. Bunun içinde güven ve istikrar sağlanmalıdır. Esasen kıt olan tasarruflar reel sektörlere aktarılmalıdır. Teşvik sistemi genellikten çıkarılacak ve önümüzdeki dönemlerde rekabet edebilecek sektörlere yönlendirilmelidir. Bu niteliklere sahip sektörlere proje bazında teşvik verilmelidir. Yatırımın üretim, ihracat ve istihdama katkısı aranacak ve yeni teknolojiler ve daha geniş pazarlar getirip getiremeyeceğine bakılmalıdır. Doğrudan yabancı yatırım girişlerinin arttırılması için hukuk düzeni dahil, uluslararası değerlere uygun yapısal reformlar yapılmalıdır. Türkiye, uzun süre yeni bir seçim atmosferi yaşanmayacağı hususunu da göz önünde tutarak, önlemlerini bir an önce almak durumundadır. Gecikme, sorunların büyümesi anlamına gelecektir. (Gözlem, Şevket ÖZÜGERGİN) MESLEĞİMİZİN BUGÜNÜ VE BEKLENTİLER Dünya ve ülke ekonomik gelişmelerin durumu hakkında bu tespitlerden sonra mesleğimizle ilgili tespitlere gelelim. Türkiye Genel Durumu
%(-)6,8 ~ 7 daralma var genelde, KOCAELİ OLARAK
%(-) 3 daralma var. Bu çalışma son 5 yıl için yapılsa daralma oranlarının daha fazla olduğu görülecektir. Rakamların verdiği mesajlar açık ve net. Eğer meslek bütünüyle maliye bakanlığına hizmet veren bir konumda devam edecekse sürdürülebilir özelliği görülmemektedir. Meslekteki nicelik artışı oranında müşteri sayısı artmadığı gibi, maliye bakanlığının aşırı yüklemeleri gerginlik ve meslekle bıkkınlık noktalarına gelmektedir. Bu nedenle mesleğin maliye dışında alanlara hizmet verir ve o alanlardan tatmin edici gelir sağlanması mesleğin geleceği açısından son derece önemlidir. Şu anda Türkiye’de YÖK’ten alınan bilgiye göre 206 üniversite bulunmaktadır. Bu üniversitelerde okuyan öğrenci sayısı 7,5 milyondur. Bu 206 üniversitenin tamamına yakınında bizim mesleğe girebilecek fakülteler mevcuttur. En az 2,5 milyon potansiyel meslek mensubu olabilecek geride öğrenci görülmektedir. Meslekteki nicelik artısı artık kırmızı alarmı da geçmiştir. Acilen yapılması gereken hareketlerin yapılması kaçınılmaz olan bir noktadayız. Ne yazık ki üniversite ve fakülte açılması planlamasında devlet ihtiyaca göre fakülte açmak gibi bir derdi yok. Üniversite açması o bölgenin ekonomik gelişimine katkı yapan durum gibi algılanmaktadır. Gelen öğrencilerin harcayacağı paralarla o bölge halkının gelirinin artması ev sahiplerinin kiracı, esnafın müşterisi gibi bakılıyor öğrencilere. Onların geleceği mi? Piyasa nasıl olsa düzenler anlayışı içinde iş piyasaya terk edilmiş. O anlayışa göre iyiler piyasadan kötüleri kovar diyorlar. Oysa gerçekte tam tersi oluyor. Kötüler iyileri piyasadan kovuyor. Bizce bu anlayış değişmelidir. Şu veya bu şekilde piyasadan kovulan yani tutunamayanda bizim evlatlarımız. Şuanda bulunduğumuz reel durum maalesef bu peki neler yapılmalı? 1-) Öncelikle yukarıda da değindiğim üzere sadece maliye bakanlığına hizmet veren meslek olmaktan çıkmamız gerekiyor. Bağımsız denetim, gayrimenkul değerleme uzmanı, yönetim danışmanlığı gibi alanlara kaymamız gerekmektedir. 2-) Özellikle YÖK ile temaslara geçilerek mali müşavir olabilecek fakültelerin belirlenmesi ve 3568 sayılı yasada değişiklik yapılarak mesleğe giriş ile ilgili kesin sınırlamaların getirilmesi. Mesleğin etik kurallarının tam olarak uygulanabilmesi için tedbirlerin alınması kaçınılmazdır. Aksi durumda haksız rekabetin önünün alınması zordur. 3-) Meslek yasamızın özellikle disiplin ile ilgili maddelerinin mutlaka değiştirilmesi ve disiplin cezalarının yasa içine monte edilmesi gerekmektedir. 4-) Zamana endeksli ücret veya kota uygulamasının bir an önce devreye sokularak mesleki tekelleşme engellenmeli. 5-) Mesleğin geleceği gençlerimiz ve stajyerlerimizdir. Bu kardeşlerimizin yüksek lisans, doktora gibi çalışmalara yönelmesi sevindiricidir. Ancak üstatların gençlerin eğitiminden sorumlu oldukları gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu konuda üstat “Dursun Ali YAZ’ın Muhasebe Felsefesi” kitabından bir alıntı yapmak istiyorum. “ İnsan tarafından oluşturulan her yapı, piramide benzer. Piramidin ortalarındaki bir ustanın yetiştireceği yeteneklerin hayata atılması ve başarılı olması, sanıldığının aksine bu ustaları bir üst lige çıkaracak kaldıraçtır. Yeni nesil muhasebecilerin çok daha farklı becerilerle donanmaları gerekiyor. Eski ile yeni normlar arasındaki farkları iyi analiz eden gençler, hem kendilerini hem mesleklerini yeni ufuklara taşıyacak insanlardır. Bilgelik yaşı küçüldü. Ancak modernliğin getirdiği karmaşa, hayatı giderek zorlaştırıyor. Bu açıdan üstadlarımızın hayat tecrübelerine eskisinden daha fazla ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız. Üstad dediğin, meslekte gelecek vaat eden, elinden tutulması gereken gençleri keşfeden, geri çevirmeyen, onlara zaman ayıran, bilgisini, tecrübesini ve tabi hayattaki deneyimlerini paylaşan, özetle hamilik yapan, kol kanat geren insan demektir. Üstad dediğimiz kişiliğin, bu sorumluluklarını yerine getirme gereksinimi bizim meslekte daha elzemdir. Çünkü muhasebeci dediğin, maalesef, kendi dışında, her şey olmak isteyen insanlardan müteşekkildir. Size bir yaşanmış öyküden söz edeyim. Üstad nedir? Olgusunu zenginleştirecek bir deneyim yüklü. 1950 yılında Amerika’da kimya ödülünü Chicago Üniversitesi kimya profesörlüğünden emekliye ayrılan bir kişi kazanmıştır. Her sene kimya alanında en önemli buluş yapan kimyagere verilen bu ödül, o yıl 40 küsur senelik hocalık hayatında herhangi bir buluşu olmayan bir profesöre neden verilmişti acaba?
Sebebi basitti. Çünkü Amerika’da o ana kadar kimya ödülünü
kazanan ünlü kimyagerlerin tümü bu yaşlı profesörün
talebelerindendi.” Yetiştirdikleriniz nedeniyle sizlerde her
zaman ödüllendirilmeye adaysınız. |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||